Seyit Küçükbezirci
İPLİKÇİ CAMİİ'Nİ KİM YAPTIRDI; KİMİN OLDU?
İPLİKÇİ CAMİİ'Nİ KİM YAPTIRDI; KİMİN OLDU?
ALÂADDİN KÖŞKÜ NİÇİN YIKILIP BİR DUVARI BIRAKILDI?
Biliyor musunuz; insan olalıberi "Efsaneler" de olmuştur... Efsanelere "Gerçeküstü söylenceler" de diyebiliriz.
Bizim halkımız olsun, başka ülkelerin halkları olsun, destansı, esatiri, gerçek ötesi, hayal ürünü anlatıları sevmiş; anlatırken gizemin tadına varmış, kuşaklar boyu o söylenceleri sürdürmüştür. Batı edebiyatlarının mitologya'sı / mitolojisi bizde, "Efsane" diye tanımlanmıştır.
"Efsaneler" konusuna Konya'da yüzyıllardır söylenegelen iki efsane ile girelim; isterseniz.
"İPLİKÇİ CAMİİ EFSANESİ" İLE BAŞLIYORUZ...
İplikçi Camii adını Konya'da yaşayıp da duymamış olan, eminim yoktur... Alâaddin'den
Mevlâna’ya; ya da, Mevlâna'dan Alâaddin'e giderken gün boyu binlerce insan İplikçı'nin önünden
geçer. Yer tarif ederken, "İplikçi" bir nirengi noktasıdır.
Her tarihi eserin, her camiinin bir tarihi, bir yaptıranı, bir yapılmasına sebep olanı vardır. Bu
tarihler ve kişiler, elbette, şehir tarihlerinde kayıtlıdır; uzmanı, erbabı doğru bilgilere sahiptir.
Ama, bir de "Halk" var; O halkın bir "muhayyelesi", bir "hayalgücü" vardır. Gerçek, kayıtlar, belgeler ne derse desin; "halk" da bildiğini okur... Efsanesini anlatacağımız camiyi 1201 yılında Şemseddin Altun-Aba yaptırmıştır. Altun-Aba; Selçuklu Sultanlarından 2. Kılınç Arslan'la oğlu Rükneddin Süleyman'ın "Sipehsalar"larından biridir; önemli bir devlet adamıdır, bir "Atabeğ"dir.
Konya halkına göre, Selçuklu eseri camii Şemseddin Altun-Aba'nın değil, İplikçi Kadın"ındır...
-Durum şöyledir:
-Ve "Esgi Gonyalı", "Gonya Ağzı" ile anlatır ki?
"- İplikçi Camiisini bir zengin vezir yaptırmaya girişir; "Ben kimseden yardım almayacağım, kendi altınlarımla yaptıracam; sevabı da sadece benim olacak" der.
İnşaat başlar, yardım etmek isteyenler geri çevrilir. Bu arada bir ihtiyar gadın tebelleş olur: "Ne olur, Allah aşgına benim şu bir avuç paramı da alın, camiye harcayıp, bana da sevap olsun" dir. Amma yaptıran vezir usdalara "Kimseden bir siy almayın" diyi tembihlediği üçün, usdalar o gadının parasını almazlarımış.
Gadına; "Vezirimiz kimseden yardım gabul etmeyeceksiniz" diyi sıkı sıkı tembihledi, boşuna uğraşma senin yardımını almayız" dillermiş.
Gadın hergün gelirimiş, istediğini hergün sölerimiş, usdalarda hergün "olmaz, almayız, goy git başımızdan gadın" dillermiş.
Gadın iplik bükermiş, evinde… Onun üçünde “İplikçi Gadın " dillerimiş.
Birgün gadın bükdüğü iplikleri gırpık-gırpık gırkmış. Gece gizlice gelmiş, iplik gırpıklarını caminin duvarlarının örüldüğü harca karıştırmış. Ertesi gün, usdalar, hiçbirşiyden haberleri olmadığı üçün, gadının iplik karıştırdığı harcı da duvar yapmada gullanmışlar.
Neyse. Aylar geçmiş. Cami yapılıp bitmiş. Bir gün, camiyi yaptıran, sevabı bana olacak diyen vezir, rüyasında bir "pir" görmüş, O pir; "O caminin sevabı sana yazılmadı. Harçlara ipliğini garıştıran gadına yazıldı" demiş.
KILINÇ ARSLAN KÖŞKÜ YIKTIRILIP NİÇİN BİR DUVARI BIRAKILDI?
Alâaddin Tepesi'nin kuzey eteğinde, şimdi olmayan, katıntılarına günümüzde de rastlanan “Konya İç Kalesi'nin içinde kalan” Kılınç Arslan Köşkü, Sultan 2. Kılınç Arslan (1113-1192) tarafından yaptırılmıştır. Köşk; Selçuklular, Karamanoğulları zamanlarında sultanların kışlık sarayı olarak kullanılmıştır...
Köşkün "kitabesi"nde şunlar yazılıdır: "-Ulular ulusu, padişahlar padişahı; Arap soyuna mensup olan ve olmayan (acem) sultanlarının efendisi: dünya ülkelerini yenileyen: Yüce Tanrı'nın kelimelerini meydana çıkarın… ve dünyadaki sultanların övüncü; reddi mümkün olmayan delillerle gerçeğin yardımcısı; zalimlerden mazlumları koruyup onlara yardım edici: Fetih babası Kılınç Arslan..."
Alâaddin Köşkü ile ilgili gerçek bu; kitaplar böyle yazıyor. Ama, bir de "Halkımız" var. Onun kabulü, içselleştirerek özümsediği bir olgu var."Efsanevi" bir olgu. Bu durum yüzyıllardır aşağıda sunacağımız gibi anlatılmakta; böyle inanılmakta, yeni kuşaklara da böyle aktarılmakta. Halk nazarında "Söylence"nin yeri, çoğu zaman, gerçekten "muteber"dir; önde gelir...
Alâaddin Köşkü'nü 2.Kılınç Arslan yaptırmıştır; ama Konya'nın "Kadîm Halkı" nazrında, 2.
Kılınç Arslan değil Alâaddin Keykubad yaptırmıştır... Az sonra öğreneceksiniz Köşkü yaptıran da Alâaddin Keykubaddır; bir duvarını "İbret-i Alem" için bırakıp tümünü de yıktıran yine Alâaddin Keykubad'dır.
Yüzyıllardan beri Alâaddin Köşkü için şu efsane anlatılır ki; yöneticiler konusunda "Hisseden Kıssa" çıkartılır... Sultan, emir, bey halka yukarıdan bakmamalıdır, halkın haremini görmemelidir.
Benim, bu efsaneyi derlediğim "Esgi Gonyalı", "Kılınç Arslan Köşkü"nün Konyalı nazarındaki gerçeğini şöyle anlattı, altmış yıl önce:
"-Selçukluların Padişahı Alâaddin Keykubat büyük bir saray yaptırmış. Bu sarayın en üsdündeki balkondan o zamanki Gonya'nın her tarafı görünürmüş.
Bir gün Alâaddin Keykubat en yüksekdeki balkona çıkmış. Etrafa bakmaya başlamış. Bir evde bir gadın cılıçıplar havızda yıkanıyormuş. Alâaddin Keykubat hemen aşsa inmiş. "Ben bu yüksek saraydan halkın namusuna bakamam. Bu sarayı yıkın. Yalnız bir duvarı galsın. Dünya durdukça dursun; olsun, ibret olsun. Bundan sonra da hiçbir sultan, beğ halktan yukarı ev yaptırmasın. İşte bu duvar taa o günden beri durur.”