Haşim Akın
KUDÜS
Müslümanın görevi Kudüs için ağıtlar yakmak değildir. Böyle bir davranışla Müslümanlık ölçüsü gösterilemez. Atılan sloganın tınısı da bir ayraç olamaz. Büyük- küçük ayrımı yapmadan kendi dışındaki herkese zulmü reva gören zalim bir toplumla ilişkiler de gününe göre değişmez.
Kudüs, Müslümanlar için önemli bir mekândır ve simgesel bir anlam taşır. Hayatımızda bazen “olmasa da olur…” diyeceğiniz işler vardır. Yerine başka bir şey ikame edebileceğimiz, onun yokluğunda yeni bir şey de bulabileceğimiz nimetler olur. Ama Kudüs böyle değildir. Başka bir mekâna taşınamaz, yenisini ikame etmek de mümkün değil.
Kudüs deyince hemen, Fil Suresini ve bu surede anlatılan meşhur olayı hatırlıyorum. Allah Resul’ünün dedesi Abdülmuttalip, Mekke'yi yıkmak için kuşatan Ebrehe’nin karşısına çıkıp develerini istemişti. Ebrehe, onun kendisine Kâbe’yi yıkmaması için yalvaracağını zannetmiş ve ona göre kendisini hazırlamıştı. Ama o sadece develeri istemiş ve küçümseyen gözlerine, “Ben develerin sahibiyim ve onu isterim. Kâbe’nin de sahibi var. O da evini korur…” Demişti. Abdulmuttalip şu konuda emindi: “Bu güne kadar Kâbe için yapılması gereken her ne varsa yapılmış ve kendi gücünün yetmediği bir yerde işi asıl sahibine havale etmişti.
Bugün Müslümanlar; mahallesindeki camiyi, şehrindeki ezanı, aile içindeki dini - ahlaki hissiyatı ve ülkesindeki mukaddesatı koruma konusunu öncelemelidir. Bu konuda taviz vermeden görev tamam olsaydı diğerleri de kazanılırdı. Ancak kendi evinin mukaddesatına sahip olamama gibi bir ayıp, atılan sloganları hedefine ulaştırmamıştır. Burada insanımızın içindeki duyarlılığı aşağıladığım ve böylesi faaliyetleri anlamsız gördüğüm anlaşılmamalıdır.
Filistin ve Kudüs konusunda geldiğimiz bugünkü nokta, bir yönüyle içimizi serinleten bir kısım gelişmelerin habercisi oldu. Rabbimize dua ediyoruz ki bunların çok daha güzellerini görme ve yaşama imkânını bize lütfetsin. İslam birliği teşkilatının özel bir gündemle toplanması ve orada Kudüs’le ilgili bir kararın alınması, biliyorum ki bazı kardeşlerimizi tatmin etmedi. Kudüs kelimesi yerine “Doğu Kudüs” kavramının kullanılması ve o bölgenin bölünmesi bir eksiklik olarak görüldü. Veya üye ülkelerin birçoğunun çok alt düzeyde temsilciler göndermiş olması, yüreğimizi burkan bir neticedir. Haksız da değiller… Lakin… Bu durum, bugüne kadar çıkabildiğimiz en üst noktadır. Geldiğimiz yer, kendi rekorumuzdur. Bu nedenle küçümsemek insaflıca olmaz.
Birleşmiş Milletler ’de alınan kararlar, İsrail ve Amerika açısından nihai bağlayıcı özelliği taşımıyor. Ama olayın psikolojik boyutu ve onların dünyadaki saygınlığı açısından çok önemlidir. “Böyle bir kararın alınmasında Müslümanların ve özellikle Türkiye'nin etkinliği ne kadar olmuştur?” sorusunun cevabı herkese göre farklı olabilir. Hatta bazıları, “sadece beğenmemek için beğenmiyordur.” Ama Müslümanlar, kendi içlerindeki o kuvveti ve birlikteliği sağlamak zorundadır. Bugünlerde Cumhurbaşkanımızın, sudan Meclisi'ndeki karşılanmasını izlemiş olmalısınız. Eğer o görüntüler ve Tekbir sesleri, bazılarına rahatsızlık verirse bunu anlarım. Tekbir seslerine âşık bir gurup Müslümanın rahatsızlığı ve huzursuzluğu varsa… Burada yanlış yerde durduğumuzu ve yanlış baktığımızı bilmek lazım…
Allah nurunu tamamlayacaktır. Amenna… Ona inanıyoruz. Belki de önemli olan bizim bu işe verdiğimiz destektir. Kudüs bize bir emanet... Lakin sadece Kudüs değil… Mekke ve Medine de bir emanet. Sanki biz, Kudüs'ün işgalini ve orada ezan seslerinin susmuş olmasına önemserken Mekke ve Medine'ye sahip olan -burada bilerek sahip kelimesini kullanıyorum- bir güruhun aymazlığını gözden kaçırıyoruz.
Kudüs’ü ne zaman mı kaybettik? Kudüs evlerimizde ve kalbimizde kayboldu önce… Ailemizde yitti. Televizyon başından kaldıramadığımız, bilgisayardan ayrılmadığımız çocuklarımızda yok oldu… Harama helale yeterince dikkat edemediğiniz lokmada kayıp gitti. İşyerindeki dekora, eş dost meclisindeki dedikoduya kurban gitti. Kudüs; yeterince önemsenmeyen namazlarımızda, banka ile olan ilişkilerimizde kayboldu. Yani Kudüs'ü sadece İsrail işgal etmedi. Biz, elimizde olan ve korumamız gereken bireysel Kudüslerimizi kaybedince büyük Kudüs’ü de kaçırdık.