Seyit Küçükbezirci
Konya’da akasya çiçeği burcundayız
"Hak", binbir çeşittir, bilirsiniz... ana hakkı, baba hakkı, eş dost, yâren hakkı. Komşu hakkı, göz hakkı...
Bana göre, "Okur hakkı" da var, "Yazar Hakkı"da var.
Gazeteden, internetten, nasıl iletildiğini anlayamadığım, birkaç tıkla dünyaya ulaştıran cin işi aletlerden binlerce okuyucum var... "Yazar hakkı"na sığınarak, "Yazar hakkım" için yüzlenerek soruyorum şu şarkıyla:
"Bir ilkbahar sabahı,
güneşle uyandın mı hiç?
Çılgın gibi koşarak,
kırlara uzandın mı hiç?
Bir his dolup içine,
uçuyorum sandın mı hiç?"
- Lütfen cevap verin bu sorulara. Böyle, böyle yaptınız mı?, Yapabildiniz mi? Yapmamışsanız, neyin hatırına yapmadınız?
Bir ilkbahar sabahı güneşle uyanmamışsanız, çılgın gibi kırlara koşmamışsanız, içinize dolan bir hisle uçuyorum sanmamışsanız; "Geçen günlere yazık etmişsiniz" kabul edin.
"Geçti borun pazarı, sür eşeğini Niğde'ye"... Belki, Niğde'nin pazarı da geçti, kim bilir.
"KONYA'DA "AKASYA BURCU"NA GİRDİK...
Hatırlarsanız vazifemi yapıyorum. Selçukya’nın en gizemli şehri Konya'da "Erguvan Mevsimi"nin girdiğini haber verdim; "İğde Çiçeği Mevsimi"nin girdiğini haber verdim. İğdenin çıktığını, termiyenin geldiğini, yeşil nohut zamanını size duyurmuştum. Şimdi de Konya'nın "Akasya Burcu"na girdiğini duyuruyorum.
"Eski Konya"da Akasya'dan vazgeçilmezdi. Bu mevsim, İsmet Paşa İlkokulu'nun bahçesindeki yüzlerce akasyadan dağılan akasya çiçeği kokusu, tekmil İstanbul Caddesi'ni bir hoş ederdi.
Kaçırmayın bu ayı... Nerede Akasya varsa gidin bulun. Bir kucak çiçekli dal kesin; sevdiğinize vermek için...
"Akasya kolonyası" da var. Birkaç saatinizi ayırın; Bedestenlere, Aziziye civarına, Türbeönü'ne... Akasya kolonyası bulmak için.
Biz çocukken aklımız akasya ağaçlı bahçelerde olurdu; atlardık duvarlardan, yolardık yolabildiğimiz kadar... Sonra, akasya çiçeklerini yerdik bir güzel... Öyle hafif bir tatlısı var ki...
Uzun yıllar önce, uzun demişsem 12 yıl önce Sille'ye gitmiştik; Deli Tay Olcay'la, tam bu günler. Sille'nin tek ana caddesi üstünde bir bina vardı; üstünde "Avcılar Kulübü" yazıyordu... Onun bahçesinde çay içiyoruz. Ama, gözüm yanımızdaki akasya ağaçlarında, onların çiçeklerinde... Çocukluğumda yediğim akasya çiçekleri aklıma geldi; öyle imrendim ki... Deli Tay Olcay mahsunluğumu sezdi, akasya çiçeklerine özlemle baktığımı sezdi. Sille Dağları'nın bir kıl keçisi yavrusu gibi kaşla göz arasında dev ağaca tırmandı, akasya çiçeklerini yoldu yoldu; inip "Buyur dayı, istediğin akasya çiçeği olsun" dedi... Bir yedim, bir yedim... Şimdi o ağaçlar, oralarda yok; devirmişler kafalarına göre tatsız bir park yapmışlar.
En sevdiğinize sunmak için akasya çiçeklerini bulamazsınız; akasya kolonyası bulamazsınız, bari şu şarkıyı sevdiğinizle birlikte; ister Muazzez Ersoy'dan, ister Zeki Müren'den, ister
Sezen Aksu'dan dinleyin.
Yâr yolunu kolladım
beyaz mendil salladım
Ona çiçek yolladım
Akasyalar açarken
Yârim gelir aklıma
Kanı kaynar kanıma
Neş'e saçar canıma
Akasyalar açarken
Yârimle ben yüz yüze
Otururuz diz dize
Sevişiriz göz göze
Akasyalar açarken...
Akasya çiçeklerinden öyle güzel, öyle lâtif, öyle özel reçel yapılır ki; eski Konya Hanımları bilir, bu mevsimi kaçırmaz, "Akasya reçeli" yaparlardı.
Akasya'nın çiçeği, yaprağı, herşeyi şifa kaynağı; internette kıyamet kadar bilgi var; reçel tarifi de oralarda. Biz okula giderken akasya tohumlarından "zamk" bile yapardık.
FEYZİ HALICI'NIN "YALNIZ ALIÇ AĞACI" 227 YAŞINDA
Selçukya'nın ünlü ozanı Feyzi Halıcı, 1962 yılında, bundan tam 52 yıl önce Ankara Yolu'nda, Boz Dağı'nın geçit verdiği tek yer, "Tutup Beli"nde yalnız bir alıç ağacının farkına varmıştı. Ağaç yaşı ile ilgilenen bilim adamlarına Yalnız Alıç'ın yaşını hesaplatmıştı. Tam 175 yaşındaydı. Selçukya Bozkırı'nın kuraklığına, keçiye, balta ve insana 175 yıl dayanmıştı. Bozkırlar'da alıç ağacının, alıçın anlamı büyüktü; Yunus Emre'nin götürecek hiçbir şeyi yoktu. Hacı Bektaşı Veli'ye bir yük alıç götürmüştü...
Feyzi Halıcı, Konya Turizm Derneği'ni oluşturan aydınlarla birlikte "Yalnız Ağaç'ı Ziyaret" geleneğini başlattı.
Onlarca yıl, her haziran ayında; bir otobüs şair, âşık, yazar, fikir ve sanat adam, Yalnız Ağaç’ın altında buluştu.. Şiirler okundu, türküler söylendi; âşıklar sazlarını “Yalnız Alıç Ağacı” onuruna çaldı. Kuraklığa, keçiye, balta ve insana direnmeye devam ettiği için “Madalyası” törenle takıldı.
Onlarca yıl, aksatılmadan sürdürüldü bu sazlı sözlü tören.
Dün Milliyet Gazetesi’nin arşivinde buldum.. 23 Haziran 2003 tarihli Milliyet Gazetesi 'Yaşam Eki’nde şu haber yayınlanmış:
“TARİHİ AĞAÇ İÇİN DOĞUM GÜNÜ”
Konya’da 203 yıllık alıç ağacı için doğum günü töreni düzenlendi. Konya-Ankara Yolu tutup mevkiindeki, Konya Kültür ve Turizm Derneği’nin geleneksel olarak düzenlediği törende “Yalnız Ağaç” olarak da bilinen tarihi alıça yaş günü rozeti çakılırken Âşık Öksüz Ozan ve Zikri Aliyar saz çalıp atışma yaptı. Dernek Başkanı Feyzi Halıcı, 41 yıldır her haziran ayında ağacın “ Yalnızlığını gidermek” ve Toplum çevre bilinci aşılamak için bu töreni düzenliyoruz” dedi.
Keşfedildiği 1962 yılında 175 yaşında; 2003 yılında yapılar, törende 203 yaşında; şimdi 2014 haziranında 214 yaşında olan “YALNIZ ALIÇ AĞACI” , eminim Feyzi Halıcı ve arkadaşlarını “Gündüz hayalinde, gece düşünde” görüyordur.
Yazar Ali Çolak, ”Bilmez isen Ağaçça’yı Şiirinde; ağaçları ancak “AĞAÇCA” bilenlerin anlayabileceğini söyler.
Boz Dağ’ı yarıp geçen “Tutup Beli”nin önünden geçerken, Ankara’ya doğru giderken sağ yanınıza bakın; YALNIZ ALIÇ AĞACI tek başına orada.. Bir selâm verin “Ağaçca Lisanı” ile .. Emin olun, alır selâmınızı..
FEYZİ HALICI’NIN “YALNIZ AĞAÇ” ŞİİRİ..
Bu bel Tutup beli, bir yalnız ağaç;
Uzak aynalarda bir mavi deniz.
Yabani koyunlar, ala-balıklar
Bir şöyle derinden daha derinden
Baksanız her şeyi göreceksiniz!
Zamanı şavkıyan bu beyaz tohum,
Geldi kanadında hangi rüzgârın?
Bir dağ masalıydı çağlar öncesi,
Serpilir düşlerle bir yalnız ağaç,
Akça pakça bağrında toprakların..
Buğday başakları bir boy atmasın,
Bir minyatür türkü dolmasın, içe.
Çatalhüyük insanının elleri,
Gelecek çağların serüvenini
Yazacak bir destan gibi kerpiçe..
Konyadan bir düş bu, Ankara'ya dek,
Yolun iki yanı çam ağaçları.
Atatürk’ü candan yaşamak için
Daha göz değmedik günaydınlarla,
Göğerecek dağların yamaçları..
Zazadın hanında bir beyaz gemi,
Nerde biter bu deniz, nerde kara?
Büyür Mevlânaca gönül ağacı,
Bir erce vakitte aşkla donanıp
Bengi – Umutlarla düşsem yollara