Av. Yasemin Bezirci

Av. Yasemin Bezirci

İsraf

       Oksijeni içimize çekiyoruz; çeşit çeşit hurmalardan, ekinlerden, zeytinlerden, meyvelerden yiyoruz. Dolap dolusu elbiselerimizden giyiniyor, televizyon veya telefon başında zaman geçiriyoruz. Suyu boş yere akıtıyor, abur cubur atıştırıyor, elektrikleri açık bırakıyoruz. Evlerimiz sırf göstermelik onlarca kullanmadığımız eşyalarla dolu… Saçıp savuruyoruz…

       Kullanmadığımız onuncu eşyalarla dolu evimiz. Dolabımız da öyle… Deyimi yerindeyse bir giydiğimizi bir daha giymiyoruz. İlginçtir ki; o koca dolabın içinde de hâlâ giyecek bir şeyimizin olmadığından yakınıyoruz. Buzdolabında çürüyüp gidiyor o kilo kilo aldığımız meyveler. Ekmeğin kalanını çöpe atıyoruz. Alırken bol keseden olunca; atarken de hiç çekinmiyoruz. Yiyecek-içecek-giyecek şöyle dursun; her yerde elektrikler açık, suları şırıl şırıl akıtıyoruz. Biri uyarmaya kalksa “Parasını ben veriyorum, sana ne oluyor” cevabı geliveriyor surata tokat misali...

      Suyu kendinin zannediyor; ‘dokunmayın cahil kalsın’ demeye dilim de varmıyor! Ya bir kıtlık olsa? Hadi onu da geçtim, su rezervleri gün geçtikçe azalıyor, bizden sonra ki nesillerin hakkı olandan harcıyorsak; hiç düşünmez misiniz?

         Ne bulduysak hooop homini gırtlak indiriyoruz mideye. Çoluk çocuk, büyük-küçük, yaşlısı-genci kalmamış. Hatta geneli normalleştirdiği normlardan ötürü yemeye devam ediyor, çoğu ise; doğru bildiği yanlışlardan ötürü. Kanserojen olduğunun önemi var mı? Peki ya sağlık? Bugün iyiyiz ya nasılsa, onu da hasta olunca düşünürüz. Sporu bile sağlıklı olmak için değil; kilo alınca yaparız…

         Ne kadar yaşayacağımızı bilmediğimiz şu kısacık ömürlerimizi de; televizyon karşısında veya telefon elimizde geçiriyoruz. Doldurmadığımız kafalarımızı, günde 5 saatte boşaltamıyoruz! Olmadı alışveriş merkezinde geziyor, o da olmadı bilgisayar oyunları ya da boş muhabbet meclislerine iştirak ediyoruz. Zaman da bol keseden nasılsa…

        Yan yana oturmayı, evli kalıyor olmayı; ‘sevgi’ sayar olduk. Hayatı bizimle yaşanamaz hale getiriyor; hem kendimize hem çevremize eziyet ediyoruz. Sırt sıvazlamayı sevgiden sayar olduk. Kimsenin ihtiyacını gidermek gibi bir derdimiz yok, yan koltukta oturanın problemleriyle ilgili bir çözüm üretmişliğimiz yok. Yemeğimi yapmayı ya da o yemeğin parasını vermeyi de ilgi/ sevgi sayıyoruz. Yanında ne gözyaşı dökmüşüz, ne de gözyaşını silmişiz… Bol keseden nasılsa ya; sevgiyi de saçıp savuruyoruz…

          Neyden bahsettiğimi anlayan var mı? İsraf diyorum; İ-S-R-A-F! Yediğimizi de -içtiğimizi de israf ettik. Giydiğimizle de israf ettik. Suyu açık bırakıp israf ettik. Sağlığımızı abur cuburlarla,, zararlı maddelerle veyahut o zararlı maddelerin tüketildiği ortamlarda bulunarak israf ediyoruz. Zamanı israf ediyoruz faydasız işlerle. Bitmiyor ki; başladık artık durmuyoruz, doymuyoruz…! Sevgiyi, duyguları, dostlukları, iyi niyeti, ilişkileri israf ediyoruz… Oysa ki... İsrafın sonrası; kınama ve çaresizlik...

      Kaldıralım kafamızı, bakalım doğaya. Yaratılmışların arasında var mı bizden başka israf eden? Bile bile kendini zehirleyen bir bitki, bir hayvan gösterebilir misiniz insanlardan başka? Karga da, kaplumbağa da, karınca da; yiyebileceğinden fazlasını almıyor hanesine. Hepsinin her hareketi bir amaca yönelik, ya da o amaca hazırlık için.

       Her seçim; bir vazgeçiştir kıymetli okuyucularım. Bu sebeptendir ki; bolca düşünmek gerek. İsraf ettiklerimiz bizim mi, yoksa bize emanet mi?

      ‘İsrafımızı azaltmak için adımlar attığımız’ bir hafta olması temennisiyle değerli okuyucularım; haftaya görüşmek üzere…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.