Doç. Dr. Murat Kayacan
Kur’an’da “Ne kötü!” ifadesi ekseninde İsrâiloğulları eleştirisi -1-
Kur’an’da “Ne kötü (bi’semâ)!” ifadesi, biri Mekki diğeri de Medeni bir surenin iki ayetinde olmak üzere toplam üç ayette geçmektedir. Bu ifadenin geçtiği ayetlerdeki sorunsal; Hz. Mûsâ ve Hârûn’un ıslah çabaları, İsrâiloğulları’nın bu çabalara karşı yeterli duyarlılık göstermeyişi, kıskançlığın inkâra götürecek boyutta olması, şirke eğilim gösterme ve Allah’ın birliği inancından uzaklaşmanın kötü sonuçlarıdır. Amaçlanan şey, söz konusu ifadenin geçtiği ayetleri, tefsir literatürü bağlamında ve o surelerin iniş sırasını dikkate alarak ve gerektiğinde Kur’an’ın Kur’an’la tefsiri yöntemiyle yorumlamaktır. Bu yazıda söz konusu ayetlerin ilki üzerinde durulacaktır.
İsrâiloğulları’nın buzağıya tapma şeklindeki şirki, Tûr Dağı’ndan dönen Hz. Mûsâ’nın doğal olarak öfkesini çekti: “Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce ‘Benden sonra yerime geçtiniz de ne kötü iş yaptınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?’ dedi. Tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (Hârûn'un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) ‘Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördü ve nerede ise beni öldürecekti. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!’ dedi.” (el-A‘râf 7/150). Hz. Mûsâ’nın, İsrâiloğulları’nın yanına varmadan kızgın ve üzgün geldiği yorumu esas alınırsa kavminin şirke yöneldiği bilgisi ona, Allah tarafından bildirilmiş demektir. Onun kızdığı şey, kavminin ona itaat etmemesi, üzüldüğü şey de imtihandan geçirilmeleri (Tâhâ 20/85) ve imtihanı kaybetmeleridir. Hz. Mûsâ’nın, “Benden sonra yerime geçtiniz de ne kötü iş yaptınız!” şeklindeki hitabı; kendisinin tevhide çağırdığını, şirke karşı gerekli uyarıları yaptığını ve güzel bir kulluk örnekliği gösterdiğini, İsrâiloğulları içinde onların şirke yönelmelerini engellemelerini umduğu bir kesim olduğunu (el-A‘râf 7/159), iyiliği emredip kötülükten alıkoyma sorumluluğunu sadece Hz. Hârûn’a bırakmadığını göstermektedir. Hz. Mûsâ, onların -özelde Hârûn’un- “Vekil asil gibidir.” diye düşünüp ona uygun hareket etmelerini beklemişti. Diğer bir yorum da Hz. Mûsâ’nın eleştirdiği kimselerin puta tapmaya yönelen ardılları (halef) olduğu şeklindedir. Hz. Mûsâ’nın yokluğunda dinden uzaklaşan İsrâiloğulları, “etkili liderin” aralarında bulunmaması sırasında inanç ilkeleri nedir bilmeyen bir toplum tipolojisidir. Hz. Hârûn’un “Anam oğlu!” şeklindeki hitabı, Hz. Mûsâ’nın şefkat duygularını harekete geçirmek içindir, yoksa babalarının ayrı olduğu anlamında değildir. Yine Hz. Hârûn’un “Bu kavim beni cidden zayıf gördü ve nerede ise beni öldürecekti.” demesi, kendisinin ıslah konusunda gerekeni yaptığına dair bir savunmadır. “Sen de düşmanları bana güldürme.” şeklinde Hz. Hârûn’un Hz. Mûsâ’ya yaptığı uyarı, müminlerin aralarındaki ihtilafları kâfirlerin fırsat bilecekleri bir seviyeye getirmemeleri ve zaaflarını mümkün olduğunca aralarında çözüme kavuşturmaları gerektiği hususunda bir ibret niteliğindedir. Ayetteki “beni bu zalim kavimle beraber tutma!” ifadesindeki “zalim”, kâfir anlamındadır. Bu paragrafta ele aldığımız ayetin (el-A‘râf 7/150) hemen sonrasında “(Musa da) Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla.” (el-A‘râf 7/151) şeklindeki ifade, Hz. Mûsâ’nın yokluğunda İsralioğulları arasında Hz. Hârûn dışında imanını koruyan kimse kalmadığını göstermektedir.
Görüldüğü gibi “Ne kötü (bi’semâ)!” ifadesinin yer aldığı ilk ayette Hz. Mûsâ ve kardeşi Hârûn’un toplumunu doğru yolda tutma duyarlılığına, buna karşılık İsrâiloğulları’nın sapma eğilimine işaret edilmektedir.