Adem Alemdar
Kılıçdaroğlu Pasaportunu kaybetse, Türkiye'ye dönebilir mi?
Ahhh arkadaşlar ahhh... Güle oynaya çıktığımız sıla yolunda başımıza gelmeyen kalmadı. Dün saat 13:30 sıraları evimizden çıktık. 7 saat Sonra Hırvatistan sınır kapısına vardık. Pasaport kontrolü için sıraya girdik. 1 saat sonra sıra bize geldi pasaportları verdik. Bir de ne olsun polis 'komşi problem' dedi. Nedir dedik problem? Büyük kızım Fulya'nın pasaportunun süresi geçmiş. Yola çıkmadan önce kontrol ettiğimiz halde bunu nasıl gözden kaçırmışız o da ayrı bir konu tabii. Peki ne yapmamız gerek dedik var mı bir çaresi bir olur yolu. Hayır yok dedi. Yeni pasaport çıkarması gerek evinize geri dönün yarın pazar zaten olmaz pazartesi konsolosluğa başvurun dedi. Tabii biz şok. 900 km'yi tekrar geri gitmemiz söz konusu. İnternetten biraz araştırdım artık pasaport uzatılması diye bir şey yokmuş zaten mecbur yenisi için randevu alınıp başvurulacakmış o da en az 6-8 hafta sürermiş. Elimiz kolumuz bağlı bir şekilde geri döndük 1 saat gittik Slovenya'da durduk ve ne yapabiliriz diye eşe dosta yazıp fikir edinmeye çalıştık. O arada konudan haberdar olan yeğenim Manolya Korkmaz sağolsun bana bir link attı. Orada bu konular ile ilgili 24 saat hizmet veren bir telefon numarası vardı. Türkiye, Ankara, hemen aradım durumu anlattım adımı soyadımı mail adresimi telefon numaramı alıp bana geri döneceklerini söylediler. Aradan 5 dakika geçmeden bir numara aradı beni kendisinin Slovenya Büyükelçiliğinden coşkun bey olduğunu söyledi. Yarın sabah saat 9'da büyükelçiliğimize gelin kızınız için geçici seyahat izin belgesi hazırlayalım dedi. Fakat yarının Pazar günü olduğunu hatırlattım. Evet olsun ben sabah gelip yardımcı olacağım dedi. O anki duygularımı size anlatamam bu milletine sahip çıkmaktır, bu insanlıktır, bu tüm güzel ve milli duyguların bir arada toplandığı bir davranıştır. Sabah 9'da gittik, sırf bizim için açılan konsolosluk önünde işlemimiz yapıldı. Allah bin kere razı olsun devletime milletime rabbim zeval vermesin. Bu bir mecburiyet değildi, çünkü bize pazartesi gel de denebilirdi. Bu tamamen millet olarak duygusal, iyi niyetli, vicdanlı oluşumuzun bir göstergesiydi. Teşekkür amaçlı takdim etiğimiz çikolatayı bile zorla kabul ettirdik ve hiç bir işlem ücreti almadan bizi hayır duaları ile yolcu etti...
...
Yukarıdaki bu hikaye sosyal medyada karşıma çıktı ve 1992 yılında Mısır'da üniversite eğitimi aldığım sırada pasaportumu kaybettiğimde yaşadıklarım hatırıma düştü...
O vakitler her şeyimi topluca bir el çantasında taşıyordum. Cüzdanım, kimliklerim, param, pasaportum artık kıymetli neyim varsa hepsi gitmişti. Ne yapacağımı bilemez vaziyette konsolosluğun yolunu tuttum. Kahire'nin en gözde semtinde büyükelçilik bir başka sempte de konsolosluk vardı. Büyükelçinin bizimle zerre alakası yoktu da konsoloslukta bir de Eğitim Ataşesi vardı, ona derdimi açmalıyım diyerek kapıya vardım. Zile bastığımda kapının baş hizasında küçük bir pencere vardı, orayı açtı birisi ve ne var dedi. Pasaportumu kaybettim, yenisini çıkarmam lazım dedim. Kimliğini ver dedi. Her şeyimi kaybettim, param da yok hatta. 'Kimlik ve şu kadar para getirmezsen olmaz' dedi, kapattı. Tekrar bastım zile, ataşeyle görüşmek istiyorum dedim, yok dedi. Yerine bakan biri yok mu bi içeri alın dedim, olmaz diye tersledi. Yahu çaresiz kaldım, bana yol gösterin dedimse de dinlemediler. Yani başka bir ülkede, kendi toprağın sayılan konsolosluk binasına bile giremiyorsun hadi onu geçtik küçük bir camdan fırça yiyorsun. Ağlayarak ayrıldım Türkiye'nin Kahire Konsolosluğu'ndan...
Konsolosun orada varlık gayesi biz değil miyiz! Bizim sorunlarımızı çözmek için maaş almıyor mu! Ya eğitim ataşesine ne demeli. Eğitim için orada bulunan öğrenciler umurunda değil. Zaten kendisini hiç görmedik, yıllarca o makamı meşgul etti monşerler...
Öğrenci arkadaşlardan ödünç para istedim ve bir fotoğraf çektirerek Türkiye'ye yolladım. Abim sağolsun bana yeni bir nüfus cüzdanı çıkarttı ve yolladı. Yaklaşık bir ay Kahire'de kimliksiz bir şekilde yaşamak zorunda kaldım...
...
Kendi halkından korkan iktidarlar ve bürokratlar döneminin 'tamamen' bitmesi için yapılan her yeniliğe, değişikliğe karşı çıkılmasının altındaki en büyük sebep imtiyazlı sınıfın bitirilmesi gayretleridir. Direnç o kadar derinden geliyor ki çoğumuzun algı ayarları yarı yolda bozuldu bile. Sağlam kalanları da 2019 seçimlerinden önce bozmak için her şey yapılıyor...
İktidarın alternatifi, yani ana muhalefet partisinin lideri (eskiden biraz gizlerlerdi, son zamanlarda açıkça düşmanlık eden) Almanya'nın bir dergisine röportaj veriyor ve onların istediği cümleleri kuruyor. Türkiye'de can ve mal güvenliği yoktur, Almanlar gelmesinler vesaire... Hatta bir de 'benim de tutuklanma korkum var' diyor...
Kesinlikle bu adam FETÖ'cüdür artık, hiç şüphem kalmadı. Belki bir sonraki seçimde iktidara gelmeye namzet adam ülkesinin ekonomisini bozmak ve işgale açık hale getirmek için eline verilen metni okuyorsa bunun adı ülkesine hıyanettir! Almanya şuan ülkemize karşı en büyük düşmanlık eden ülke pozisyonundadır ve sen düşmanına koz veriyorsun. Yazıklar olsun demek bile çok hafif kalıyor!...
Demek ki 'Üst Akıl' muhakeme yeteneği zayıflamış muhalefet liderine suç teşkil edecek işler yaptırıp zavallı adamı tutuklatma peşinde. Sonra da Türkiye'de muhalefet susturuluyor yaygarası yapacaklar! Dört tarafımızdan düşmanlarla kıskaca alınmamış olsaydık Kılıçdaroğlu vatana ihanetten yargılanmalıydı, ancak gel gör ki senaryonun tuzaklarını görmek ve onların istediği şeyleri yapmamak gerekiyor bazen selametimiz için...
Kılıçdaroğlu gittiği uzak bir ülkede pasaportunu kaybetse de en azından kimlik çıkarmak vb işler için bir süre gelemese ne iyi olur. Faydası yok, bari zarar vermese diye...
2019 için Risk Tablosu
İç siyasete etki eden yabancı eller önümüzdeki seçim için çalışmalara çoktan başladı.
1. Akşener ile MHP'yi bölmeye çalışacaklar.
2. AK Parti teşkilatlarına neşter vurulunca ortaya çıkacak küskünler ve buradan kopacak parçalar yeni yapılanmalara gidecek. Belki de bizi en çok burası zorlayacak.
3. Bürokrasideki ve yargıdaki eller ülkeyi "polis devleti" göstermek için çok can yakacak ve mağdur kitlesi oluşturacak.
4. Reis ile toplum arasında köprü görevi gören fikir adamlarına itibar suikastı yapılacak. Etkisi kırılacak etrafı boşalacak.
5. SP'ye alan açılarak Reis arkadan kuşatılacak.
Onların planlarından bir kısmı bu. Peki bizim planımız ne! Evi veya arabayı değiştirmek, arsayı iyi paraya satıp kelepir fabrikayı satın almak ya da nargile salonlarında gününü gün etmek mi? İşimiz zor azizim, birileri ülkesinin selameti için can verirken, kafa yorarken birileri de dünyanın tadını çıkarıyorsa ve en acısı yeni bir dernek kurulsa yeni bir teşkilat yönetimi oluşturulsa hep o kendisini, ailesini, servetini düşünenler doluşacak en tepeye...
Sen can vermeye, ben kafa yormaya devam...