Konya kültürü üzerine
Konya tarih boyu birçok millete ev sahipliği yapmıştır. Frigya, Lidya, Hitit, Roma diyarı, Rum yani, Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi çok geniş çok büyük çok zengin bir kültür hazinesine sahiptir.
İsmail DETSELİ
Konya tarih boyu birçok millete ev sahipliği yapmıştır. Frigya, Lidya, Hitit, Roma diyarı, Rum yani, Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi çok geniş çok büyük çok zengin bir kültür hazinesine sahiptir. Ayrıca yer altında, yer üstünde büyük bir tarihi mirasa da sahiptir. İşte Beyşehir Eflatun Pınarı, işte Ereğli İvriz Kaya Anıtı, işte Sille, işte Ladik, işte Gilissira, işte Çatalhüyük, işte Seydişehir’de Gökhüyük harabeleri, daha nice sayılmayacak kadar tarihi miras hem de bu zamana kadar çok iyi korunmuş denebilir. Bu büyük milletlerin dağılışı ve yıkılışı ile 1071’den sonra Konya’ya gelerek Selçuklu devletini kuran ve bu şehri başkent ilan eden Süleyman Şah’tan sonra bilhassa Orta Asya’dan gelişlerinin temelinde olan göçerlilik kültürü hakim olmuş, eski ile yeni özdeşleşerek bu günkü zengin kültür ortaya çıkmıştır. Bu vesile ile Konya kültürü öyle bir saatlik, iki saatlik programla anlatılamaz.
Mesela yemek kültürü, bakır leğenlerden tutund a enince ufak salata ve tirit, pilav, mıkla, kuzu tenceresi, haranı, kazan, leğençe, ibrik namaz abdesti için kullanılan misafire abdest suyu dökülen. Ve leğenin içinde ayrıca bir süzgü bulunan ayaklardan ellerden akan suyun üzerine sıçramamasını sağlayan türde mertabanı denen sabah akşam yemeklerinde 8 10 kişilik çorba ya da yemek konan bakır kaplar.
Pekmez kaynatılan kazanlar, leğenler, haranılar (kazanın küçüğü), dığan tavaları (leğenin küçüğü.)
Efendim hem göçerlilik kültürü hem Selçuklu kültürü hem Osmanlı kültürü şimdi bir de cumhuriyet kültürü ile yetişen gençler var tabii şehrimizde. Ama yine de eski ana babamızdan aldığımız terbiye ve gelenek ve göreneklerin devam etmekte olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Örneğin kız isteme gelenekleri,oğlan anası bir kızı gözüne kestirdi de ondan hoşlandı mı oğluna, aman guzum bu gün bir kıza baktık ki sorma, ellerde kız olup d bizlere gelin olası batasıca. Aman bu ne güzellik, bu ne hamaratlık, dip belmesi gibi kuzum, pelit yarması gibi kuzum, damdan atsan ayak üstüne düşer maşallah, ak guzum şeker guzum dilinle bir heh deyiver de bir dünür gidelim, el kapmadan bitirelim şu işi. Eeeh ne didinnnn?.
Eğer oğlan gönülsüz ise bırak ana canım öğüp durma tanımadığın şu elin kızını der. Ana, hemen sert çıkar. Süsssüt vurgunu yiğin gelesice elin eleyağsasına (bizde kadınlar için kullanılan bir söz) ağman (kusur bulma) takma bari siyidi vakasına oğrayası ne inat şey ne başımın belası oğlan gıy der. Ama oğlan gönüllü ise, yav ana pek öğdün şu kızı ihhi ihhi olmazsa bir bakın bakalım abam ile filan der. Ana sen orasını anana bırak der bir daha gider ve oğlum kızında sende gönlü varmış komşumuz emin abana azıcık çıtlamış der. Bu tanınan kızlar için. Birde özel olarak kadın lar şehrin çeşitli mahallelerinde gezerek kız sorar kız ararlar bakarlar evin durumunu kızın kahve verirken hareketlerini ailenin olgunluğunu ayrıca kız işi tama edildikten sonra düğün öncesi çeyiz çakma kültürü kızın yaşı boyunca hazırlamış olduğu el emeği göz nuru eşyaları ve yeni alınan süs eşyaları ile birlikte kız evinden gelen 10-15 kadın ile kızın gerdek evine bu eşyalar çakılır veya yerleştirilir ev adeta tavuz kuşunu güzelliğine döner. Bu arada bir anıyı anlatayım bir profesörümüz anlatmıştı bizim S Ü. Konya mıza hayli uzak 25 -30 km civarında beklide bazı yerlerine daha fazla. Bir üniversite hocası bir gün sabah derse girecekmiş. Bakmış sınıfın kapısında bir ihtiyar kadın duruyor. Nene ne bekliyorsun? Kıza bakacam da kuzummm. Ne kızı nene torununa mı torunun veya çocuğun her ne ise şimdi ders var ders bitsin sonra bakarsın. Yok guzum benim bir oğlum var okumuşundan bir gız isteyyorda ona gözel bir gız bakacam burdan len deyince prof gülmüş tabi neneyi sınıfa sokmamış ama onun cesaretine hayran kalarak içeri girince talebelerine de olayı anlatmış. Meraklı talebeler hemen neneyi görmek istemiş ama onurlu nene oradan gitmişmiş. Hemde kendi kendine konuşarak ve prof a da sitem ederek al da kızını başına çal yiyecez sanki kızlarını sankim bir sendemi var gız diye. (Orada bulunup ta dinleyen müstahdem anlatmış konuşmaları) Konya mızın şehir merkezinde halen devam etmekte olan yemekli oturaklar yemeksizi sohbet amaçlı gençlerin ayrı orta yaşlıların ayrı ihtiyarların ayrı oturdukları gece oturmaları bu kültür şehir merkezinde tv lerin çoğalması ile azalsa da köylerimizde halen devam etmektedir. Düğünlerde halen köylerde bilhassa görücü usülü evlilikler her ne kadar devam etse de güveyinin beğenmesi kadar ailenin de benimsemesi önemlidir yoksa geçim zor olur. Düğün lerde dökülen etli pilavlar önce yayla çorbası ardından bir etli pilav sonra çok sıcak yenen bamya çorbası irmikten yapılmış helva. Ardında durmadan ardı arkası kesilmeyen misafirler yeter deyinceye kadar devam eden üzeri etli pilav zerde ve eskiden üzüm veya kayısı kurusu erik kurusu hoşafı idi şimdi ise artık tatlandırılmış kompostolar pratik oluyor. Ayrıca gece oturmalarında misafier ikram edilen köylerde doğal yiyecekler gavurga denen patlamış mısır dağ armudu kurusu veya unu mısır unu kurutulmuş meyve kakları ve en önemlisi ise pişmani yapılıp yemekle ikram edilmesi arabaşı denen hamur dökülerek acılı çorba ile ikram edilmesi. Bunlar hepsi unutulmayan devam eden kültürümüzdür kelle ürtmesi (analarımız ellerinde bir kızgın maşa veya yassı bir demiri meşe közü içersinde kızartarak kellenin kıllarını dağlarlardı ona kelle ürtmesi denirdi)
Ondan tirit (baş eti tirit’i) dökülmesi onun üstüne dökmek için özel hazırlanan ve kestirme tabir edilen yoğurt ve sarımsak ile yapılan ateşte ısıtılan tostun üzerine dökülerek ile yenmesi ayrı bir ayrı lezzetli olurdu.
Çılbır da bizde (cilbir derler) hemen yumurta ile çabuk ve pratik yapılan bir yemek olması bir sahana doğranmış bazlama ekmeğin üstüne dökülerek suyu tereyağı bol olur kokuluca yenirdi.
Giyim kuşam kültürü,
Giyim kuşamda ayrı bir kültür idi eskiden ama şimdi artık giyim kuşam zamana uydu eskiden kadı biçimi denilen bir pantolon yani don ön tarafının dizleri eskidi de üzüldü mü ardını döndürüp giyerlerdi. Bir çeşit şalvar gibi idi. Üstüne bir yakasız gömlek köynek denirdi içerde ise boyu tamamen saran ortası göbeğe kadar ve olan bir iç köyneği ayrıca ta dizleri tutan dizden de aşağı inen bir iç donu denen amerikan bezinden yapılmış kilot. Depme kıldan yapılmış bir aba tabir edilen ceket onun altında bir avcı yeleği yandan ilikli önünde altlı üstlü iki yanında ikişer cebi olan sonra sonra bu yelekler önden düğmeli olmaya başladı.
Hanımların giysisi ayrı bir özellik taşırdı. Kadınlar bacağına yani belden altına şalvar. Onun üstüne işlik denen bizde cübbe denirdi bir üst parçayı (göbeğin altına kadar inen) şalvarın içine veya dışına üzerine sarkıtılanda olur. Bunlara bazı yerlerde işlik bazı köylerde cübbe denirdi bunların yapıldığı kumaş pazen veya dokuma bezlerinde kalite ve güzelliklerine has kendine göre isimleri vardı. Mesela tarla sattıran takım. Kadife takım mor veya kırmızı kadifeden. Kıl takım gibi isimleri olurdu. Gelinler bir ayrı genç kızlar bir ayrı başlıklar bağlardı başlarına. Kız veya yeni gelin veya daha büyük hanım olduğunu bu başlık ve giysiler işaret ederdi. Ak don (beyaz kıymetli bir pazenden yapılmış şalvar) giyen gelinler bellerinde özel olarak bir saraciye üzerine işlenmiş gümüş dişli kuşaklar. Kuşağın bağlantı yerinden terazi şeklinde yan tarafından bele doğru sarkan ve şakırdayan mecit tabir edilen gümüş liralar, (özel yaptırılır lehimcilere) ayaklarında ökçeli tabir edilen mestler, lastik yemeniler (ayakkabı) sarı veya siyah rugandan yapılmış şipidik tabir edilen kabaralı terlik biçimi deri ve köseleden yapılmış yürüdükçe gıcırdayan ayak giysileri. Erkelerin ayaklarına tulumbacı denen ayağın tamamını kapatan sayası sayanın iki yanaklarında ağız genişliği için yapılmış sert lastikler daha eskilerde fakir tabakanın giydiği çarıktan sonra sille lastiği denen yüzü kamyonun iç lastiğinden altı ise kamyonun eski dış lastiğinden yapılan ve yıllarca giymeye dayanabilen köylüler için cazip bir ayakkabı çeşidi idi.
Komşuluk ilişkileri ve kışın oturma kalkma barana kültürü,
Köylerdeki imece yardımlaşma kültürü, köylerimizde düğün ve ekin harman bulgur yarma bağ bozumu bostan bozumu ark ayıklama (suyolu temizliği) ekin derme gibi kültürlerde köyün zenginlikleri idi. Kadınların iş yoğunluğu. Ekmek yapma ip eğirme koyun kırkma kirman bükme çorap örme hatta bu çorapların kadın ve erkeler için ayrı ayrı 50 şer yüzer çift yapılarak gelinlik kızların dürüsüne koyma gelin olacağı evin kalabalık lığı na ve çorap isteme talebine göre çok veya az olabilir bu rakamlar. Ayrıca dolak koyma (çarığın üstüne sarılan yün örmesi) kuşak koyma yün örme 2-3 metre uzunluğunda veya daha uzun (damat beline sarar)bunlar hep dokuma veya örme elişi ile yapılan kültür kadıların kızların göz nuru işleridir. Bu istekler kız evi tarafından karşılanamazsa kız evi ayıplanır tembellik ile suçlanır. Ama kız evinin oğlan evinden isteği hep külliyetli maddiyata dayalı altın kuşak ve takı işleridir yani bizim oralarda dağ köylerinde oğlanın anası ağlar avradı alıncaya kadar hoş aldıktan sonrada ağlar o zamanda borç ile uğraşır.
Birde Konyamız’ın manevi mimarları vardır. Bunlar dünyaca ünlü olan Mevlanamız, Şıh Sadreddin Konevi, Kadı Siraceddin, Şems i Kebrizi ve Nasreddin hocamız. Ali Ulvi Kurucu, Hacıveyiszade Mustafa efendi, Akşehirli Mustafa efendi, Ladikli Ahmet hoca, son zamanların âlimi Tahir Büyükkörükçü hoca.
Birçok camimizin içinde meşhur olanları, yeni yapılan Hacı Veyiszade, Kapı Camisi, İplikçi Camisi, Şerafettin Camisi, Selim Sultan Camisi. Selçuklular’dan kalma daha birçok mimari cami ve eserlerimiz, bir de aziziye camisi var ki dillere destan özelliği, pencereleri kapısından büyük ve kubbesinin sadece kenar sütunlar üzerinde duruşu, ortasında direk olmayan bir mabet. Daha sayfalara sığmayacak kadar çok kültürel varlıklarımız vardır. Ben burada lafı çok uzattım zannediyorum, sizleri de fazla meşgul etmeyeceğim. Bütün okurlarıma saygılar sunuyorum.

