Kayıp Mezar Taşı bulundu
Zübey'de Hanım'ın mezar taşı, İnönü tarafından depoya kapatılmıştı.
Mustafa Armağan/Zaman
İşte Zübey'de Hanım'ın kayıp mezar taşı
"Zübeyde Hanım, tarihin kaydettiği en büyük anaların biri ve hakikatte o anaların en büyüğüdür... O kendinden doğan "dehâ"yı -babasız kalmasına rağmen- canlı ve heyecanlı tutmayı, kuvvetlendirmeyi ve kemale erdirdikten sonra yüce bir armağan olarak milletine vermeyi başaran ulu bir kadındır. Türk kadınlarının yüz suyudur."
Benzerini binlerce defa duyduğunuz klişelerden biri daha.
Nutuk atmaya gelince birisine 'en büyük' demek iyidir hoştur da, o "en büyük"e layık olduğu muameleyi neden göstermediğiniz daha önemli değil midir?
Geçen hafta Zübeyde Hanım'ın vasiyetini gündeme getirmiş ve ona neden sahip çıkılmadığını sormuştum. Tabii hakaretler, zaten kim olduğum belliymişler, hangi gazetede yazıyormuşumlar hiç gecikir mi?
Daha ne yapalım, nasıl ikna edelim bu nazlı zevatı? Altına Zübeyde Hanım'ın bizzat mührünü bastığı vasiyetnamenin Osmanlıcasını yayınlıyorsunuz, sanki tek satırını okuyabilmişler gibi "Bunun kaynağı ne?" diye hesap soruyorlar. Kaynağını verince itirazlar eksilecek sanmayın. Ona da evlere şenlik bir kulp takacaklarından adım kadar eminim.
İstediniz, o zaman buyurun kaynak: Vasiyetname ilkin Atatürk'ün anne tarafından akrabası olan Cemal Bolayır'ın arşivinden alınıp 10 ciltlik Kemal Zeki Gençosman ve Niyazi Ahmet Banoğlu'nun birlikte hazırladıkları "Atatürk Ansiklopedisi"nde (May Yayınları, 1971), son olarak Cemil Sönmez'in Atatürk Araştırma Merkezi gibi resmî bir kurum tarafından "Atatürk'ün Annesi Zübeyde Hanım" (2007) adlı derlemesinde basılmıştır.
Şimdi. Birileri yine hoşlanmayacak olsa da soruyorum:
1) Zübeyde Hanım'ı çok sevdiklerini söyleyenler neden vasiyetine uygun yapılan eski mezarını kaldırdılar?
2) Onun gibi dini bütün bir kadının, ancak putperestlere layık bu 'laik' mezarda kemikleri sızlamadan uyuyabileceğine inanıyor musunuz?
3) Hadi o kaya parçasını getirip başına diktiniz; peki Latife Hanım'ın yaptırdığı sanat değeri taşıyan talik yazılı kitabeyi neden bir hatıra olarak muhafaza etmediniz de depolara attınız? "Zübeyde Ana"nın mezar taşının nazarınızda bir müzede sergilenecek kadar olsun değeri yok mudur?
Atatürk'ün Çankaya'daki son Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, annesinin mezarına kaya koyma fikrinin Atatürk'ten çıktığına inandırmaya çalışır bizi.
Buna göre Atatürk "yıllar sonra" annesinin mezar taşının bir fotoğrafını görmüş ve üzerinde "TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin valide-i muhteremeleri Zübeyde Hanımefendi'nin..." yazılı mezar taşından hiç mi hiç hoşlanmamış ve şu ilginç emri vermiş:
"İlk fırsatta İzmir'e gidersin, bu sandukayı ve kitabeyi kaldırtırsın, dağdan iki büyük ve uzun taş getirtirsin, birini olduğu gibi bir temel üzerine tespit ettirir; diğerini baş tarafına diktirirsin ve bunun bir yerini biraz düzelttirerek (üzerine) "Atatürk'ün anası Zübeyde burada gömülüdür." diye yazdırırsın, altına da ölüm tarihini koydurursun, yeter."
Atatürk bir şeyi emredecek de yapılmayacak, öyle mi? Siz öyle sanın. Koskoca Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri emri ne yapmış biliyor musunuz? Resmen unutmuş veya ihmal etmiş!.. Şöyle diyor kendisi "Atatürk'ün Hususiyetleri" adlı kitapta:
"Hem üzülerek, hem de utanarak itiraf edeyim ki aradan uzun zaman geçtiği halde ben bir türlü bu emri yerine getirememiştim."
Ya... Bunların Atatürkçülüğü de bu kadar işte. Ekmeğini yediğin adamın emrini yerine getirmiyorsun, sonra de pudralanmış yüzünle hatıralarını yazmaya kalkıyorsun.
İşin bundan sonrası başka bir âlem.
1938 yazında, hasta yatağındaki Atatürk biraz avunsun diye İzmir Belediye Başkanı Behçet Uz, Zübeyde Hanım'a bir 'türbe' yaptırma teklifiyle gelir Dolmabahçe Sarayı'na. Atatürk'ün cevabı "Hayır"dır. Nasıl bir mezar yaptırılması gerektiğini yeniden hatırlatır Hasan Rıza Soyak'a. Zaten birkaç ay sonra da Atatürk ölür ve mesele kapanır.
Bilindiği kadarıyla Zübeyde Hanım'ın bugünkü mezarı 1940 yılında İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanlığı döneminde yaptırılır. Yani Atatürk'ün 15 yıllık cumhurbaşkanlığı sırasında taş gibi yerinde duran güzelim mezar taşı kaldırılıp atılır ve yerine o kaya parçası konulur. Üzerine de bütün dinî veya geleneksel değerlere sırt çevirmiş o tatsız ve garip yazı yazdırılır.
Şimdi benden belge isteyenlere soruyorum:
Bu bilgileri bize servis eden Soyak'ın elinde belgesi var mıdır? Yok. Peki onca yıl Ata'nın emrini savsaklamış birisine nasıl inanıyorsunuz? Dahası, Atatürk'ün kendisi için bu denli önemli bir kararı (annesinin mezarını) başkasının keyfine bıraktığına inanacak kadar saf mısınız?
Ben burada bir fırıldağın döndüğü ve Zübeyde Hanım'ın her şeyiyle 'Osmanlı' kokan bir mezarda yatmasından rahatsız olanların el çabukluğu marifetiyle karşı karşıya olduğumuz kanaatindeyim. Bunu anlamak için eski yazılı mezar taşına şöyle bir bakmanız yeterli olacaktır.
İşte size Zübeyde Hanım'ın depolara attırılarak unutturulmaya çalışılan mezar taşının fotoğrafı. Değerli dostum Yaşar Aksoy'un özel gayretleriyle bulduğumuz ve fotoğrafı, uzun zamandan beri ilk defa yayınlanan Zübeyde Hanım'ın kayıp mezar taşı nerden çıktı biliyor musunuz? İzmir Arkeoloji Müzesi'nin deposundan...
Fotoğraftan okuduğumuz kadarıyla Genel Sekreter Soyak yazıyı dahi yanlış hatırlamış. Mezar taşı yaptırıldığında Atatürk Meclis başkanı değil, cumhurbaşkanıymış. Demek ki en azından Kasım 1923'ten sonra hazırlanmış.
Latife Hanım'ın yazdırdığı kitabe, kelimesi kelimesine şöyle diyor:
"Hüve'l-bâki. Türkiye Reis-i Cumhuru Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin vâlide-i muhteremeleri Zübeyde Hanım'ın ruhuna rızâen lillâhi'l-Fâtihâ. Sene 1338 (1923)."
Geçen hafta okuduğunuz vasiyete de böylesine "gerici" bir kitabe yakışırdı zaten. Belki bu yazıdan sonra birileri harekete geçer de en azından teşhire konulur. Ama bana sorarsanız ancak Zübeyde Hanım'ın baş ucunda sızısı dinecektir.
İşte Zübey'de Hanım'ın kayıp mezar taşı
"Zübeyde Hanım, tarihin kaydettiği en büyük anaların biri ve hakikatte o anaların en büyüğüdür... O kendinden doğan "dehâ"yı -babasız kalmasına rağmen- canlı ve heyecanlı tutmayı, kuvvetlendirmeyi ve kemale erdirdikten sonra yüce bir armağan olarak milletine vermeyi başaran ulu bir kadındır. Türk kadınlarının yüz suyudur."
Benzerini binlerce defa duyduğunuz klişelerden biri daha.
Nutuk atmaya gelince birisine 'en büyük' demek iyidir hoştur da, o "en büyük"e layık olduğu muameleyi neden göstermediğiniz daha önemli değil midir?
Geçen hafta Zübeyde Hanım'ın vasiyetini gündeme getirmiş ve ona neden sahip çıkılmadığını sormuştum. Tabii hakaretler, zaten kim olduğum belliymişler, hangi gazetede yazıyormuşumlar hiç gecikir mi?
Daha ne yapalım, nasıl ikna edelim bu nazlı zevatı? Altına Zübeyde Hanım'ın bizzat mührünü bastığı vasiyetnamenin Osmanlıcasını yayınlıyorsunuz, sanki tek satırını okuyabilmişler gibi "Bunun kaynağı ne?" diye hesap soruyorlar. Kaynağını verince itirazlar eksilecek sanmayın. Ona da evlere şenlik bir kulp takacaklarından adım kadar eminim.
İstediniz, o zaman buyurun kaynak: Vasiyetname ilkin Atatürk'ün anne tarafından akrabası olan Cemal Bolayır'ın arşivinden alınıp 10 ciltlik Kemal Zeki Gençosman ve Niyazi Ahmet Banoğlu'nun birlikte hazırladıkları "Atatürk Ansiklopedisi"nde (May Yayınları, 1971), son olarak Cemil Sönmez'in Atatürk Araştırma Merkezi gibi resmî bir kurum tarafından "Atatürk'ün Annesi Zübeyde Hanım" (2007) adlı derlemesinde basılmıştır.
Şimdi. Birileri yine hoşlanmayacak olsa da soruyorum:
1) Zübeyde Hanım'ı çok sevdiklerini söyleyenler neden vasiyetine uygun yapılan eski mezarını kaldırdılar?
2) Onun gibi dini bütün bir kadının, ancak putperestlere layık bu 'laik' mezarda kemikleri sızlamadan uyuyabileceğine inanıyor musunuz?
3) Hadi o kaya parçasını getirip başına diktiniz; peki Latife Hanım'ın yaptırdığı sanat değeri taşıyan talik yazılı kitabeyi neden bir hatıra olarak muhafaza etmediniz de depolara attınız? "Zübeyde Ana"nın mezar taşının nazarınızda bir müzede sergilenecek kadar olsun değeri yok mudur?
Atatürk'ün Çankaya'daki son Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, annesinin mezarına kaya koyma fikrinin Atatürk'ten çıktığına inandırmaya çalışır bizi.
Buna göre Atatürk "yıllar sonra" annesinin mezar taşının bir fotoğrafını görmüş ve üzerinde "TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin valide-i muhteremeleri Zübeyde Hanımefendi'nin..." yazılı mezar taşından hiç mi hiç hoşlanmamış ve şu ilginç emri vermiş:
"İlk fırsatta İzmir'e gidersin, bu sandukayı ve kitabeyi kaldırtırsın, dağdan iki büyük ve uzun taş getirtirsin, birini olduğu gibi bir temel üzerine tespit ettirir; diğerini baş tarafına diktirirsin ve bunun bir yerini biraz düzelttirerek (üzerine) "Atatürk'ün anası Zübeyde burada gömülüdür." diye yazdırırsın, altına da ölüm tarihini koydurursun, yeter."
Atatürk bir şeyi emredecek de yapılmayacak, öyle mi? Siz öyle sanın. Koskoca Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri emri ne yapmış biliyor musunuz? Resmen unutmuş veya ihmal etmiş!.. Şöyle diyor kendisi "Atatürk'ün Hususiyetleri" adlı kitapta:
"Hem üzülerek, hem de utanarak itiraf edeyim ki aradan uzun zaman geçtiği halde ben bir türlü bu emri yerine getirememiştim."
Ya... Bunların Atatürkçülüğü de bu kadar işte. Ekmeğini yediğin adamın emrini yerine getirmiyorsun, sonra de pudralanmış yüzünle hatıralarını yazmaya kalkıyorsun.
İşin bundan sonrası başka bir âlem.
1938 yazında, hasta yatağındaki Atatürk biraz avunsun diye İzmir Belediye Başkanı Behçet Uz, Zübeyde Hanım'a bir 'türbe' yaptırma teklifiyle gelir Dolmabahçe Sarayı'na. Atatürk'ün cevabı "Hayır"dır. Nasıl bir mezar yaptırılması gerektiğini yeniden hatırlatır Hasan Rıza Soyak'a. Zaten birkaç ay sonra da Atatürk ölür ve mesele kapanır.
Bilindiği kadarıyla Zübeyde Hanım'ın bugünkü mezarı 1940 yılında İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanlığı döneminde yaptırılır. Yani Atatürk'ün 15 yıllık cumhurbaşkanlığı sırasında taş gibi yerinde duran güzelim mezar taşı kaldırılıp atılır ve yerine o kaya parçası konulur. Üzerine de bütün dinî veya geleneksel değerlere sırt çevirmiş o tatsız ve garip yazı yazdırılır.
Şimdi benden belge isteyenlere soruyorum:
Bu bilgileri bize servis eden Soyak'ın elinde belgesi var mıdır? Yok. Peki onca yıl Ata'nın emrini savsaklamış birisine nasıl inanıyorsunuz? Dahası, Atatürk'ün kendisi için bu denli önemli bir kararı (annesinin mezarını) başkasının keyfine bıraktığına inanacak kadar saf mısınız?
Ben burada bir fırıldağın döndüğü ve Zübeyde Hanım'ın her şeyiyle 'Osmanlı' kokan bir mezarda yatmasından rahatsız olanların el çabukluğu marifetiyle karşı karşıya olduğumuz kanaatindeyim. Bunu anlamak için eski yazılı mezar taşına şöyle bir bakmanız yeterli olacaktır.
İşte size Zübeyde Hanım'ın depolara attırılarak unutturulmaya çalışılan mezar taşının fotoğrafı. Değerli dostum Yaşar Aksoy'un özel gayretleriyle bulduğumuz ve fotoğrafı, uzun zamandan beri ilk defa yayınlanan Zübeyde Hanım'ın kayıp mezar taşı nerden çıktı biliyor musunuz? İzmir Arkeoloji Müzesi'nin deposundan...
Fotoğraftan okuduğumuz kadarıyla Genel Sekreter Soyak yazıyı dahi yanlış hatırlamış. Mezar taşı yaptırıldığında Atatürk Meclis başkanı değil, cumhurbaşkanıymış. Demek ki en azından Kasım 1923'ten sonra hazırlanmış.
Latife Hanım'ın yazdırdığı kitabe, kelimesi kelimesine şöyle diyor:
"Hüve'l-bâki. Türkiye Reis-i Cumhuru Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin vâlide-i muhteremeleri Zübeyde Hanım'ın ruhuna rızâen lillâhi'l-Fâtihâ. Sene 1338 (1923)."
Geçen hafta okuduğunuz vasiyete de böylesine "gerici" bir kitabe yakışırdı zaten. Belki bu yazıdan sonra birileri harekete geçer de en azından teşhire konulur. Ama bana sorarsanız ancak Zübeyde Hanım'ın baş ucunda sızısı dinecektir.