Medyada gündem "Mansur Yavaş"

Medyada gündem "Mansur Yavaş"

Basın toplantısında iddialara yanıt veren Yavaş, köşe yazarlarının da gündemindeydi. İşte farklı kanatlardan ‘Mansur Yavaş’lı köşe yazıları…

Millet İttifakı adayı Mansur Yavaş’un sahte senetle 600 bin dolar tahsil etmeye çalıştığı gerekçesiyle 500 bin TL para cezası aldığının ardından yıllık 3 bin TL kazanç üzerinden vergi beyanında bulunduğunun ortaya çıkması sonrasında başlayan tartışma büyüyor. Basın toplantısında iddialara yanıt veren Yavaş, köşe yazarlarının da gündemindeydi. İşte farklı kanatlardan ‘Mansur Yavaş’lı köşe yazıları…

 

CHP yönetimi Mansur Yavaş konusunda

SESSİZLİĞİNİ KORUYAMAZ

“Mansur Yavaş'ın hiç soru almadan yaptığı basın açıklaması, bu kişi hakkındaki iddialara cevap getirmedi.
HANGİ HİZMET KARŞILIĞI?
"-Bahsettiği kişiden tahsil etmeye çalıştığı parayı nasıl bir hizmet karşılığı talep etmiştir? Bir fatura var mıdır? 600 bin doları hangi hizmet karşılığı talep ettiğini sormak herkesin en doğal hakkıdır.Uzun uzun lafı dolandırmaya gerek yok. Mahkemedeki cevaba göre bir avukatlık ilişkisi yok."
VERGİ HASSASİYETİ...
"-Mansur Yavaş'ın firma ve alacaklı olduğu vatandaşla ilgili bir danışmanlık ilişkisi de görünmüyor. Daha vahim bir husus var. Alacağını neden sözleşmeye dökmemiş? Sayın Yavaş amacının vergi vermemek olduğunu söylüyor. Vergiyle ilgili olarak her siyasetçinin hassas olması gerekir."
CEVAPSIZ SORU
Evet... Mansur Yavaş'ın cevap vermesi gereken soru ortada:-Avukatlık sözleşmesi yaparak fatura kesmesi gereken Mansur Yavaş'ın herhangi bir sözleşme yapmadan senet aldığı ve mevzuyla ilgili vergi ödemediği de ortaya çıktı. Mansur Yavaş'ın 600 bin dolarlık senedi hangi maksatla aldığı ise olayın hukuki boyutlarının daha çok büyüyeceğini gösteriyor.
BİR İTİRAF
-Mansur Yavaş mahkemede verdiği ifadede niçin avukatlık sözleşmesi yapmadığını da itiraf ederek, "Karşı taraf firma olduğu için makbuz kesildiğinde 300 bin doları vergiye gidiyordu. Bu sebeple senet imzalandı" diyerek vahim gerçeği gözler önüne seriyor.
VAHİM BİR DURUM
-Ankara belediye başkanlığına aday olan bir şahsın böyle bir gerekçeye sığınması hem gerekçenin içeriği açısından hem de vergi vermemek için böyle bir gerekçeye sığınması bakımından vahimdir.”

Mehmet Barlas-Sabah

 

 

 ŞİZOFRENİYE BAĞLADI!

“…İddialar korkunç. Karşılıklı suçlamalar yenir yutulur gibi değil. CHP’nin Ankara Büyükşehir Adayı Mansur Yavaş da bu iddialarla ilgili açıklama yaptı. Kendisini suçlayan ve karşılıklı davaları bulunan kişinin “yüzde 80 şizofren olduğunu” ilan etti.

Çevreden “bravo” ve alkış sesleri yükseldi. “Bitti bu iş” denildi.

Oysa bitmedi, asıl şimdi başladı. O kişi gerçekten şizofrense, eyvah ki ne eyvah! Yandı gülüm keten helva! Mansur Yavaş, peşinde koştuğu tartışmalı 600 bin doların üzerine bir bardak su içsin. Üstelik başının belaya girme ihtimali de var.

Şizofren dediğin aklına malik değildir!..

Şizofrenler, çevrelerinde olan biteni kendi hezeyanları çevresinde yorumlarlar. Algılamaları ve davranışlarını yönlendirme yetenekleri önemli ölçüde azalmıştır. Ceza Kanunumuzun 32. Maddesine göre onlara ceza verilemez.

Ayrıca…

Böyle bir kişinin elinden senet alınmaz. Alınması ciddi sıkıntıdır, en azından etik değildir. Durumu öğrenip, yüzde 80 şizofren olduğunu söyledikten sonra “Bu adam bana borçlu, paramı isterim” demek de bir başka problemdir.”

Emin Pazarcı-Akşam

 

 

VAY SÜLEYMAN SOYLU’NUN EMEKLERİNE

“İÇİŞLERİ Bakanı Süleyman Soylu...

Vay benim emeklerim” türküsünü söylese...

Hakkıdır.

Neden mi? İzah edeyim:

Soylu, bir süredir Ankara’da özellikle milliyetçi taban üzerinde etkili olan çok yoğun bir seçim kampanyası sürdürüyordu. Soylu’nun bu etkili çabası, Ankara’da Mehmet Özhaseki lehine bir havanın yükselmesine büyük katkı sağlamıştı.

Ancak ne zaman ki...

- Mansur Yavaş’tan korkulup çekiniliyor izlenimi veren...

- “Aman Mansur Yavaş’ı durduralım” paniğini yansıtan...

- “Bir şeyler yapmazsak Ankara gidiyor” algısına yol açan...

Anti-Mansur kampanya başlandı.

İşte o andan itibaren...

Tekrar en başa dönülmüş oldu.”

Ahmet Hakan-Hürriyet

 

BİR ANKARA SEÇİMİ: 5C1M

“Gazetecilik hayatımda ilk defa böyle bir seçim görüyorum. Bir muhalif siyasetçi, iktidarın gücünü ve büyük bir medya ordusunu arkasına almış beş siyasetçiyle aynı anda yarışıyor. Başlık nedeniyle tahmin etmişsinizdir. Mansur Yavaş’tan söz ediyorum. Kendisi başlıktaki “1M” kısmını oluşturuyor. Ben “bir Mansur” diye düşünerek yazdım ama siz “bir Millet” diye okuyabilirsiniz.
Gazete ve televizyonların dünkü yayınlarına bakınca çok net gördüm: Ankara seçimlerinde bir tarafta tam beş siyasetçi var, diğer tarafta sadece Mansur Yavaş. O nedenle başlıktaki “5C”yi de “Beş Cumhur” olarak okumalısınız.”

Deniz Zeyrek-Sözcü

 

Manavdan hıyar mı seçiyoruz

ANKARA’YA BAŞKAN MI?

“Mansur Yavaş hakkında sahte senet düzenlemekten dolayı verilmiş 500 bin liralık para cezası kararı yeni değil. Aylar öncesinden belli ama o konuşmayı hep reddetti. Biz Medya Kritik programında, Türkgün adlı gazetede yayınlanan bu iddiaları iki ay önce gündeme

getirmiştik. O zaman da aynını yaptı. Soruların hiçbirine yanıt veremedi.

Ve seçime bir ay kala Sabah gazetesi skandalı yeniden duyurup Türkiye’nin gündemine sokunca muhterem beş gün kadar bekledikten sonra basın toplantısı yaptı. Sürekli olarak “Mağdurum da mağdurum” dedi. Basın toplantısının sonunda da gazetecilerden soru kabul etmedi.

Şimdi Cumhuriyet’i, Sözcü’sü, Halk TV’si ve FOX’u ağız birliği etmişçesine Mansur Yavaş’ı aklamaya çalışıyor ve ben hayretle izliyorum. Sözcü’nün yazarları görev emri almışçasına hepsi birden Mansur Yavaş için hazır ola geçti. Bremen mızıkacıları gibiler. Söyledikleri ortak terane şu:

“Tam seçimler yaklaşırken bu iddiaları ortaya atıp Mansur Yavaş’ı yıpratmaya çalışıyorlar. Düelloda bile mertlik vardır, ayıp değil mi?”

Fuat Uğur-Türkiye

 

untitled-1-copy-181.jpg

MANSUR YAVAŞ FARKI AÇTI!

“…Tayyip Erdoğan’ın parti sözcüsünün ve yandaş gazete ile TV kanallarının bir olup Mansur Yavaş’a bel altı vuruşları mağduriyet yarattı. Halkın gözünde Mansur Yavaş mağdur duruma düştü. Göreceksiniz. Ankara’da ona oy vermeyecekler bile 17 gün sonra gidip Mansur Yavaş’ı seçecekler. Mansur Yavaş farkı daha da açtı. Bu kez çarşafa dolandılar. Ankara’da seçim sandığına gitmeye 17 gün kala Mansur Yavaş hakkında aniden ve yıldırım hızıyla başlatılan soruşturma ve açılacak davanın yarattığı faullü yumrukların vicdanlarda açtığı yaranın manevi şiddeti bütün Türkiye’yi sardı. Bu mağdura sarılma rüzgarı, sadece Ankara’da Mansur Yavaş’ı değil, İstanbul’da da Ekrem İmamoğlu’nu ve diğer büyük şehirlerdeki muhalefet partisi adaylarını başkanlığa taşıyacaktır.”

Necati Doğru-Sözcü

 

YAVAŞ YAVAŞ GİDİYOR…

“…Burada iki soru öne çıkıyor: 

1. Mansur Yavaş, kendisiyle ilgili bu durum hakkında Kılıçdaroğlu’nu ileride başımız derde girebilir diyerek bilgilendirdi mi? Yavaş, madem haklı olduğuna inanıyor, şimdi yaptığı açıklamaları neden o günlerde yapmadı? Mahkeme kararları ortada iken kendisinin gündeme gelmeyeceğini neden düşünmedi? 

2. CHP PM üyesi 12 kişi, Mansur Yavaş'ın adaylığına karşı çıkmıştı. Onların durumdan haberi var mıydı? 

Çelik, bu açıdan Kılıçdaroğlu’nun ilk sorumlu kişi olduğunu söylüyor ve ekliyor: 

“Yargıtay kararıyla onanmış bir durumdan bahsediyoruz. CHP genel başkanı, hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunan bir kişiyi Ankaralıların önüne aday olarak çıkarttı…” 

3. Ömer Çelik dün ısrarla “Bizim meselemiz, CHP’nin Ankara seçmeninin karşısına nasıl bir adayla çıktığıdır” dedi. 

Mansur Yavaş, bahsettiği kişiden tahsil etmeye çalıştığı 600 bin doları hangi hizmet karşılığı talep ettiğini de açıklamıyor. 

Daha vahimi, bu alacağını bir sözleşmeye dökmüyor ve bunun sebebini de “vergi vermemek için” diye izah ediyor. 

Tabii hemen akla şu soru geliyor: Başkentin belediye başkanlığına, vergi kaçırmayı normal gören birinin gelmesine kayıtsız kalınmalı mıdır? 

CHP ve müttefikleri bunu nasıl içlerine sindirmektedirler? 

Bazıları, Erdoğan hazımsızlığından dolayı, Yavaş’a yapılanın doğru olmadığını, yargının alet edilmek istendiğini falan söylüyor. 

Ne yani, yargı ve bütün Türkiye, eğer layık değilse bir kişinin, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olmasına göz mü yummalıdır?”

Hüseyin Gülerce-Star

 

BELDEN AŞAĞI SEÇİM!

“CHP'nin Ankara Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş'a, durup dururken sahtecilik suçlamasıyla dava açılması, Milliyetçi Hareket çizgisinde olanlar için çok üzücüdür. Meseleye asıl bu noktadan bakmalıdır. İlk gençlik yıllarından beri Ülkücü Hareket içinde yer almış bir insanın hatası, ister istemez Hareket'e de dokunacaktır. Ne diyecekler: "Ülkücü, sahte senet kullanmış!" Siyaset yolunda ilerleyen ve daha üst makamlara gelmek için efor sarf eden bir isim, üstelik geldiği Hareket'in kendisine öğrettiklerinin tersine bütün ahlâkî normları yıkarak yürüyorsa, Hareket de kendisini sorgulayacaktır ister istemez. Herkes biliyor ki, Ak Parti köşeye sıkıştı. Artık belden aşağı vurarak anlık netice almak istiyor.”

Arslan Tekin-Yeniçağ

 

ANKARA MEYDAN MUHAREBESİ!

“Ciddi bir yarış olmasına rağmen yerel seçim İstanbul’da olağanüstü bir nezaket ve saygıyla yürüyor. Bu her iki adaya da kazandıran bir süreç. İstanbul için kim daha ikna edici vaatlerde bulunuyor, kim daha çok güven kazanıyorsa ipi o göğüsleyecek. Gel gör ki Ankara’da durum maalesef İstanbul’un tam tersi: Hakaret, iftira, alabildiğine belden aşağı vurma... Bu işin sonunda kim kazanacak bilmem ama Ankara’nın ve Ankaralının kazanmayacağı kesin. Ankara’da vatandaş, adayların şehrin sorunlarına dair çözüm önerilerini görmek istiyor. Birbirini gırtlaklarken değil.”

Candaş Tolga Işık-Posta

 

BİR BERBER, BİR BERBERE, GEL BERABER!..

"Tekerleme şöyle:

“Bir berber, bir berbere.. Gel beraber, bir berber dükkanı açalım demiş.”

Uyarlarsak.

Bir çocuk pornocusu, “Ben avukatım ama.. Bir yılda 3 bin liracık parayı ancak kazanıyorum” diyen hukukçu abisine.. (“Çocuk pornocusu” ifadesini ben demiyorum.. 4 yıl birlikte iş yapan, milyon dolarlık işi birlikte kotaran arkadaşı, dostu, abisi söylüyor. Ben de onun dediğini aktarmış oluyorum.)

“Gel seninle çok temiz bir iş yapalım” demiş.

5 yılda bir, adaylığını açıklayıp, Ankara’nın Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na soyunan hukukçu abimiz de, “Çok merak ettim. Nedir bu temiz iş.. Başımıza devlet kuşu mu konuyor, ne!” demiş..

Çocuk pornoculuğu ile suçlanması bir yana, aynı zamanda hukuk fakültesine de sahte belge ile kayıt yaptıran bu uzman çavuşluktan emekli olmuş kişi (uzman çavuşluk hikayesi de kişinin kendi anlatımından) demiş ki, “Kayseri’de bir şeker fabrikası var.. Şeker gibi bir iş.. Bu şeker erimeden, cepleri doldurmamız lazım..”

Sormuş; işi kotaracak abi, “Şekeri eritmeden, nasıl cebe dolduracağız?”

Pazarlamacı teklifçi anlatmaya başlamış:

“Benim danışmanlık hizmeti verdiğim bir şirket var. Adı Samaş.. Samaş’ın bir patronu var. Adı, Talat Sam. Talat abim, oğluna, altınlı pastalı bir düğün yaptırmak istiyor. (İnternette “Altınlı pastalı düğün” diye aranırsa, kolaycacık bulunur.) Altın pastalı düğün yapmanın tek çıkar yolunun da, bir dönem iş yaptığı Kayseri Şeker Fabrikası’ndan 50 milyoncuk bir vakumlama ile olabileceğini düşünüyor. İşte biz bu işi organize edeceğiz!”

Beypazarı’nda bir süre Belediye Başkanlığı yapmış olsa da..

Hukukçu kimliği olsa da..

Abimiz olayı kavrayamaz..

“Hımmm. Tam anlamadım ama.. Süreç içinde anlarız herhalde” der işin kendisini ilgilendiren bölümünü düşünmeye başlar..

Şimdilerde şizofren olduğu hatırlatılarak, “Bakmayın siz ona. İtibarsız birisidir” diye suçlanan danışman şirketinin sahibi, emekli çavuşumuz, izah etmeye başlar..

“Sen sadece işin Ankara ayağını halledeceksin abi.. Dosyaya vekalet falan koymaya gerek yok..  Kimse çakmasın, anladın.. Anladın di mi, kanka” demiş..

Koymuş önüne dosyaları..

Kanka, bakmış dosyalara.. “Bunlar çok kabarık dosyalar. Benim hukukçuluğum 35 yıla merdiven dayadı ama.. Bu işlerden pek anlamam. Asliye ticaretten hakim abilerimiz var, bir yemek ayarlar, onlara gösteririm bunları..” demiş..

Devamla sormuş: “İyi de, benim kazancım ne olacak bu işten?”

Emekli çavuş, danışman, iş teklifçisi, bir koltuğunun altında otuz karpuz taşıyan şizofren, “Kanka sen işi hallet.. Paranın lafı mı olur” cevabını vermişse de..

Yedirilecek yemeğin faturasını düşünen asgari ücretliden az kazanan avukatımız ısrarcı olmuş..

“Bu işi bir kurala bağlamamız lazım.. Ama vekalet sözleşmesi yapamıyoruz. Dosyaya vekalet koyamıyoruz. Nasıl bir iş bu, ben anlamadım.. Bari bir senet ver de.. Alacağımızı bilelim..” demiş.. 

Danışman arkadaş uyanık..

“Kolay o.. Ben sana şimdi yanımda getirdiğim dandik bir senedi veririm.. Senin paran garanti olur” demiş.

Yılların avukatı ama.. Garibim, nereden bilsin, adamın kendi ismini yazdırıp, imzayı başkasına attırdığını..

“Oooh. Gelsin milyonlar” diye sevindirik olmuş..

“Tam da kızım doğum yapacaktı.. Ona bir ev alacaktım. Tam zamanında imdadıma yetişti bu sahte senet” demiş.

Muhatabımız emekli çavuş ise..

“İnsanları sevindirmek ne güzel bir şey..” diyerek, kahkahayı basmış..

Ha unutmadan hatırlatayım..

Bakmayın siz ortalıkta dolaşan, hukukçu abimizin mahkemedeki beyanında “Senedi benim yanımda imzalamıştı” sözlerine...

Ne yapacaktı 34 yıllık hukukçu abimiz?

“Sadece karşındaki iş kotardığın adamın değil.. Galiba senin de hukuk diploman sahte.. Senet, dışarda imzalanmış şekilde getirilip, verilir mi hiç? Ne komik adamsın sen. Aldığın senedi, veren kişiye, yanında imzalatmadın mı?” diye güleceklerini düşünerek..

“Hakim beg. İnanın bak.. Senedi benim yanımda imzaladı” demek zorunda kalmış..

Ama, bilirkişi raporları ile gerçek ortaya çıkmış..

Senetteki imza, borçlu gözüken kişiye ait değil..

İşte tam o sırada, 34 yıllık hukukçuluğunun kazanımını konuşturmuş, dosyaya vekalet koymadan avukatlık yapan abimiz; “Bak bende bir tane daha 600 bin dolarlık senet var. Madem diğerinin imzasını sen atmadın.. Ben de bu senedi icraya koyarım” demiş..

Haa bu arada..

Biz de atladık, yaşanan gelişmeleri..

Yavaş yavaş Ankara’ya belediye başkanı olacağını müjdeleyen hukukçumuz, asliye ticaretteki hakim abileri ile yemekleri yemiş..

Yargıtay’daki; dosyanın gideceği dairede kimlerle, neler görüşüleceğinin ince planları yapılmış.

Altınlı pasta ikram edilen düğün sevdasına düşen Talat Sam abimize, Kayseri Şeker Fabrikası’ndan 50 milyoncuk almasının yolunun taşları itina ile döşenmiş..

Ve istenilen karar çıkartılmış..

Şimdilerde sürekli “Aman özelleştirilmesin. Özelleştirilmesin ki, emekli çavuşlar, özel yemeklerle iş kotaran hukukçu abilerimiz, ve dahi oğluna altın pastalı düğün yapmak isteyen işadamlarımız parasız kalmasın” denilen fabrikalardan en önemlisi olan Kayseri Şeker Fabrikası’ndan paralar tahsil edilmiş..

Sıra; kararı aldıranlara para dağıtımına gelmiş..

Oğluna altınlı pastalı düğün yapmak isteyen işadamımız emeline kavuşmuş. Kayseri Şeker Fabrikası’nın kasasından Yargıtay kararı ile tahsil ettiği paralarla 2014’de oğluna o düğünü yapmış..

Emekli çavuşumuz, biraz dolaylı da olsa, erken yaşta milyoner olmanın zevkini yaşamış..

Sıra, “Yavaş yavaş Ankara Belediye Başkanı oluyor” denilene gelince..

Adam fıttıracak hale gelmiş.

“Bak gecenin 4’ünde yazıyorum bu mesajı, çabuk paramı getir” diyecek hale düşmüş..

İşte uzun hikayenin kısa hali bu.."

Ali Karahasanoğlu-Yeni Akit