Küresel belirsizlik döneminde Türkiye-Afrika ilişkileri

Küresel belirsizlik döneminde Türkiye-Afrika ilişkileri

Türkiye’nin sağlamaya muktedir olduğu geniş yelpazede kapasite inşası, Doğu Afrika ülkelerinin içinde bulundukları ve yoksulluk üreten bağımlılık zincirlerini kırmaları için en önemli girdi olacak

Afrika açılımı stratejisinin bir parçası olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyet Doğu Afrika’da üç ülkeyi kapsayan bir gezi yaptı. Hem bu üç ülkenin kendi iç dinamikleri açısından, hem de küresel ekonomik ve politik konjonktür açısından bu seyahat son derece önemliydi.

Türkiye tam da bu dönemde Afrika’nın bu “zengin ama fakir” ülkelerinin “kara gün dostu olduğunu” gösterdi. Türkiye’nin Afrika’yla gelecekte kuracağı ilişkinin belirleyicisi olacak bu hamlenin küresel ekonomi politik konjonktürü bağlamında analiz edilmesi gerekiyor.

Hem Türkiye, hem de ev sahibi ülkeler açısından son derece başarılı geçen Cumhurbaşkanı’nın ziyaretleri yaygın basın ve medya organlarında, Türkiye’nin üzerinde önemle durduğu Afrika’daki terör örgütü faaliyetlerinin engellenmesi perspektifiyle kamuoyunda ön plana çıkarılırken ekonomik, siyasi ve jeo-politik boyuta daha az vurgu yapıldı. Oysa ki, Türkiye’nin ulaşmış olduğu gelişkinlik düzeyi, küresel üretim zincirlerine eklemlenme derecesi, rekabet ettiği sektörlerin çeşitliliği, ekonomik savunma eşiklerinin ülke hudutlarının çok ötesine taşınması, bu ziyaretin en önemli boyutunu oluşturuyordu.

Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar, yabancı yardım bağımlısı yoksul ülkeler. Bağımsızlıklarına kavuştuktan sonra başlarından geçen Afrika sosyalizmi deneyiminin olumsuz mirasını piyasa reformları yaparak atlatmaya çalışıyorlar. Belli bir ekonomik kalkınma eğilimi yakalamış olan bu ülkeler, ne yazık ki yoksulluğu bitirme konusunda çok başarılı değiller. Ekonomik büyümenin kaynağında sermaye yoğun sektörler var. Bu da istihdam ve tüketici talebini canlandırmaya çok fazla katkı sağlamıyor. Emek verimliliğinin düşük olduğu ve iktisadi faaliyetin yüzde 80'inden fazlasını kapsayan tarım sektöründe ise yoksulluk çok yaygın. Çok kırılgan ekonomik yapılara sahip olan bu ülkeler, acil insani durumlar için yurt dışı yardımlara bel bağlamış durumda.

 Erdoğan'ın ziyareti umut ışığı yaktı

Bu açıdan, bu ülkeleri doğrudan ve dolaylı olarak etkileyecek en önemli gelişme ABD başkanlığına gelen Donald Trump’ın Afrika kıtasına yaklaşımı. Her ne kadar yeni Amerikan yönetiminin Afrikaya yönelik politikaları hala belirsizliğini koruyor olsa da, bugüne kadar kamuya yansıyan haberler çok da olumlu değil. Belli bir içe kapanma ve ticaret korumacılığı yürüteceği sinyallerini veren Trump yönetimi, Afrika’ya verilen yardımların işe yararlığını şimdiden sorgulamaya başladı.

Yardımların kesilecek olması, bu yardımlardan en fazla payı alan Tanzanya ve Mozambik’i endişelendiriyor. Örneğin Tanzanya devlet bütçesinin yüzde 20'si dış yardımlarla karşılanıyor. Bu açıdan, kıtaya en fazla yardım veren ülkelerin başında gelen Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ülkeleri ziyareti, orada bir umut ışığı yaktı.

ABD yönetimi yardımları kesmek için harekete geçerken, kıtaya yönelik kalkınma stratejisini yardımlarla buluşturduğu güvenlik mimarisini de sorgulamaya başlandı. Bu anlamda Afrika’ya yönelik güvenlik önlemleri de, özellikle NATO kuvvetlerinin Doğu Avrupa’da Rus sınırına konuşlandırılmasıyla, karargahı Frankfurt’ta olan ve Soğuk Savaş sonrası kendisine belli bir işlev yüklenen AFRICOM’u da atıl bırakacak gibi. Teröre karşı savaş stratejisi içinde ABD’nin ulusal çıkar çerçevesinde değerlendirdiği petrol gibi anahtar doğal kaynakları askerileştirerek koruma altına alan AFRICOM’un ömrü bitti denebilir. Bu da kıta içinde böl-yönet politikaları çerçevesinde oluşturulumuş kabileler arası tansiyonu yükseltecek ve sıcak çatışmaları tetikleyecek bir dinamiği kıtaya taşıyor.

Afrika'nın kırılgan ülkeleri

Bu gelişme şu sıralarda bu tür bir duruma en hassas olan Mozambik için çok önemli. Son üç senedir pastadan daha fazla pay almak isteyen ve 1992’de sona eren iç savaşın taraflarından Renamo’nun Mozambik'in kuzey eyaletlerinde 2012’den beri başlattığı düşük yoğunluklu savaş yakın zamanda ciddi çatışmalara dönüşebilir. Bu yüzden, Türkiye’nin bu konjonktürde Mozambik’in yanında olması, orada dostlar edinmesi, kendi güvenlik stratejilerini ve bilgi birikimini paylaşması, aslında çok kolay kontrol edilebilecek çatışmaların önüne geçmeye yardımcı olacaktır.

Güvenlik konusu önemli ama bir o kadar önemli olan ABD’nin yeni yönetiminin iklim konusunda takındığı tutum. Trans-Pasifik Ortaklığı’nı (TPP) rafa kaldırdıktan, NAFTA’yı yeniden düzenledikten sonra yeni yönetimin iklim konusunda yapacakları, dünyanın en fakir ülkeleri arasında olan Afrika kıtasındaki ülkeleri olumsuz etkileyecek. Küresel ısınma yüzünden çölleşme ve kuraklıkla karşı karşıya kalan ülkelerin başında Madagaskar geliyor. Son üç senedir yağmayan yağmurlar, tarımsal üretimi düşürüp kıtlık tehdidi yarattı ve gıda güvenliğini tehlikeye soktu.

Bugün, açlıkla karşıya karşıya olan Madagaskar'ın zengin florasına Batı’nın ilgisi çok fazla. Bunun kuraklık yüzünden yok olmaya yüz tutan daha önce hiç el değmemiş bitkilerin bir an önce Batılı botanikçilerin araştırmalarına açılması heyecanının ardında oradaki ilaç endüstrisine katkı sağlanması olduğunu vurgulamamız yeterli. Nüfusu seyrek olarak dağılmış olan Tanzanya da iklim değişikliğinden olumsuz etkileniyor. Mozambik su konusunda zengin olmasına rağmen ekilebilir toprakların sadece yüzde 12’sini işleyebiliyor. Su dağıtım altyapısı gelişkin değil. Madagaskar, ağaçların yakılarak tarıma açılması ve susuzluk nedeniyle bugün ormanlarının yüzde 90'ını kaybetmiş durumda. İklim değişikliği nedeniyle gelen ani ve aşırı yağışlar örneğin geçen sene başkentin yüzde 60’ını sel altında bıraktı. ABD yeni yönetiminin iklim konusundaki politikaları Türkiye gibi ülkelere yeni iş olanakları açacak gibi görünüyor. Özellikle alternatif enerji alanında iş fırsatları yakalamak mümkün.

Bu üç ülkenin nüfüsu ağırlıklı olarak tarımla geçiniyor. Nüfusun büyük bölümü kırsal alanda yaşıyor. Tarım diğer sektörlere göre daha yavaş büyüyor. İklim değişikliklerine karşı daha kırılgan. Tohum ve gübre ihtiyacı var, bunlar olmadan çiftçilerin üretim yapmaları ve ailelerini geçindirmeleri zor. Satacak malları olsa bile bunları pazara taşımak son derece güç. Çünkü, yollar ve ulaştırma hizmetleri geri.

Büyüme stratejilerine destek arıyorlar

Bu üç ülkenin, Doğu Afrika’da son derece önemli jeo-stratejik konumları bulunuyor. Madagaskar, dünyadaki dördüncü büyük ada ülkesi olarak Hint Okyanusu üzerinden Afrika kıtasını Asya’ya bağlayan deniz yolu üstünde. Mozambik’in kendi içindeki bölgeler arası bağlantıları dünyadaki en zayıf on dördüncü ülkeyken, Zambia, Zimbabwe, ve Güney Afrika’nın denize en çabuk ulaşabilecekleri ülke olarak ön plana çıkıyor. Ayrıca Tete koridoru denen ulaşım ağıyla Malawi’yi denize bağlıyor. Aynı şekilde Tanzanya Hint Okyanusundaki üç limanı üzerinden kıyısı olmayan altı ülkenin deniz bağlantısını sağlıyor. Bu ülkelerin stratejik önemi, yol, lojistik, liman işletmeciliği ve baraj yapımı gibi Türkiye’nin belli kapasite oluşturduğu alanlarda önemli iş fırsatlarını da beraberinde getiriyor.

Mineral ve maden zengini Tanzanya ve Mozambik ile kıymetli taşlar ve vanilya üreten Madagaskar’da henüz el değmemiş doğal kaynaklar var. Doğal gaz, petrol gibi kaynaklara ek olarak bu ülkeler ciddi miktarda elektronik cihazların girdisi olarak kullanılan nikel ve kobalt da üretiyor. Bu anlamda, özellikle Türkiye sanayiinin ihtiyaç duyduğu ham madde kaynaklarına sahipler ve önemli iş alanları açıyorlar. Büyük Türk şirketleri için küresel rekabet avantajı yakalayabilecekleri iş imkanları sunuyor bu ülkeler. Bu ülkelerin tüketici kesimlerini, ücretli emeğin büyük bir kısmını bünyesinde bulunduran ve istihdam sağlayan küçük ve orta büyüklükte şirketler de Türk KOBİ’leri ile tamamlayıcılık özelliği gösteriyor.

Yoksulluk kıskacında olan bu ülkeler kendilerine oluşturdukları büyüme stratejilerine destek arıyorlar. Tanzanya, Malezya’nın ekonomik büyüme modelini benimsemiş. 2025 yılına kadar öncelikli olarak kendisine seçtiği altı alan üzerinden orta-gelirli bir ülke olmayı hedefliyor. Bu, özellikle şehirlerde yoğunlaşan tüketici bir orta sınıfı da beraberinde getirecek. Bu açıdan bu bölge Türkiye menşeli mallar için önemli bir pazar görüntüsünde. Tanzanya Doğu Afrika’da siyasi istikrara sahip olan ülkelerden biri. 1998’deki Amerikan elçililiğine yapılan saldırıya kadar Tanzanya terörizmden muaf bir ülkeydi. Son on yılda ise yoksulluğu yenememesine rağmen hızlı bir ekonomik büyüme gerçekleştirdi.

Nüfusun yüzde 75'i yoksulluk sınırının altında

Mozambik’teki ekonomik durum biraz daha vahim. Kaynak zengini olmasına rağmen yoksulluk önemli bir sorun ve çok yaygın. Elektrik dağıtımı zayıf. Mozambik’te 30 milyon hektarlık tarım yapılabilir arazi var. Mozambik’in de Tanzanya gibi bir 2025 hedefi var. Fakir bir ülke olmaktan kurtulmak için bölgesel ticaret ve yatırımlarda önemli bir yer edinmeye çalışıyor. Bugüne kadar büyümesi daha çok sermaye yoğun mega projeler üzerinden gerçekleşti. Bu büyük projeler yoksulluğun ve işsizliğin azaltılmasına çok fazla yardımcı olmuyor. Toprak kullanımı zayıf. Çalışabilir nüfusun sadece yüzde 10'u kayıtlı çalışıyor. Kadınların iş gücüne katılımı düşük. Dünya Bankası’nın İş Yapma Endeksine göre 189 ülke arasında 127’nci. Alt-yapısı gelişmemiş. Ulaştırma koridorlarının inşası iyi planlanmış yatırımları gerektiriyor. Aynı zamanda bunların başarıya ulaşması için iyi bölgesel koordinasyon ve iş birliklerini.

Bu üç ülkede nüfusun yüzde 75’inden fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Şehirde ücret karşılığı çalışıp ailesini desteklemek için köyünü terk eden erkeklerin iş bulması çok güç. Evlerinden ayrı ve işsiz olan bu erkekleri hem çocuklarına bakıp hem de toprağı işlemek zorunda kalan eşleri destekliyor. Kadınların aile-reisi oldukları bu aileler daha da yoksul. Tanzanya’da olduğu gibi, çocukların yüzde 44’ü kronik beslenme sorunlarıyla karşı karşıya. Tarımsal üretimi yetersiz kılan bu durum aynı zamanda ilk eğitimlerini annelerinden alan çocukların da gereken eğitimi alamamalarına neden oluyor.

Yoksulluk açığı bu yüzden giderek büyüyen bir ülke Mozambik. Hükümet tarımsal verimliliği arttırıp istihdam yaratıcı yatırımlarla yoksulluğu azaltmayı büyüme stratejisinin bir parçası yapmaya çalışıyor. Hükümetin önünde yönetim ve devlet kabiliyetinin arttırılması; ekonomik kalkınma ve büyüme hedeflerine ulaşmak dağ gibi büyüyor. Madagaskar’da ise acil insani durum daha vahim. Dünya vanilya üretiminin büyük kısmını yapan Madagaskar’da ciddi sorunlarla karşılaşan üreticiler topraklarını ve hayvanlarını elden çıkartarak geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar.

Kazan-kazan stratejisi

Ekonomik kriz, borçların geri ödenememesi Mozambik’teki siyasi istikrarı daha da kırılgan hale getiriyor. Mozambik Kamu İktisadi Teşebbüslerinden Ematum (Mozambik Tuna Company) şirketinin piyasaya çıkarttığı toplamı 850 milyon dolarlık tahvilin 60 milyon dolarlık faiz ödemesi yapılamadı. Bugün üzerinde durulan konu bu mali güçlüğün daha ciddi bir krize dönüşmemesi.

Kredi kuruluşları ve IMF ile hükümet halihazırda Mozambik'in borçlarını sürdürülebilir bir düzeye getirmek için çalışıyorlar. 2017 senesi için ülkenin borç ödeme kapasitesi bu bağlamda ciddi kısıtlarla karşı karşıya ve bu yüzden ödemesi gereken faiz yükünü de karşılayamaz halde. IMF’den gelecek paranın Mozambik’e kapsamlı bir ekonomik reform dayatacağı, böylece kamu maliyesi ve makroekonomik durumu stabilize ederken mali durumu da düzeltmeye yarayacak beklentisi bulunuyor.

Bu ülkelerin bugün ihtiyaç duyduğu şey bireylerinin ve kurumlarının kapasitelerinin arttırılması. Kaynak zengini olmasına rağmen kapasite yoksulu olan bu ülkelerde devletlerin zayıf kalışı, kapasite inşası için onların uluslararası kaynak ihtiyacını arttırıyor.

Türkiye’nin sağlamaya muktedir olduğu geniş yelpazede kapasite inşası, bu ülkelerin içinde bulundukları ve yoksulluk üreten bağımlılık zincirlerini kırmaları için en önemli girdi olacak. Pazar olma niteliği ve doğal kaynak zenginliği ile birlikte ele alındığında, Türkiye’nin insani temellerde savunduğu kazan-kazan stratejisi, hem Afrika için hem de Türkiye için olumlu getirileri olan iş birliklerine kapı açacak.

[Prof. Dr. Sedat Aybar. İstanbul Aydın Üniversitesi, Ekonomi ve Finans Bölümü Başkanı, Afrika Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Müdürü]