Konya merkez ilçelerinden Selçuklu

Konya merkez ilçelerinden Selçuklu

Konya’mızın en büyük ilçelerinden, Selçuklu ilçesi eski yerleşiminin yanı sıra yeni ve geniş yerleşim sahalarının açılması ile büyük gelişme göstermiştir.

Konya’mızın en büyük ilçelerinden, Selçuklu ilçesi özellikle 1975’li yıllardan sonra büyük gelişme göstererek, eski yerleşiminin yanı sıra yeni ve geniş yerleşim sahalarının açılması ile büyük gelişme göstermiştir. Bunda dört nolu gecekondu önleme bölgesinin, ve Selçuk Üniversitesi kampus alanının da büyük rolü olmuş ve ilçemiz birçok ilin nüfus ve bina yapısını da geride bırakarak, kabına sığmaz duruma gelmiştir. Bugün, bu büyük eskiden yeni olan ilçemizin köy ve kasabalarındaki sosyal ve kültürel yaşamı sizlere aktarmaya çalışacağım.

Önce Ankara ve Aksaray yolu tarafından yani ilçenin doğu ve güneydoğu sınırlarındaki köyleri ele alalım. Önce yakın zamana kadar bir köy olan ve ikinci organize sanayinin kurtulması ile birden çehresi değişen Kayacık Köyü’nden bahsedelim Kayacık Köyü 1987’ye kadar kendi halinde şehir dışında tarım ve hayvancılıkla geçinen bir köy iken kum ocaklarını eskiden çok oluşu bu köye ayrı bir canlılık getirirdi.

Buradan Ankara asfaltının 4 kilometre sağında Zazatin hanı ile özdeşleşen ve Milangaz, İpragaz, dolum tesislerinin de bulunduğu Tömek Köyü’ne gelelim. Bu köyümüzde maalesef toprak çoraksıdır, yüzeysel ekin ve yonca ekimine elverişli olmasına rağmen ağaç ve meyvede o kadar verimli değildir buranın da geçimi yöreye has tarım ve hayvancılıktır. Buradan Aksaray asfaltına çıkan ara yoldan çıkıp, sol tarafta Bozdağ’ın dibine varırken sola dönerek 7 kilometre içeride Kızılcakuyu Köyü’müz var. Buranın insanları önceleri Sarayköy’den buraya tarım ve yaylacılık için çıkarlarmış, kışın dönerlermiş. Zamanla buraya yerleşip kalmışlar ve köyü oluşturmuşlar. Geçimleri tarım ve hayvancılıktır. Buradan batıya doğru yol devam eder. Burada eski Derelilerin yaylası olarak bilinen Mamatlı şimdi Kızılcakuyu’dan ayrılıp Kervanköy adını aldı bu köye 4 kilometre daha batıda bir üç dört ailecik bir Sülemiş yaylası var. Bunlar da Derelidirler. Geçim kaynakları hepsinin aynı, tarım ve hayvancılığa dayanır. Efendim, “Siz bunları bu kadar detaylı nasıl biliyorsunuz” diye sorabilirsiniz ve haklısınız da. Ben çalıştığım devlet dairesi kanalıyla bu köylere 9 sene gidip geldim. Senelerce devam eden gidip gelişlerimde bu intibaları edindim bunu da burada belirteyim.

Şimdi buradan ara yol da olsa eğer gidiliyorsa yoldur. Meşhur kum ocaklarının bol olduğu Eğribayat Köyü’ne gelir. Bu köyümüz Altınekin nahiyesinin Konya ile güneydoğu sınırını oluşturur. Çünkü buradan Bozdağ’ı aştınız mı Altınekin’in Akçaşar ve Karakaya Hacınuman köylerine gidilir.

Eğribayat Köyü tarım ve hayvancılığın yanında tarlalarında bol kum olması ve inşaat için değerli olmasından dolayı hayli zenginlemiştir.
Buradan 5 kilometre sonra Ankara yoluna çıkalım ve Ankara istikametine doğru birkaç Selçuklu’ya bağlı köyümüz var buraları yazalım ve geriye dönelim. Tutup belini aştık mı Ankara gidişi istikametine göre sol tarafımızda bir köyümüz var. Sağda Karayolları Bakım Evi’nin karşısından sola girilir burası. Konya tren yolunun tünel girişine yakın olan bir köyümüz Güvenç isminde bir köydür. İnsanları cana yakın sohbet ehli büyükleri ve ileri görüşlü gençlere sahip burası. Aynı zamanda Ahmet Özdemir ağabeyimizin yani (Udi kör Ahmet in) köyüdür. ‘Ağabey sakın alınma seni ancak böyle tanıtabilirim’ Yine yola çıktık ve devamla sağımızda Eski ismi Tutup, yeni ismi de Yazıbelen olan köyümüz var. Burası da misafirperver Anadolu köylerimizden birisidir. Burayı az daha Ankara yoluna doğru giderken solda iki köyümüz daha var. Bunlardan Kaleköy 7 kilometre Çaldere 7 kilometre Kale Köyü vardır. Göçmenlerden kurulu bir değerli köyümüz buradan daha batıda saray önü hududunu teşkil eden Çaldere köyümüz var. Burası da gayet verimli tarıma elverişli topraklara sahip çok miktarda da koyunculuk yapılıyor. Bu köylerinde ortak özelliği tarım pancar ve hayvancılıktır.

Şimdi tekrara geri dönüp Tömek Köyü’nün karşısından Jandarma birliği ve buğday ofis ve silolarının da bulunduğu bir köyümüz Aşağıpınarbaşı’na. Burası da tarım malcılıkla beraber artık Konya’da sanayiye gelen gençleri vardır. Buradan daha büyük olan Yukarıpınarbaşı iler aralarında 4 kilometre mesafe vardır. Bu köyümüz Selçuklu ilçemizin şehre hududunu yaklaştıran bir köy olmuştur. Sebebi Bosna Hersek Mahallesi buraya dayanmıştır. Bunlar da da eskiden 12 yıl önce tarım ve hayvancılık ağırlıktaydı. Buradan Konya'nın meşhur Sarıcalar Köyü’ne gidilir ‘meşhurluğu ne’ diye sorabilirsiniz. Burası yıllarca Konya’mızın kum yükünü çekmiştir. Sarıcalar kumunun Konya’nın haricindeki bazı şehirlerde de ismi vardı. buradan batı istikametine gitmeden Ankara asfaltı kıyısında kalan bir Kara Ömerler köyümüz var oradan da bahsedelim köyün insanları da saray köy den buraya yayla olarak gelip yerleşik kaldıklarını ifade ederlerdi eskiler halen Sarayköy’le ilgileri devam edermiş.

Bunların geçimi de diğerleri ile aynı. Buradan tutup tren tünelinin Konya’ya bakan yönündeki dağın dibinde ufak bir köy olan Çandır’dan bahisle devam edelim. Burası ufak bir köy ve nüfusu az. Tarlaları oldukça geniş ve verimli bir köyümüz. Tam batı karşısında büyük bir köyümüzden Çaltı’ya gelelim. Burası baya geniş bir büyükçe bir köy ve diğer ova köylerine nazaran biraz bağ bahçe yapmışlar. Yani bir yeşil özlemi içindeler… “Yeşili seven doğayı ve insanı sever” diyerek sevgiyle bu tarıma ve havyacılığa dayana geçimli köyümüzdür burası. İstanbul yoluna Şadiye, Dokuzun hanı, Dokuzun beli denen bir göçmen köyüne geldik. Burada fazla eğleşmeyelim köy yakında uğradım eski evler viran olmuş bu köy terkedilmiş.

İzmir- İstanbul yolu olarak bilinen bu yolumuza gidişe doğru devam ederek, yolumuzun solunda kalan ve yüksek bir dağın eteğindeki Bağrıkurt köyü vardır. Bu köy kendisi küçük bir yerleşim yeri ama geniş bir arazisi var dağ eteği ve yol boyunca verimli topraklara sahip. Bahçecik ve Karacaören gibi üç adet yaylası var. Bu köyümüzün arazisi bitmeden Kara yolları Bakım Evini geçerken sağda köprünün dibinden bir yola dönülüp, Meydan Köyü’ne ve oradan Ankara yolunun görünüşüne kadar devam eden bir düz arazide meydandan sonra bir göçmen köyü var Kınık. Meydan buğday ofisi ve tren istasyon şefliği buradadır.

Bu köylerden Biçer Köyü ve Sarayönü Konar Köyü’ne yakın ve hudut teşkil eder. Meydan köyünden Yukarı Dağdere köyüne çıkıp burayı da anlattıktan sonra ünlü Gelemiş belinden bahsedeceğim. Dağdere köylüleri buraya Sızma’dan ayrılıp gelmiş daha evvel çok fazla bir gelişme göstermeyen köyümüz sonradan köyün alt tarafında bulunan düzlüklere(harman yeri denirdi) kuyu kazarak büyük bir su potansiyeline sahip olunca fasulye ve pancar sebze ekimi yaparak büyük bir atılım yaptı ve sosyal yaşamlarını iyileştirdi. Bu su için şifalı falan da denildi ama doğruluğu kanıtlanmadı.

Buraya sapmadan karşında Bahçesaray Köyü var. Sarayönü kazasına bağlı burada bir yol iniş çıkışı vardır. Buraya Gelemişbeli derler. Konya’mızda bu bel çok meşhurdur. ‘Uzun zaman önceleri köylü bir vatandaş koyun kuz keçi ve oğlaklarını bahar geldi diyerek nisan aylarında körpeli malı araziye gütmeye çıkarmış çok şiddetli bir kar ve tipi olmuş bütün koyun keçi ve oğlak kuzuları darmadağın olmuş tipide kırılmış bu dağ çok yel tutar canlıyı muhafaza etmez’ derler. Çaresiz kalan köylü kaybolup kırılan mallarına ve yavrularına “GEL EMİŞ GEL EMİŞ” yani annenizi emin diye yavrulara seslenişinden buranın adı Gelemişbeli kalmış bu efsane yıllardır anlatılır gelir. Şimdi artık Konya’mızın en eski kasabası olan Sızma’ya geçelim. Sızma, İstanbul yolunun solunda 11–12 kilometre uzaklıkta iki dağın arasına sıkışmış bir eski beldemizdir. Bu beldeye giderken yol boyunda bazı eski yerleşim yerleri, büyük mezarlıklar var. Hatta yayla evleri gibi birkaç tane de evi vardı. Burasına esas eski Sızma derlerdi. Şimdi yeni yeni oralar da yerleşim sahası oluyor ve evler çardaklar yapılmış. Sızma’da eskiden Kurşunlu tarafındaki cıva fabrikasında çalışan gençler hep ciğerlerinden hastalanmış ve “çok genç ölümler oldu”diye anlatırlar. Eskiden pek değişiklik yok yeniliğe yeni yeni ayak uydurmaya çalışıyorlar tarım ve hayvancılık ise geçim kaynakları.

Selçuk Üniversitesi Kampus’unun içinden giden ve batıya doğru dağlar yükseldikçe sonra tekrar inişe geçince 7-8 kilometre sonra eski ismi Malas yeni ismi Ardıçlı olan bir köyümüz var. Bu köyümüz de Konya’da adına cadde ismi verilmiş olan bir güzel köyümüz şehre göç verdiğinden adeta bir ihtiyarlar köyü halindedir. Bu köyümüzden 6–7 kilometre sonra eski ismi Bilecik yeni ismiyle, Yükselen olan bir kasabamız var. Bu beldemizde maalesef çok geri kalmış fazla bir gelişme gösterememiş dört dağ arsında sıkışmış kendi halinde bir belde. Buradan kısa yollarla Kadınhanı’nın Kestel Bey kavağı köyüne hatta güney istikametine gidince de Başarakavak beldesine varılabilir. Bu köy ve kasabaya şimdi Konya şehir merkezi 500 evlerin üstünden kum ocakları mevkiinden güzel bir yol açılmış hizmet vermektedir.

Şimdi şehir merkezine dönüp Hocacihan ve Sille’yi ele alarak buradan üç tane köye uzanalım. Hocacihan’dan gidince önce Sarayköy var. Tam Takkelidağ’ın eteğinde şimdi artık şehirli oldular gibi. Buradan üç dört kilometre sonra Sulutas köyümüz var. Buranın insanları çok çalışkandır. Eskiden çerçicilik ve ticari faaliyetlerde bulunurlar. Şimdi dağılmak üzere olan köye dönüş yaparak Konya’ya yakınlığını da fırsat bilip burada bağ ve bahçeler kurup kır bayır tarlalarını verimli birer yazlık haline getirdiler. Konya’ya kuş bakışı rahatça havadar yerde sefa sürmekteler. Bu Sulutas köyünden Sille’nin Tat köyüne yol açıldı biz de Sille’ye inmeden buradan Tat köye geçelim. Tat köyde fazla gelişmemiş hatta Konya’nın doğudan daha geri köylerinden biri. Burada damları yağmur akıntısından koruyan çorak toprak çıkar ve az tarım arazi fazla değil dağlık ve malcılık yaparlar belediye otobüsü çalışır. Burayı da böyle özetledikten sonra Sille Barajı’na ve Sille’ye inerek eski tarihin ışığı Sille’mizden Akyokuş’a çıkıp Selçuklu ilçemizin son köy ve kasabaları ile yazımızı bitirelim.

Akyokuş’u çıkıp Altınapa Barajı’na doğru yol alıyoruz. Barajın Beyşehir yoluna gidişe barajı geçerken sola dönülüp tahmini 4-5 kilometre sonra bir köyümüz var ki adı Değirmenköy. tarihi mağaralar olan dik bir yamaçtan baraja dik bakan bu köyümüz üç beş ihtiyar dede ve nine ile bahçeler arasında çeşmelerinden gürül gürül buz gibi suları akan çok tatlı bir yerleşim alanı.

Bu köyümüzden geri dönüp daha baraja inmeden sağa saparak bizi ta Derbent ilçesine kadar götürecek yola düşelim. Barajın kıyısını takiben 5 kilometre kadar gidince yine sağ yanımız üzerinde 2 kilometre içerde çok eski bir köy olan halk dilinde Keçi Musla yeni ismi Küçük Muhsine köyüne girelim. Eski tarihin izlerini halen üzerinde taşıyan ve taş oyması buğday kuyuları ve taş mağaralar olan bu arazisi ve geliri kıt köyümüzde yatırlarımızdan muhterem Haydar Sultan Türbesi’ni ziyaret edip güzel candan insanları ile vedalaşıp Küçük Muhsine’nin de bir ermiş ismidir. “Dedikleri eyvallah doğrudur” deyip ayrıldıktan sonra hemen yakınlarında yolun solunda suyu ve havası hayat veren bir ufak köyümüze eski Ulumısla yeni Ulu Muhsine bunun da bir ermiş olduğunu ifade ettiler. Bunlarla da hasbıhal edip yaşamları az miktar tarım ve hayvancılık olduğunu ve köye emeklilerin gelip tekrar yerleşmeye başladıkları müjdesini alarak ayrıldık. Hayli yola devam ettikten sonra yolun solundaki levhada Akpınar 7 kilometre diye yazıyı okuduk ve buraya döndük Bu köyü eskiden Bulamas bilirdik sonra bir ara Dilekçi adını aldılar daha sonra köyün girişinde üç tane gözünden veya köy ağzıyla (lülesinden) bol su akan beyaz boyalı çeşmesinden alınmış isimle Akpınar olarak kayıtlara geçmiş bir köy.

Çalıştığını dağlarda bırakan emekleri zayi olan bir dağ köyü tarım arazisi az malcılık da çok adam ister. Bu yörede kışlar çetin bu yüzden köy göç vermiş şehre ve edi bidi denen dedemle ninem kalmışlar. Ama misafirperverliklerinde hiçbir eksilme olmamış bu candan insanlara da Allah ısmarladık diyerek ayrılıp yola devam ettik ve yolun sağında adını en lezzetli fasulyeye vermiş Başarakavak kasabasına 2 kilometre sonra vasıl olduk. Kasaba sadece isminde olan bu köy benzeri yerleşim yerinde ayni tarım ve hayvancılık hakim. kasabada 2-3 tane kahve ve belediye binası birde Medaş’ın Konya’ya 154 bin kilovat cereyan taşıyan Başarakavak fideri vardır. Bunların da çayını içip sofrasında karnımızı doyurup eyvallah diyerek ayrıldık ve yola devam edip sağ tarafımızda eski ipek yolu kalıntısı eli kesik hanını geride hatırası ile bırakıp eski yerleşim yeri olan Kirligiyret yoldan 3 kilometre kadar kuzeye doğru hafif bir yokuş çıkarak yeni ismi Tepeköy kasabasına geldik. Tam elli yıllık kasaba olmasına rağmen hiçbir gelişme yok Devlet mi varmamış, onlardan talep mi olmamış. Bilinmez görünürde bir belediye binası ve birkaç okul var yeni yeni kasabanın dağ kısımlarına doğru evler yapıldığını görmeye başladık. Burada bir tarihi cami var bu cami ahşap ve insanı büyüleyici ve huzur verici bir atmosfere sahip. Çok eski tarihi bir yer sanırım. Burayı da ziyaret ettikten sonra 3 kilometre yokuştan aşağı anayola inip solumuzda eski ismi Zaladın yeni ismi Selahaddin köyüne 5-6 kilometre bir rampayı tırmandıktan sonra sizi yolun başında “hoş sefa geldiniz” diye karşılayan ve hemen misafir odasına götürüp “Aç mısınız tok musunuz?” diye sormadan sanki köylü hepsi anlaşmış gibi bütün güzel yemeklerini bakır tepsiler ile odaya ulaştırıp, “Haydi buyurun hele bir karnımızı doyuralım” diyen o candan insanlar topluluğunun içinde buluverirsiniz kendinizi. Bunlardan öyle eyvallah diyerek basitçe kurtulamazsınız. Ama rica minnet mazeret gösterip, ayrılmak isteğimizi belirtip sizleri de. Allaha ısmarladık ey benim canım kadar sevdiğim bir lokma ekmeğin yarısını din kardeşi ile paylaşmayı bilen Anadolumuzun güzel köyleri ve güzel insanları deyip. Derbent’e bağlı eski kalburcu şimdi ise Güneyköy ve Mülayim köyüne sonra uğramak kaydı ile bitirdik İsmail Detseli

İsmail Detseli