Seyit Küçükbezirci

Seyit Küçükbezirci

“MAYIS’”I UĞURLARKEN MERAM’IN “SULTANİ KORKULAR”I

Zamanın mevsimleri olduğu gibi, Meram’ında, kendine özgü “Rayiha Mevsimleri” vardır.

İlkbahar, yaz, sonbahar, kış diye sıralayacağınıza “İğde Çiçeği”, “Erguvan”, “Şebboy”, “Gül” diye dört mevsim sayabilirsiniz.

“İğde çiçeği kokusu”, affola, “Cennet-i alâ” kokusu… İğdeler çiçek açınca, “Meram Eskiyol” dan gitmelisiniz Meram’a. İğde çiçeği zamanı, Meram Yeniyol öyle yavan ki, ayaklarınıza yazık.

Aklını yitiren, yazıyla, sözle, “İğde çiçeği kokusu” nu anlatmaya çalışır. Onu koklayan bilir; nasıl akla ziyan, baş döndüren bir koku olduğunu.

Halâ var, Konya’da.. Konya dışında bir sevgiliye armağan edeceksiniz “iğde çiçeği kolanyası” götürün.

Kokulara göre söylersek; Meram İğde Çiçeği kokusudur.

*

“Erguvan”, bizim Konyalıca’da “Elgovan” dır. “Goca Gonyalı” nın yanında “erguvan” derseniz siz, “asri”siniz, “tangu”sunuz.

Meram’da bahar erguvanla başlar; daha iğde çiçeğine epey vardır.

Meramlı, erguvana hastadır. Bir bağevi olacak da, onun bahçesinde kocaman bir top erguvan ağacı olmayacak.

Erguvan, şehirdeki “ephab”a, “yaren”e, bir kucak kesilip götürülmeli ki, baharın geldiği “şeher”e duyurulsun.

Meram’da yeni bir ev yaptırıp bahçesine ev yapmışsa, o adama “gulağasma”yın..

Koklamamışsanız, gelecek baharda mutlaka, ne yapıp edip, erguvan koklayın.

Kokularına göre söylersek; Meram, erguvan kokusudur.

*

-Şebboy

Şebboy, hani “köylü güzeli” derler ya bir “kır güzeli”dir. Yeşermesini, boylanmasını, çiçeklerini, kokusunu rüzgârlara salıp baş döndürmesini kimselere sormaz.

Çayır çimen, diz boyu olduğu zaman, hele Hıdırellez gelince,  Şebboy bütün bağarası yolları, sürülmemiş bahçeleri kapsar. Morun en güzeli, erguvani rengin en güzeli şebboydadır.

Şebboy, “özgür bir çiçek”tir, gençlerin sevgilisidir, başlara taç olarak örerler.

Meram’lı şebboyu her daim ister: hastasıdır onun. Bahar da kucak kucak toplar getirir; evciliğini evinin önünde yetişir.

Kokuculukta “baygın” diye bir kavram vardır.. “Baygın” ne demek burnunuz tatmak isterse, tavsiyemiz “Şebboy” dur.

Kokulara göre söylersek; Meram, Hıdırellez’de  “Şebboy” kokusudur.

“GARADAKIM GÜL” KOKULU GÜLDÜR

Meram’ın “Kokular Mevsimi”ne göre, birinci sıra erguvanın, ikinci sıra şebboyun, üçüncü sıra iğde çiçeğinin, dördüncü sıra “gül”ündür.

Kadim Meramlı’nın gülü, rengârenk bahçe gülleri değildir; onun gülü “anam babam gül”dür. Perşembe günleri Hoca’ya “perşembelik” götürülür, damıtılınca gül suyu olur, gül esansı olur; tazesinden “gül şerbeti” yapılır; kurusundan cânım gül reçelleri.

Meram’da “bağ” olacak da, orada bir küçükte olsa “güllük” olmayacak.. Geçin yahu, öyle ev de olmaz, bağ da olmaz.

Meram’ın “Anam babam gülü” seyirlik değildir, kokusundan tadına kadar faydalar sağlayan güldür. Eski bir adam gibi söylersek; “Bedii”dir, “iktisadi”dir.

Korkulara göre sayarsak, “Gül” Meram’da “yaz” demektir.

“HIRSIZLAMA” ÇAĞALALAR, ERİKLER

Çocukluğunuzda “Meram Bağları”nın bahçelerinden baharda “çağala”, yaz başlangıcında “gök erik”, sonbaharda “Ekmek ayvası” çalmamışsanız; Siz çağala da, gök erik de, ayva da yemiş sayılmazsınız.

Bahçenizde on badem, on kayısı, on ayva ağacı olsa da, “çocuk çetesi” gibi mahalle arkadaşlarınızla “yünediğiniz” şeylerin tadı başka.

İçiniz içinize sığmayarak, duvarların kenarına sine sine, Hediye Apla’ya görünmeden çağla, erik yolmak, elli yıl anlatıla anlatıla bitirilemez.

“Yolmak” insafı elden bırakmadan yapılır; ama “yünemek” kökünü kazımak demektir, duman etmek demektir. Sevgili kardeşim Prof. Dr. Saim Sakaoğlu “Yünemek fiili” nin derinlerine inmişti, bir yazısında.

Yalnız “Bayam çağalaları” değil; kıyısı çağalası da bir hoş olur. Küçük pantolon cebinizi

Tuzla doldurursunuz, Hediye Apla’nın bahçesinden “yolduğunuz” çağlaları dişiniz kamaşa kamaşa, tuza basa basa yersiniz. Aşırdığını erken yutan arkadaşınıza da birkaç taneyi bin nazla verirsiniz.

62 YIL ÖNCESİNDEN BİR KONYA / MERAM HASRETİ

İhsan Hınçer, Konya’nın köklü sülalelerinden “Oğlakçılar”dan. Genç yaşta İstanbul’a gider, memur olur, müdür olur, Türk Folklor Araştırmaları adlı ünlü dergiyi 19 cilde ulaştırır.

1952 de İstanbul’dadır, ama Konya, Konya’da Meram gözünde türüm türüm tüter.

62 yıl önce yayınlanmış “Konya İçin” şiirini, okuyup da “Konya’nın kıymetini bilelim” notuyla sunuyorum.

Konya’yı, değerlerini, güzelliklerini, nimetlerini en iyi anlatan şiirlerden biri.

 

KONYA İÇİN

Etli ekmeğni yemeden

Bir yerde duramıyorum

İstanbuld-olmama  rağmen

Postu seremiyorum?

 

Ayakkabım çamur özler,

Hasretin yüreğim közler,

Gözüme kaçmıyor tozlar;

Ah,  sana varamıyorum!

 

Düşünürüm derin derin,

Arar  oldum camilerin..

Yazın sıcak, kışın serin

Koynuna giremiyorum.

 

Dedem,  babam,   anam sende

Hazreti Mevlâna'm sende.

Dünyaya bedel  nam  sende..

Sensiz zevk aramıyorum.

 

Çayırbağı suyun kâfi.

Çiftçin, köylün yurda nafi.

Âşığın kesildim safi,

Nasılsın göremiyorum.

 

Divleğine yoktur payan,

Hayâlin ufkumda taban.

Heyhat,  toprağına bir an,

Yüzümü süremiyorum.

 

Canım çeker pestil, pide,

Sevdan artıyor gitgide.

Su böreklerin tepside

Dolu mu, soramıyorum.

 

Seni ancak seven bilir:

Testinde su buz kesilir.

Meram bağın dünyada bir!

Çiçeğin deremiyorum.

 

Bağlarında güller biter,

Armudun, üzümün yeter!

Yürek bülbül oldu, öter,

Yosmanı saramıyorum.

 

Hınçer sana kaldı hasret,

Sendedir bin türlü kıymet.

Et beni sinene dav'et:

Sensiz can veremiyorum.

                   İhsan HINÇER

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum