Hasan Ukdem
Konyalı olmak...
Konya elimde bir aynadır;
Hangi semtine,
Hangi sokağına baksam
Kendimi görürüm.
Kaldırımlarında değil,
Sanki kendi yüreğimde yürürüm.
Ben diyeyim
Konya Hasan Ukdem'dir,
Siz deyin
Hasan Ukdem Konya'dır
Zaman merak etsem özümü
Konya elimde bir aynadır.
Yaşı kadınların
Yılları kabul etmediği gibi,
Ben de kabul etmem, edemem,
Konya'da çirkinliği.
İnsanın insanı sevgisi,
Bu şehrin toprağından fışkırmalı,
Ki fışkırır!
Zalime mazlum buradan haykırmalı,
Ki haykırır!
Neylersiniz ki
Burası da bu dünyadır,
Bu çağı yaşar şurasından burasından
Konya elimde bir aynadır.
Her insanın yaşadığı şehre benzediğini düşünürüm. Şehir üzerinde yaşayanlara durmadan bir şeyler fısıldar ve insanlar buna gayri ihtiyari uyarlar. Konya da bana bir şeyler söyler, bunu cidden duyarım, hissederim. İlk duyduğum şey derin bir huzur ve güvendir. Ne zaman bu şehirden çıksam gözüm arkada kalır, dönüşte de daha il sınırında mezkur duygular karşılar beni. Her semti, her sokağı içimde yankılanır. Eski mahalleler anılarımı uyandırırken, yeni yerleşim yerleri hayallerimin sınırlarında gezinir. Bazı gelişmelere sevinirken, bazı şeylere üzülürüm. Her ne kadar suni bulsam da parkların artmasına sevinir, betonlaşan şehrin hüznünü içime dert ederim.
Konya elimde bir ayna, zulamda bir güncedir. O'na baktıkça kendimi görür, içimdeki bozkırların çiçeklerinin kokusuna koklarım. Aynı zamanda bir güncedir bu şehir, zira her toprak parçasında bir hatıram canlanır. Çocukluğumun masalları, gençliğimin maceraları ve ilerleyen yaşın yakıcı tecrübeleri yankılanır durur Konya'mın dört bir yanında. Araplar'da yeşeren bir ağaç, dal dal, yaprak yaprak bütün şehre uzanır, rüzgarın önünde savrulur gider.
Konyalı olmak, insana bazı sorumluluklar da yükler, doğruluğu, dürüstlüğü, başkasının derdiyle dertlenmeyi, empati kurmayı ve bütün dünyaya aynı gözle bakmayı gerektirir. Bu şehir, burada doğana, burada yaşayana, buranın ekmeğini yiyip, buranın suyunu içene kendini temsil görevi verir. Eğer buranın insanı olmuşsanız bir kere, eski Meram Bağları'nın üzümleri gibi olgunlaşmışsınız demektir. İçiniz Kubbe-i Hadra gibi yeşermiş, tavrınız Alaaddin Tepesi gibi saraylı asaleti kazanmış, ve yüreğiniz bir Mevlana öğretisiyle hoşgörüyle yorulmuştur.
Çağımız, insanı doğduğu yerden, doyduğu yere doğru çekmekte ısrarcıdır. Artık gençler dedelerinin toprağında yaşamak gibi bir düşünce taşımıyor. Hayat onları savurup duruyor. Bilmiyorum belki de böyle olması gerekiyor ama ben yine de gençlerimize seslenirken, lütfen üzerinde yaşadığınız toprağı tanıyın, köklerinizi unutmayın ve tatil günlerinizi biraz da olsa şehrinizi keşfe ayırın, tavsiyesinde bulunmak istiyorum. Bir gün hayat yavaşladığında, elinize aldığınız aynaya baktığınız zaman pişmanlık duymamak için, güncenizi okuduğunuz vakit üzülmemek için yapın bunu...