Hümeyra Uslu
Konstantinopolis’ten İstanbul’a -1-
“Eğer Dünya tek bir devletten ibaret olsaydı başkenti İstanbul olurdu” demiş Napolyon Bonapart…
Yahya Kemal de, “Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer” diyor İstanbul’a…
O zaman bir bakma zamanı İstanbul’u İstanbul yapan ne varsa…
M.Ö. 196 yılında Şehir, Roma İmparatorluğunun hâkimiyeti altına girer. Hızlı bir Latinleştirme politikasına tabii tutulur. Byzantion, Roma İmparatorluğuna bağlı önemli bir vilayet haline gelir.
I. Konstantinos, Byzantion’un başkent olması için çalışır, bunun Tanrı’nın bir emri olduğunu söyler. Şehir, 11 Mayıs 330’da başkent olur. Konstantinopolis, adıyla asırlarca anılır.
Ortaçağın en görkemli ve büyük başkenti olur, ordular buradan sefere çıkar, İmparatorlar burada karşılanırlar.
I. Theodosius 395’te, İmparatorluğu ikiye ayırır. Bundan sonra burası Bizans diye anılacaktır.
Konstantinopolis’in Osmanlı egemenliğine gelinceye kadarki 1100 yıllık tarihi, inişler çıkışlar, büyük felaket ve zaferlere sahne olur.
II. Theodosius’la başlayan ve 7. YY.’ın çeyreğine kadar süren 200 yıla yakın dönem, Konstantinopolis’in zenginlik ve görkeminin tarihin belleğine kazılmaya başladığı dönem olur.
532’de Nika Ayaklanması esnasında Ayasofya dâhil binalar, anıtlar yakılır. 30 bine yakın kişi sokaklarda kılıçtan geçirilir.
Temelleri I. Konstantinos zamanında atılan Ayasofya ise I. Justinianos döneminde tüm ihtişamıyla yükselir.
Konstantinopolis, I. Justinianos’un ölümü sırasında etrafındaki devletler tarafından sürekli bir tehdit altında kalır. Öte yandan Boğaziçi kıyılarına kadar ilerleyen İran orduları İstanbul’u zaptetmek üzere Avarlarla anlaşır.
632’de Hz. Muhammed (sav)’in vefatının ardından, 4 Halife devrinde fetihler artarak devam eder. İslam fetihleri İmparatorluğu içinden çıkılmaz karışıklıklara sürükler. Bu fetihlerle Müslümanlar, Bizans İmparatorluğu’nun Doğu Akdeniz’deki üstünlüğünü sona erdirir.
IV. Konstantinos devrinde, Emevi Halifesi Hz. Muaviye’nin ordularının hedefi, Konstantinopolis’tir. Bu dönem ve sonrasında İmparatorluk bitmek bilmeyen taht kavgalarına sahne olur.
Tüm bunlara şiddetli depremler eklenir ve şehir her depremde bir kere daha yıkılır.
VII. YY.’da dünyanın dört bir yanından kutsal emanetler toplanıp, buraya getirilir. Kent, kutsal emanetleri görmeye gelen hacıların ziyaret ettikleri en önemli dini merkez olur.
10. ve 12. YY.’a kadar olan dönem, Konstantinopolis tarihinde ticaretin en parlak olduğu dönemlerden biri olarak anılmaktadır. Özellikle 10. YY.’dan itibaren kentte çok sayıda Suriyeli, İtalyan, Rus, Bulgar ve Müslüman tüccarın varlığı bilinen gerçeklerdendir.
Konstantinopolis’in bundan sonraki dönemi iç ve dış mücadelelerle sürer. Haçlılar, Latin İmparatorlukları, başka bir dolu neden Bizans’ı çöküşe götürmektedir.
İmparatorluk yaşamak için son çırpınışlarını verirken bir yandan da Osmanlı Türklerinin sistemli şekilde ilerleyişine engel olamayacaktır.
Osmanlı gazileri ilk defa 1359’da İstanbul surlarının önünde görünür. 1400’lere gelindiğinde Bizans’ın artık Konstantinopolis dışında hemen hemen hiç toprağı kalmamıştır.
1453’te şehir bu çöküşünü tamamladı ise de, bu defa da Müslümanların, İstanbul’u olarak küllerinden yeniden doğacak, Konstantinopolis bir gün Fatih’in fethettiği İstanbul olacaktır…