İnsan sıcaklığına sığınmak

Hayattan yıpranmış, yorulmuş insan, bir dost sohbetiyle yenilenmek ister. Makinelerin soğukluğundan, zamanın keşmekeşinden bir insan sıcaklığına sığınmak diler. Muhabbetsiz evler, bir arkadaşın adresine uğramayan otomobiller ve paylaşmanın zevkini yaşatmayan servetler insanı mutlu edemez. Sevgi ırmağı, gönülden gönüle akıtılmaz ise kurur ve de etrafını kurutur. İnsan için en büyük nimet yine bir insandır. O yüzden köyler, kasabalar, şehirler meydana getirilir. O yüzden kız alınır, kız verilir, yeni akrabalıklar kurulur.  Dede, nine, anne, baba, kardeş, amca, dayı, hala, teyze, enişte, yenge gibi kelimelerin arkasında sıcak birer insan durur. Günümüzde her ne kadar hısımlıklar hasımlıklarla örtülse de, ne kadar onlarsız da yaşarım düşüncesi kafalarda yer etse de, insan yaradılışı itibariyle bu bağların kopmasını istemez. Ve bunların yokluğunun bedelini bilerek ve ya bilmeyerek öder.

 

Bunca stres, bunca bunalım biraz da bu bağların kopmasından doğuyor. Çıkmaza giren insanı, bu çıkmazdan çıkaracak teselliler, öğütler, yukarıda saydığımız hısım akrabadan uzak kalındığı için, bir türlü hayata geçirilemiyor. Oysa bazen insana bir güler yüz bile, günlerce yetecek enerjiyi, yaşama sevincini vermeye yetebilir. Bilgisayarların, laptopların, telefon ekranlarının esir ettiği çağdaş insan, hayatın sırrının buralarda değil de yine bir başka insanda olduğunu yeniden keşfetmek zorunda.

 

 

Sokakta karşılaşılan bir tanıdığa selam vermek, bir arkadaşla bir kahvehanede çay içmek, mahalle esnafıyla ayaküstü sohbet etmek sıcacık duygular uyandırır insanda. Kini, öfkeyi, stresi alıverir bedenden. İyi dileklerin paylaşılması, duaların birbirine karışması, kelimelerin birbirine temas etmesi kadar huzur verici bir arınmanın olduğuna inanmıyorum. Fabrika bacaları, apartman duvarları ve ofisler olmasın demiyorum. Çağın teknolojisine de karşı değilim, ama bütün bunlar amaç olmasın, insanın insanla münasebetini koparmadan, onlar da olsun hayatımızda. 

 

 

Teknolojinin bir çoğunu ithal ediyoruz. O ülkeler kendi inanç ve kültürlerine paralel icatlar yaparken, kendilerince bir ruh veriyorlar bu cihazlara, ve bu gayet doğal bir şey. Doğal olmayan biz de, onları olduğu gibi kabul ediveriyoruz. Üstelik onlardan daha çok sahipleniyor, hayatımıza kayıtsız şartsız alıveriyoruz. Bu da bizleri bedensel bir konfora eriştirirken zihinsel bir kaosa götürüyor. Oysa biz, atlarını birlikte süren, ekmeğini suyunu paylaşan, derdini birbirine döken insanlardık ve gücümüzü de buradan alıyorduk. Evlerimizi, iş yerlerimizi makinelerle doldururken, ruhlarımızı boşaltıyoruz. Dua etmiyor, sigorta ediyoruz. Tevekkül etmiyor, bilgi kirliliğinde kayboluyoruz. Güvenmiyor, senet yapıyoruz. Böylece bizi biz eden değerlerden uzaklaşıyoruz.

 

 

 

Çağın her türlü gelişimine eyvallah, elbette zamanın dilini öğreneceğiz, medeniyeti okuyacağız ki karşımıza çıktığında şaşırıp kalmayalım. Günün silahlarını bileceğiz, edineceğiz, hatta üreteceğiz ama günün sahte ilahlarına tapmayacağız. Kendi yolumuzdan sapmayacağız. Biz bin yılı aşkın bir medeniyetin varisleriyiz. Her asra bir dil geliştirmiş, her asrın dilini öğrenmiş bir milletin çocuklarıyız. Zaferin en büyüğünü de biliriz, hezimetin en acısını da. Kendimiz olduğumuzda dağları eritmişiz, özümüzden uzaklaşınca derelerde boğulmuşuz. Mazimiz orada bir pusula gibi dururken, onu görmezden gelirsek, istikbali de bize göstermezler. 

 

 

Damarlarımızda akan kanın kıymetini, kudretini bilerek önümüzde açılan yoldan karşımızda beliren ufka yürümek, şühedanın ruhuna saygımız olduğu kadar, gelecek nesillere de borcumuzdur. Biz geçmişin izini silersek, atinin rotasını çizemeyiz. O zaman da ardımızdan Fatiha okuyan evlatlar değil, meyhanelerde mezarlarımıza küfreden ayyaşlar gelir. Bizim kültürümüzde aile çok önemlidir. Bugün eğitimde ülkemizin maalesef büyük zaafları var, o yüzden ailede verilecek bilinç ve inancın değeri çok daha mühim. Elbette bizler de bu eğitimden geçtik, bu okullardan çıktık ama bir eksiğimiz olduğunu biliyoruz. Öyleyse kendi imkanlarımızla doğru doğru kaynaklara inerek, doğru teşhisler koymalıyız ve evlatlarımızı bu yöne kanalize etmeliyiz. 

 

 

Ruhlarımız ilahi ilhamlarla beslenmeli, evimize helal kazançlar girmeli, bir köşemizde kütüphanemiz olmalı ve kainatı okuyacak bilince ulaşmalıyız. Bunu sadece ülkemize, bölgemize değil bütün dünyaya borçluyuz. Atalarımız sağlam kafa sağlam vücutta bulunur demişler. Önce kafamızı sağlamlaştıralım ki, kalbimiz sağlam bir vücuda kan pompalasın. Bunun için silkinmek ce ayağa kalkmak yeterlidir. Ve bu asla zor değildir.

 

 

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.