Emetullah Akkaya
LA MAKSUDE İLLALLAH
İlim meclislerinde aradım kıldım talep
İlim geride kaldı ille edep ille edep.... Yunus Emre
Bütün cihanı araştırdım, güzel ahlaktan daha üstün bir liyakat bulamadım... Hz. Mevlana
Peygamber efendimizin (s.a.v) sözlerinden biliyoruz ki kişinin önce namazına bakılır. Namazı tam değilse diğer amellerine bakılmaz. Burdan anlıyoruz ki namazsız, oruçsuz olmaz lakin onlarla da olmaz. Bir bireyi üstün kılan önce ahlak sonra maneviyattır. Mizanda en ağır gelecek olan şey güzel ahlaktır. Bugün toplum olarak yetişen nesilden muzdaripsek, çok sayıda hafız yetişiyor fakat buna rağmen ahlaki bir çöküş yaşanıyorsa birilerinin bu gidişata acilen dur demesi gerekir. İmam Hatip Liselerinde, Kuran Kurslarında hatta normal okullarda görev yapan öğretmenlerin minik yüreklere Allah ve peygamber sevgisini aşılaması, kul hakkını öğretmesi yüce kitabımızı ezberletmesinden daha elzemdir.
Ülkemizde öğretici konumunda olan herkesin belirli bir ahlaki liyakate sahip olması, o mertebeye gelebilmek için çeşitli aşamalardan geçmesi gerekmektedir. Bu aşamalardan kastım, akadamik basamaklar değil elbette. Toplumumuzun maneviyatının sağlam bir temele dayandırılması en başta toplumun yapı taşı olan öğretmenlerimizin anne ve babalarıyla doğrudan ilgilidir. Elbette bütün kademelerde anne ve babaların manevi eğitimle donanmış olması daha güzeldir. Bu da elbette her bireyin elini taşın altına koymasıyla ve önce kendi evinden başlayarak gençlere faydalı olabilmenin derdine düşmesiyle mümkündür.
Çok yakın bir zamanda izlediğim bir programda yıllar önce yahudi bir babanın üç, dört yaşlarındaki oğluna Lübnan’ın işgalini ve bunun için yapacaklarını anlatmasını irkilerek izledim. Ne yazık ki bizler gezip tozup günümüzü gün etmekle meşgulken onlar çoktan çocuklarını –kendilerince- eğitmeye başlamışlar.
Bizler de namazı – ancak kötülüklerden alıkoyan bir namazı- mizanda en ağır gelecek olan şeyin güzel ahlak olduğunu, çalışmanın önemini – insan için ancak çalışmasının karşılığı olduğunu- Gazze’de, Lübnan’da, Suriye’de olup bitenleri, Mescid-i Aksa’yı, Siyonist İsrail’in Ortadoğu projesini, bir gün sıranın bize de geleceğini, Hamas’ı, Cevheri, Hattab’ı , Şamil’i, Şeyh Yasin’i, Rantisi’yi, yakın geçmişte ülkemizde şehit olan iki yüz elli kahraman vatan evladını, şehadetin önemini çocuklarımıza anlatmalıyız.
İşi gücü oyun oynamak, top peşinde koşmak olmamalı evlatlarımızın. Futbol bir put haline gelmemeli çocuklarımızın farkında olmadan secde ettiği…
Onlara seksen yaşında hasta haliyle denizlerle boğuşan, beni İstanbul’un surlarının dibine gömün diye vasiyet eden ve İstanbul’a defnedilen Ebu eyyub’u anlatmalıyız…
Hz. Ömer döneminde İranlılar’a karşı yapılan Kadisiye savaşına gözleri görmediği halde katılan ve sancağı taşırken şehit olan Abdullah b. Ümmü Mektum’u anlatmalıyız. Hani peygamber efendimizin kendisiyle ilgilenmemesi üzerine Allah (c.c) tarafından ikaz edildiği, Abese suresinin ilk on altı ayetinin hakkında nazil olduğu Abdullah b. Ümmü Mektum’u…
Bunu anlatırken hiçbir insanın hatasız olamayacağını, peygamberlerin dahi zellelerinin olduğunu, hatasız bir toplum olsaydık rabbimizin bizi yok edip yerimize hata işleyip ardından tevbe eden bir toplum yaratacağını, tevbenin ne demek olduğunu, pişmanlığı, iyiliği- adaleti öğretmeliyiz çocuklarımıza…
Asıl zenginliğin gönül zenginliği olduğunu, bereketi, kişiden bereket alınırsa çuvallarla parası olsa dahi aç gezeceği gerçeğini, huzurun önemini, huzurlu bir insanın iki odalı kerpiç bir evde sonsuz mutluluklar yaşayabileceğini…
Artık sadece iyi olmanın yetmediğini, iyilerle olmanın, etrafımızı iyileştirmeye çalışmanın önemini…
Kız – erkek ayrımı yapmadan bir evde gerekli olan her şeyi bilmeyi, hayatı idame ettirme kabiliyetini öğretmeliyiz onlara. Bunu yaparken yardımlaşmayı, yardımlaşmaktan zevk almayı hissettirebilmeliyiz. Günümüzün ateistliği, satanizmi içten içe aşılayan saçma sapan rap müziklerinden onları kurtarıp, türküler söyleyebilmeliyiz birlikte ve gözleri dolup, ağlayabilmeli evlatlarımız… Dövüş sporlarını öğretmekten ziyade yufka yürekli olmayı öğretmek gerek gençlere…
Kalp kırmanın Kabe’yi yıkmak gibi olduğunu, o kalbi onarmak için bir Süleyman ve bir de Sinan gerekir düsturunu özümsemeli evlatlarımız… Onları günümüz için ahlaken donanımlı, maneviyatı güçlü gençler olarak, gelecek için de üretken ve gözünü budaktan sakınmayan atılgan gençler olarak yetiştirebilmeliyiz.
Hacıveyiszade hazretleri genç yetiştirmenin önemini çok önceden fark etmiş olacak ki “ bir talebe yetiştirmek için bin münafığın kahrını çekerim.” demiştir.
Bugün islam adına yapılabilecek en önemli şey tam olarak da budur ve her şeye rağmen inanıyoruz ki böyle bir neslin gelmesi yakındır. Zafer er ya da geç İslam’ın olacaktır. Rabbimiz yeter ki dualarımızı kabul ve bizleri ta gönülden La Maksude İllallah’ın sırrına erenlerden eylesin. Amin.