Salih Sedat Ersöz
Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya sahip çıkmak imanın alametidir
“Kulunu (Muhammed’i) bir gece, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.” (İsrâ / 1)
Mescid-i Aksa’nın ve etrafının yani başta Kudüs olmak üzere tüm Filistin topraklarının mübarek kılındığı bizzat Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz tarafından zikrediliyor.
Ayrıca Mescid-i Aksa Müslümanların ilk kıblesi olma özelliğindedir.
Diğer yandan, Ayet’te de görüldüğü üzere, İsra ve Miraç hadisesinde, Efendimizin ilk durağı Mescid-i Aksa olmuş oradan semâvâta yükselme, yâni Miraç şerefi bahşolunmuştur.
Mescid-i Aksa, miraç mucizesine şahid olan bir mekândır. Miraç şahidliği önemli bir üstünlüktür.
Kudüs; tevhit inancının önderleri olan peygamberlerin, Allah’ın dinini en yoğun olarak insanlara tebliğ ettikleri kutsal bir beldedir.
Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un Filistin bölgesine gelip yerleşmelerinden itibaren bu bölgenin tümü mübarek kabul edilmiştir.
Kudüs, Hz. Peygamber’in diliyle üç kutsal beldeden biri, Mescid-i Aksa’da üç kutsal mekândan biri olarak ilan edilmiştir.
Kudüs ve Filistin toprakları birçok Ayet ve Hadislerde mukaddes, mübarek ve bereketli olarak zikredilmiştir. Mescid-i Aksa ise bu mukaddes toprakların kalbi sayılmıştır.
İnancımız açısından böyle bir öneme sahip olan Kudüs, Mescid-i Aksa ve Filistin toprakları Peygamberlerden, Efendimizden ve son olarak ceddimiz Osmanlı’dan bizlere emanet kalmıştır.
Bu kutsal toraklar Osmanlı’nın yıkılışından sonra ne yazık ki yıllar boyu haçlıların işgalinde kalmış, son 60 yıldır da Siyonist İsrail devletinin işgali altındadır.
İmanlı Filistinli kardeşlerimiz, Müslümanlar açısından büyük öneme haiz olan bu topraklarda 60 yıldır yılmadan, bıkmadan büyük bir mücadele vermekte ve ölümüne bu büyük emanete sahip çıkmaya çalışmaktadırlar.
Ancak bilelim ki, bu emanet sadece Filistinli kardeşlerimizin omuzunda değildir.
Bu emanet tüm Müslümanların omuzundadır.
Müslümanlar olarak topyekûn bu kutsal emanetten sorumluyuz.
Abdülhamit Han, Filistin toraklarını Siyonist Yahudilere vermemek uğruna, saltanatını ve de canını kaybetmeyi göze almıştır.
Abdülhamit Han’dan isteklerini alamayan Siyonistler, önce cennetmekân hanı devirmişler, bununla da yetinmeyip Osmanlı’nın yıkılması için ne gerekirse yapmışlar ve başarmışlardır.
Filistin topraklarında kurdukları İsrail devleti, aldıkları kararların sadece başlangıcıdır.
Büyük İsrail Devletini kuruncaya kadar da durmayacaklardır.
Burada asıl görev biz Müslümanlara düşmektedir.
Müslümanlar olarak cihadı yani gayreti, faaliyeti ve bu tüm İslâm yurdu olan topraklar için çalışmayı bırakır isek, bir gün gözümüzü açtığımız zaman, Allah korusun Türkiye’mizin bir bölümünün de, vadedilen topraklara dâhil olduğunu görüveririz.
Onun için zaman, mücahid Filistinli Kardeşlerimizin yanında olma ve onlara destek olma zamanıdır.
Onun için zaman Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa için gayret gösterme zamanıdır.
Mescid-i Aksa’nın düşmesi ile Kâbe’nin ve Mescid-i Nebevi’nin düşmesi arasında fark yoktur.
Zira efendimiz bu üç mabedi kutsal olarak beraberce zikretmiştir.
Mescid-i Aksa düşerse Süleymaniye düşer, Sultanahmet düşer.
Mescid-i Aksa’ya sahip çıkmak demek Kâbe’ye, Mescid-i Nebevi’ye, Süleymaniye’ye ve Sultanahmet’e sahip çıkmak demektir.
Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya sahip çıkmak, imanın alametlerindendir.
Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.