Kitapların dünyasında bir gezgin

Kitapların dünyasında bir gezgin

Kenan Evren faşizmi ülkeye karabasan gibi çökünce ilk yöneldikleri şey kitaplar olmuştu. Çoğu insan kitaplarını yakmak zorunda kalmıştı....

Zeki OĞUZ

 

Öner Yağcı dürüst, namuslu, yurtsever yazarlarımızdan biri. Üretken bir romancı ve araştırmacı. Bazı kitaplarını defalarca okuduğum olur. Türk ve dünya romanını irdelediği “Roman Aşkıyla” kitabı da 2006 yılında İleri Yayınları tarafından yayınlanmıştı. Bu kitabı okurken, kendi okuma dünyama dalıp gittim. İyi bir kitabı okurken aldığım tadı duyumsadım. Kitap yüzünden başıma gelen acı tatlı onca olay geldi aklıma. Gözlerimi kapatıp yaşadığım o olayları düşündüm.

 

Kenan Evren faşizmi ülkeye karabasan gibi çökünce ilk yöneldikleri şey kitaplar olmuştu. Çoğu insan kitaplarını yakmak zorunda kalmıştı. Ben yakmamıştım, kitap suç unsuru olamaz, diye. Ama televizyonlarda suç unsuru olarak hep kitaplı görüntüler veriliyordu. Benim kitaplarımı da götürmüşlerdi çuvallara doldurarak. Yargılama sonunda iki yasak kitap dışında bütün kitaplarımın geri verilmesi kararını vermişti mahkeme. Dutlukırı’na gittim kitaplarımı almaya. Acıyla gülümsedi mahkeme kâtibi. Mahkemenin kararına rağmen zamanın sıkıyönetim komutanı kitapların yakılması talimatını vermiş ve ben varmadan iki saat önce bütün kitaplarım yakılmış. Bir Hitler faşizmi birde Kenan evren faşizmi kitaplara bu derece düşmandı.

 

1972 de Yozgat'ta Jandarma olarak askerdim. Yozgat’ın kışı da Konya’nın kışlarını hiç aratmaz. Üşütmüşüm. Tabur doktoruna çıktım. İki kutu ilaç verdi doktor. Dışarı çıkarken kutulara baktım. İlaçların tarihi üç-beş yıllık var. Geri dönüp doktorun önüne fırlatıp attım kutuları. Adam bölük komutanına şikâyetçi olmuş. Bölük komutanı da çok sert bir yüzbaşı. Sabah içtimasında bir adım öne çıkmamı istedi eyvah, dedim içimden. Şimdi birkaç yerimi kırar bu adam. Seni cezalandırıyorum dedi, müthiş bir öfkeyle, şimdi bölüğün kütüphanesine gideceksin ve oradaki bütün kitapları düzenleyeceksin, kitaplık sorumlusu onbaşıya yardım edeceksin.

 

Dünyanın en güzel cezasıydı benim için. Zengin bir kütüphanesi vardı bölüğün. Sivil hayatta alıp okuyamadığım birçok Rus ve Fransız klasiğini o kütüphanede okudum.

Aslında benim okumalarım daha aklımın yeni yeni ermeye başladığı çocukluk yıllarımda başlamıştı. Masalcı ninelerimiz vardı köyde. Evcek bir yerlere oturmaya gideceksek o ninelerin evlerine gitmek isterdim. Yıllar sonra o ninelerin anlattığı masalları Oğuz Tansel’in, Eflatun Cem Güney’in kitaplarında çıkacaktı karşıma.

 

Gazete, dergi okuma, okuduğumuzu tartışma tutkusunu geliştirdi ilkokul öğretmenlerimiz. Ayda bir dergi gelir, bir yumurta karşılığı alırdık dergiyi. Sille’de bir kütüphane vardı. Bir arkadaşımla her hafta yürüyerek Sille’ye gelir aldığımız kitapları değiştirirdik. Öğretmenlerimiz şehre gidenlere gazete ısmarlar, gelen gazeteleri sınıfta birlikte okur, köşe yazılarını tartıştırırdı bizlere.

 

Bir akrabamız biriktirdiği Cumhuriyet Gazetelerini topluca gönderirdi. Bir komşumuza ise Metin Toker’in yayınladığı Akis Dergisi gelirdi.

Sanat okulunda okumaya başlayınca ilk keşfettiğim yerlerden biri Konya Lisesinin karşısında bir eski kitapçıydı. Sanırım kitapçının en iyi müşterilerinden biri bendim. Ondan hem ucuza kitap alırdım hemde çok az bir bedelle değiştirme imkânı vardı. Akraba dergisini de orda keşfetmiştim.

Bir solukta okumuştum Yaşar Kemal’in İnce Memet’ini. Sonar Orhan Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt. Düş kurmayı seven bir çocuktum. Bu düş kurmalar yazıya dönüşmeye başladı zamanla. Türkçe öğretmenimiz yazdıklarımı sabırla okur, eksiğini noksanını bir bir söylerdi. İlk öyküm Yeni Meram’da yayınlandığı gün aklıma geliyor ve aynı heyecanı hissediyorum. Geç saatlere kadar gazetenin basılmasını beklemiş, makineden ilk çıkan gazeteyi alıp evin yolunu tutmuştum. Her kitabımın basılışında aynı heyecanı yaşarım.

 

Ömer Seyfettin’in, Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun kitapları başucu kitaplarımda nerdeyse. Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu’nu zevkle okumuştum. Kerime Nadir’in romanları elimizden düşmüyordu. Muazzez Tahsin Berkant da öyle.

 

Günümüzde unutulur gibi olsa da Kemal Bilbaşar’ın Cemo ve Memo romanları iyi romanlardı. Orhan Kemal’in bütün romanlarını okumuştum. Tarık Buğranın Küçük Ağa’sı çok güzeldi. Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü elimden düşürmediğim kitaplardan biriydi. Halikarnas Balıkçısı’nın kitapları ile egemin mavi sularına açılmıştım ama ege mitolojisi ile ilgili onlarca kitabı ondan çok önce devirmiştim. Homeros’un İlyada ve Odresası’nı zamanım olsa yine okumuktan bıkmam. Anadolu ile batının binlerce yıl öncesi yaşanan kavgasıdır onlarda anlatılanlar. Cengiz Aymatov’un bütün kitaplarını severek okumuştum.

 

12 Eylül’den sonra uzun bir süre kitaplardan uzak durmuştum. Sonra bir arkadaşım Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ni ve Ahmet Altan’ın Sudaki İz adlı kitaplarını verdi okumam için. Okudum. İkisi de iğrenç kitaplardı ve yeniden okumaya başlamak için hiç uygun gelmemişlerdi bana. Bunların ardından okuduğum Balzac’ın Goriot Baba’sı, Jack London’un Demir Okçe’si yeniden okumaya dönerdi beni. Binbir Gece Masallarını Alim Şerif Onaran’ın çevirgisinden zevkle okumuştum.

Drina Köprüsü, Sefiller, Don Kişot, Gazap Üzümleri, Ekmeğimi Kazanırken, Don Hikâyeleri her kitap ayrı bir dünya.

 

Çalı’da imza günleri düzenlerken iki önemli romancımızı da ağırlamıştık. Oner Yağcı “Kardelen” “Turnalar” ve “Gökyüzüne Akan Irmak” ile önemli ödüller aldı. Bir dönemin Türkiye’sini anlattı romanlarında. Burhan Günel yakın dönemin en önemli romancılarından birisi. Okse, umut Zamanı, Yağmurla Giden, Acının Askerleri vb. romanları ile onlarca ödül aldı.

 

Boyalı basın Türkçemizi bile doğru yazmaktan aciz Orhan Pamuk’u yere göğe koyamazken oner Yağcı, Burhan Günel gibi yurtsever yazarları özellikle unutturmaya çalışır. Başarabilselerdi Burhan Günel’i toptan yok sayacaklardı. Çünkü Burhan Günel başkalarından aşırarak romancıyız diye geçinenlerin, yani hırsız romancıların ipliğini pazara çıkarmıştı.

Bol kitaplı günler dilerim.

Okuyun, okudukça biraz daha zenginleştiğinizin farkına varacaksınız.