Zeki Oğuz
Konya'dan Gazipaşa'ya
Geçtiğimiz hafta üç gezgin yine yollardaydık. Fotoğrafçı dostum İsa Göğebakan, Ankara’dan Perihan Görey ile düştük yollara. Konya- Gazipaşa arası en güzel yol, Seydişehir-Alanya güzergahı ama ben Gevne yolundan gitmek istiyordum. Perihan arkadaşımızın bu konuda bir tecrübesi yoktu. İsa’da her kararımda bana uyacaktı. Bu kararı vermekte iki nedenim vardı. Birincisi, Gevne tepelerinde ilkyazın son çiçeklerini çekme şansımız olabilirdi. Birkaç gün öncesi torosları dolaşıp gelen bir arkadaşımız zirvelerde, kuzey yamaçlarda hala kar olduğunu söylemişti. İkincisi, Gevne vadisinde Şekerin yerine kadar inmiş ama öteye geçmemiştim. Daha önce gidip gelenler Kuş Yuvası yolundan sıkça sözediyorlardı. O yolu görmek istiyordum.Sabah erkenden çıkmış, Sarıoğlanda çaylarımızı içtikten sonra soluğu Gevne tepelerinde almıştık. Tahmin ettiğim gibi çataklarda hala kar vardı ama ilkyaz çiçeklerinden eser yoktu. Çiğdemlerin, navruzların, yaban lalelerinin ömrü çoktan bitmişti. Koyaklanan yerlerde kar suları akıyordu. Karayolları ekipleri yolda açılan çukurları onarıyorlardı. Vadiye doğru indikçe karşımıza çıkan güzellikler Perihan’ı şaşırtıyor, çocuklar gibi haykırıyordu. Torosları ilk defa görmenin sevincini yaşıyordu. Vadiye doğru inerken bir koyun sürüsü çıktı karşımıza. Bir baba kız koyun otlatıyorlardı yolun kenarında. Arabayı yolun kenarına durdurup indik. Fatoş kız ilkin ürkek bir keklik gibi gerilerde duruyordu ama Perihan gidip kucaklayınca yüzü güldü. Fotoğraflarını çektik babasıyla birlikte. Onlara Fatoş bağırmaya başladı, araba geliyor, diye. Bizim araba hareket etmiş, şarampola doğru geliyordu. Tam devrilecekken sağ teker bir taşa dayandı ve öylece kaldı. En ufak bir titreşimde takla atarak, devrilebilirdi. Ne yapacağımızı kara kara düşünürken bir araba durdu yanımızda. Hah işte kurtarıcınız geldi, dedi çoban Hasan Yüksek. Beyreli köyündenmiş arkadaş ve çevrede traktörü olan tek insanmış. Biz onunla konuşurken jandarma trafik geldi. Beyreli arkadaş köye gidip traktörü ile geri döndü. Onun sayesinde kurtardık arabayı. Değilse bizim Gazipaşa yolculuğu başlamadan bitecekti. Çoban Hasan mayıs ayında Kocaalan yaylasına çıkıyormuş. Ona ve kızı Fatoşa söz verdik, yaz ayları gelince onların konuğu olacaktık Kocaalan yaylasında. Geçtiğimiz yaz Eğrigöl dönüşü Yellice yaylasına uğramış, yaylacıların ayranlarını içmiştik. Bu sene yolumuzu Kocaalana düşürecektik. Yol boyu sorunlu yerler var, dedi, jandarma. Bazı yerlerde orman idaresi ağaç kesimi yapıyor, daha ilerde baraj çalışmaları var, dikkatli gidin, dedi. Dediği gibi Şekerin yerini geçtikten sonra yol bozulmaya başlamıştı. Hoşumuza giden yerlerde durup fotoğraf çekiyorduk. Azığımızı da almıştık yanımıza. Haşlanmış patates, yumurta ve taze soğan. Acıkınca bir çeşme başına oturup yiyecektik. Vadiden Kuş Yuvasına doğru tırmanmaya başladığımızda bu yolun böylesine çetin olabileceğini düşünmemiştim. Bir yanımız yüzlerce metre uçurumdu. Aşağıları görmek mümkün değildi. Bir yanımızda kayalar kepez kurmuştu yolun üzerine. Hakim bir noktada durduk fotoğraf çekmek için. Karşı dağların üzerinde bulutlar sürünüyordu. Yolun bazı bölümlerinde tünel açma çalışmaları sürüyordu. Biraz daha gittikten sonra, sağ lastikte bir sorun var, diyerek arabayı durdurdu İsa. İndik, lastik inmeye başlamıştı. Mahmutlara yakın Gözüküçüklü beldesine vardığımızda iyice inmişti lastik. Yolun kıyısında bir kahve vardı ama kapalıydı. Oralarda dolanan bir gençten kahvecinin telefon numarasını aldık. Adamı arayarak bir lastik tamircisi bulmasını istedik. Cuma namazı saatleri olduğu için epeyce beklemek zorunda kaldık. Sonunda güler yüzlü bir Yörük geldi ve lastiği değiştirdi. Mahmutlarda lastiği yaptırdıktan sonra İsa, Gülseren Kılınç’ı almak için Gazipaşa’ya gitti. Biz Perihan cadısıyla sahilde yürüdük onları beklerken. Proğramın bundan sonrasını Gülseren ile eşi Latif Kılınç’ın rehberliğinde gerçekleştirecektik. Alanya’da sahilde bir çoy molasından sonra kaleyi gezdik. Alaaddin Keykubat ve Selçuklu sultanlarını yadettik. Akşam yemeğinde Sultan Yıldırım’ın konuğuyduk. Cumartesi sabahı ise Çörüş köyünde Hanım Cılız’ın konuğuyduk. O güzel insanların konukseverliği gerçekten unutulmaz. Oradan Gülseren’in köyü Göçük köyünün Sazak mahallesine çıktık. Sanal ortamdan tanıdığım Semiha Çağlayan ile tanıştık. Çayımızı çoktan hazır etmişti Semiha. Yanına iki sahan badem kırmış. Semiha’nın dört aylık Ahmet Can’ınısevdik, fotoğraflarını çektik. Çoban İbrahim’in ağılı biraz yukardaydı. Keçi ve oğlakların emişmesini görüp çekmek için oraya çıktık. Pazar sabahı Taşlıseki yaylasına çıkacaktık, çabon İbrahim bizim için kuzu göbeği mantarı toplamış ve orada bir ardıç dalına asmış. Ertesi sabah Taşlıseki yaylasında ateşi yakınca ilk işimiz kuzu göbeklerini köze koymak oldu. Gülserenin akrabaları Şifa ve Fatma çelik ile Cemile Çağlar bizleri ağırlamak için dört döndüler çevremizde. Bu ara Serik’ten gelen İbrahim Kurtan’ın kavalını dinlemek ayrı bir güzellikti. İkindiye doğru Konya’ya dönüş için yola çıkma zamanı gelmişti. Taşlıseki dönüşü Gülseren’in tavşan kanı çaylarını içtikten sonra yola düştük.