Mustafa Yiğit
İttihat ve Terakki’ye!
Ahmet Rasim’in Ciddiyet ve Mizah adlı eserini okuyorken orada İttihat ve Terakki’ye öğüt niteliğinde bir yazısını gördüm.
Çok ilginç bir yazı. Bu ilginç yazı[1] İttihat ve Terakki’nin düştüğü ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın iktidara geldiği gün Hak Gazetesinde yayımlanmış ve İttihat Terakki Merkezi Umumi’sinin kapısına asılmış.
Bu yazının bir kısmını aktarıyorum.
“ İttihat ve Terakki’ye
Bağlı bulunduğun prensiplerin sana hazırlamak istediği mevkiye çık. Başını kaldır. Dikkat ve hamiyet gözünü aç. Dikkatle dinle. Metanetle dinle! Hakkında bin bir ağızdan çıkıp ortaya atılan kınamaları senin namına yürütülen tarizleri sükun ile dinle. Hiçbir dakika kulağını başka bir ahenk işgal etmesin. Hiçbir dakika can kulağına ağır gelen boş boğazlık ve eleştiriler seni yaralamasın. Hiçbir dakika vatanın kutsal anasını tehir etmeye eğilimli görünen gürültülerden müteessir olma. Sürekli dinle.
Fakat bağlı olduğun “gelişim” ve “ayıklanma” kanunları yüce gereklerince düşün! Sen çıkmak istediğin emellerin zirvesine tırmanırken elbette birin incittin, kırdın, darılttın, ezdin, senin o hamiyetli hareketlerinde ayağı kaydıracak yağlı safhalara uğradın, seni düşürecek çarpmalara, seni azminden men etmeye çalışır çekilmelere tutuldun. Onun için sana “gelişim” ve “ayıklanma” kurtarıcı kurallarına uymak bir vazife halinde tecelli ediyor. Hatta lüzum görürsen ilk kuruluş çekirdeğindeki miktara kadar sayını azlat. Sen o tuhumları yine bir anda bir ümit yetiştirebilirsin.
Sükun ve itidal senin yüce ilkenin yazısı olmalıdır.
Hem dinle hem düşün. Sona ne biliyorsan susma, söyle. Ne duyuyorsan susma, söyle. Ne anlıyorsan susma, söyle.
Hem dinle hem düşün. Sonra ne öğrendin ise onu yapmaya çalış. Hatalar asalaklara benzer. Onları ayıklamalı, temizlemeli, yuvada tohum bırakmamalı. Sen pek iyi bilirsin ki, iyiliğe bir, kötülüğe dört gözle bakılır. “Gelişim” ve “ayıklama” kanunlarına uyarsak, iyiliğe dört, kötülüğe de dört gözle bakmış olursun. Kârın fazla üç gözlü olmaklığındır.
Zindanda nasıl düşünüyor idiysen, yöne öyle düşün. Sürgünde nasıl düşünüyor idiysen, yine öyle düşün. Karlı yağışlı gecelerde uykusuzluktan ufku sana al kan içinde göstene seherlerde nasıl düşünüyor idiysen, yine öyle düşün. Namının ağzına alınması cinayet sayıldığı zamanlarda nasıl düşünüyor idiysen, yine öyle düşün. Çünkü sen o zaman tatbik ile uğraşıyordun. Sana vatanseverliği şeref mayası kılan da öyle düşünmekliğin idi. Yine öyle düşün!
İşte senin kardeşin bugün sana diyor ki:
Tâbi olduğun kanunlar gerenice düşün. Hamiyet hissene düşeni onların gereğince yap.
Aman ! Çok dinle, az söyle. Ötekiler de dinlesinler ama yalnız sen söyle, onurlu ve metin olduğun için sana icaz yaraşır. “
[1] Ahmet Rasim, Ciddiyet ve Mizah, Arba Yayınları 1989. İstanbul, s. 111-112