Fahri Kubilay
Küçüldünüz…
Günün yorgunluğu ile ajansları dinlerken sızıp kaldım. Kulağımı tırmalayıcı bir sesle uyandığımda kumanda hala elimdeydi… Gözüme ilk çarpansa İsrail cumhurbaşkanı Perez’in Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a yüksek sesle konuşması idi… irkildim ve pür dikkat dinlemeye başladım.
Türkiye için İslam dünyası mazlum halklar için bir dönüm noktasındayız. Herşey şu an başbakanın ağzından çıkacak cümlelere bağlı, şimdiye kadar hiçbir zaman başımızı öne eğdirmeyen başbakanımız ve bu seferde Davos’ta eğdirmeyecek inşallah diyerek dua ediyordum, ama saniyeler geçmek bilmiyordu.
Ve zorlada olsan başbakan mikrofonu eline aldı ve yirmi birinci yüzyıla kayıt düşecek o tarihi bir dakikaya kısa sürede tüm söylenmesi gerekenleri sığdırdı. özetle; ''Sesin çok yüksek çıkıyor. Benden yaşlısın biliyorum ki sesinin benden çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar çok yüksek çıkmayacak. Bunu böyle bilesin. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüz, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum…” şeklinde konuşması bitince her halinden taraflı olduğu belli olan panel yöneticisinin omzuna dokunarak konuşmasını kesmeye çalışmasını dinlemeden oturumu terk etti.
Konuşma birçok kanaldan canlı olarak verilirken başbakanının paneli tek etmesi ile birçok kanal daha canlı yayına geçerek durum değerlendirmeye başladılar.
Her şey dünyanın gözünün önünde olmuştu dünyada birçok insanın izlediği programda yaşananların bir tek izahı vardı.
Sayın başbakan en doğru davranışı göstermişti. Çünkü ortada bir haksızlık vardı. Hem de Türkiye cumhuriyeti başbakanına yapılmış Türk halkına yapılmış bir haksızlık vardı ve bu mutlaka gerekli tepkiyi alması lazımdı aksini, bile düşünmek mümkün değildi.
Aksini düşünmek Osmanlının torunları olan bizlere bir hakaret olurdu bir bucuk milyar İslam âlemine yapılmış bir saygısızlık olurdu.
Değerli başbakanımızın üç beş cümleyle yaptığı bu tarihi konuşma ve davranıştan sonra öyle bir başbakanın ülkesinde yaşamaktan benim gibi düşünen aziz Türk milletinin ve İslam âleminin üç bucuk soysuzun karşısında başını öne eğdirmemesinden kendi adıma gurur duydum ve sokaklara çıkmak, bu duygularımı başka insanlara paylaşmak istedim.
Başka kanalları dolaştım genelde başkanın davranışı hakkında hep olumlu görüşler vardı.
Ama birkaç tanesine çıkanlar her zaman olduğu gibi yapılanın büyük bir diplomatik skandal olduğunu söyleyecek kadar İsrail yanlısı olabiliyor. İsrailli Yahudilerden çok
Yahudi kesiliyorlardı hatta başbakanın İsrail cumhurbaşkanını arayarak özür dilediğini söyleyecek kadar yalan haber verebilecek kanallar bile vardı.
Tüm o kanaldan bu kanala dolaşırken İsrail cumhurbaşkanının telefon açıp başbakanımızdan özür dilediği haberi alt yazı olarak geçti.
O birazda önce yorum yapan diplomatik skandal olarak tarif edenlere buda size kapak olsun dedim.
Mazlum milletler için bir umut olan bu olayı tüm insanlık için haksızlığa zulme karşı onurlu bir davranış olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşündüm.
Şu anda 44 yaşındayım aklım erdi ereli siyaha beyaz diyebilen beyaza siyah diyebilen politikacıları ve yorumculara şahsi görüşleridir diyebiliyordum ama dün akşamdan sonra bunun yanlış olduğuna karar verdim. Bizim bu insanlarla hiçbir ortak noktamızın olmadığı kanaati oluştu bendi. Bu insanların Türkiye cumhuriyetini sevdiğinden bile şüphe etmeye başladım. Aksi halde bu olayı politik bir davranış olarak değerlendirmek bana göre abesle iştigaldi.
Bu davranışa sahip çıkmak her kim olursa yüceltirdi ve karşı çıkmak ise küçülttü.