Mehmet Fırıncı: Nurcuların oyu Erdoğan'a
Bediüzzaman’ın hayattaki son talebelerinden biri olan Mehmet Fırıncı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kime oy vereceklerini açıkladı
Bediüzzaman’ın hayattaki son talebelerinden biri olan Mehmet Fırıncı SABAH’a konuştu: “ Erdoğan Risale-i Nur Külliyatı’nı yasaklıyor diyenler yalan söylüyor. Bakanlık tahrifatçılara ve korsancılara dur diyecek…
Mehmet Nuri Güleç… Ya da Nur camiasında bilinen ismiyle Mehmet Fırıncı. Bediüzzaman Said Nursi’nin hayattaki son talebelerinden biri. 1940′lı yıllarda Fatih’te işlettiği Fırıncı dükkanı nedeniyle Bediüzzaman tarafından “Fırıncı” lakabı ile anılmaya başlanmış. O günden bu yana, Risale-i Nur hareketine gönül vermiş herkesin tanıdığı, sevdiği, güvendiği “Fırıncı ağabey”i. Üslubu, mütevazi duruşu, her yaştan insana gösterdiği sevecen tavırları ile bir İstanbul beyfendisi.
1946 yılında Bediüzzaman’ın eserleri ile tanışmış. 1950-1960 yılları arasında yanından hiç ayrılmamış. 1953 yılında Bediüzzaman’ı üç ay evinde misafir etmiş. Bediüzzaman hayatta iken kendisine verilen Risale-i Nur Külliyatı’nın basım ve dağıtım hizmetini vefatından sonra da sürdürmüş. Geride bıraktığı 85 yıla rağmen, heyecanında, insanlara faydalı olma gayretinde hiçbir eksilme olmamış.
Mehmet Fırıncı ile son günlerde bazı medya kuruluşlarında gündeme getirilen “iktidar Risale-i Nur Külliyatı’nı yasaklıyor” iddialarının arka planını, Nurcuların siyasete bakışını ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini konuştuk.
YILLARCA KORSAN BASKILARA GÖZ YUMULDU
-Son aylarda bazı gazetelerde “Risale-i Nur yasaklanıyor, devletleştiriliyor” gibi iddialar okuyoruz. Kültür Bakanlığı’nın yaptığı bu düzenleme hakkında bilgi verir misiniz?
1990′lara kadar Bediüzzaman hazretlerinin Risale-i Nur’da isimlerini belirttiği talebeleri Risale-i Nur’ların neşredilmesi hizmetini yürütüyordu. Bu isimler konusunda Risale-i Nur talebeleri arasında da bir ittifak vardı. 1990′lardan sonra ise Bediüzzaman hazretlerinin vasiyet ettiği naşirler (yayıncılar) tarafından görevlendirilmemiş olan bazı yayınevleri varislerden izin almaksızın bu eserleri yayınlamaya başladılar.
BEDİÜZZAMAN SADELEŞTİRMEYE KESİNLİKLE KARŞIYDI
-Korsan yayıncılık yapanlar dışında bir de sadeleştirme ve tahrifat yapanlar var. Bu mesele nedir?
Bediüzzaman hayatta iken Şemsettin Yeşil ve Necip Fazıl Kısakürek merhumların Risale-i Nur eserlerini sadeleştirme teşebbüsleri olmuş, Bediüzzaman bizzat müdahale etmiş ve telebesi Zübeyr Gündüzalp’i göndererek bu teşebbüsü önlemişti.
Vefatından sonra 1990′ların başında Fethullah Gülen ve arkadaşları Risale-i Nur eserlerini yeniden sadeleştirmeye teşebbüs ettiler. O günlerde Bediüzzaman’ın varis ve vekilleri olan ağabeyler böyle bir sadeleştirmeye Bediüzzaman’ın asla rızası olmadığını ve müsaade etmediğini söyledi. Bu görüş Fethullah Gülen’e bir mektup ile bildirildi. O günlerde mektup etkili oldu ve Gülen bu girişiminden vazgeçti.
FETHULLAH GÜLEN’E UYARDIK AMA DİNLEMEDİ
Peki Fethullah Gülen hareketi neden yeniden böyle bir girişimde bulundu?
Bir gün haberleri izlerken bir televizyon kanalında Gülen hareketine yakın bir yayınevini temsilen genç bir arkadaş çıktı ve Risale-i Nur’ları sadeleştirdiklerini açıkladı. O gün haberimiz oldu. Ağabeyler merhum Mustafa Sungur ağabeyin kaldığı evde bir araya gelerek bu girişimin durdurulması için yeniden bir mektup kaleme aldılar. Ben de o gün orada bulunuyordum. Bütün girişimlerimize rağmen mektubu Fethullah Gülen’e ulaştıramadık. Dolaylı olarak bu mektubu kendisine ulaştıracak isimlerle kesinlikle görüşmek istemediğini öğrenildi. Bunun üzerine mektup kamuoyu ile paylaşıldı.
ESERLERİN MÜELLİFİ VE VARİSLERİ SADELEŞTİRMEYİ İSTEMİYOR!
-Sadeleştirme meselesi neden bu kadar önemli?
Birincisi eserlerin müellifi sadeleştirilmesini istemiyor. İkincisi neşredilmekle vazifelendirdiği, vasiyeti ile isimlerini bildirdiği varisleri sadeleştirilmesini istemiyor. Üçüncüsü de Risale-i Nurlarda yeralan derin itikadi Kur’an hakikatlerinin ifade ettiği anlamın günümüz Türkçe’sinde karşılığı yok. Her sadeleştirme büyük anlam kayıplarına, tahrifata neden olmuştur. Bu nedenle eserlerin müellifi bu eserlerin sadeleştirilmesine izin vermemiştir. Eser sahibi hak sahibidir ve sadeleştirilmesini istemiyor. Tayin ettiği varis ve neşredenler de istemiyor. Bunun üzerine yorum yapmak ve akıl yürütmek hak sahibine büyük bir haksızlıktır ve hukukunu ihlaldir.
ORJİNAL METNİN KORUNMASI ÇOK ÖNEMLİ
-Yabancı dillere çevrilmesine izin veriliyor. Burada da bir anlam kaybı olmuyor mu?
Müellifi tercümeye hayatında izin vermiş, bizzat bazı eserleri kendisi tercüme ettirmiş. O eserlerin üzerinde zaten tercüme yazıyor. Okuyan tercüme bir eser okuduğunu biliyor. Üstad tercümeye izin vermiş ama orijinal metne dokunulmasına asla izin vermemiş. Orjinali sağlıklı olarak ortada. Orjinali üzerinde yapılan her tahrifat Risale-i Nurlara zarar verecektir.
KÜLTÜR BAKANLIĞI VE BİMER’E ŞİKAYET YAĞDI
-Kültür Bakanlığı bu düzenlemeye neden ihtiyaç duydu?
Risale-i Nur okuyucuları Kültür Bakanlığı ve BİMER’e birçok şikayette bulunarak eserlerin tahrif edilmesine neden göz yumulduğunu sormuş. Bu şikayetler artınca bakanlık hak sahibinin kim olduğunu öğrenmek için hak sahibi belirlenene kadar bandrol vermeyi durdurmuş.
DİYANET, KORSANA VE TAHRİFATA KARŞI ESERLERİ KORUYOR
-Nurcu gruplar yasal düzenlemeye ihtiyaç duymadan bu meseleyi kendi aralarında halledemez miydi?
Atanmış varisler ve yasal varislerin sundukları belgeler kanunda belirtilen şartları yerine getiremediği için geriye yasal düzenlemeden başka bir yol kalmıyordu. Devletin burada bir art niyeti olsaydı Diyanet İşleri Başkanlığı’na bir öncelik tanıyabilirdi. Oysa devlet kendi kurumuna bile bandrol veremez duruma geldi. İşaratu’l- İ’caz isimli eser basıldığı halde bandrol alınamadığı için diyanetin depolarında bekliyor.
ESERLER DEVLETLEŞTİRİLMEDİ KAMUYA MALEDİLDİ
-Kültür Bakanlığının yaptığı bu düzenleme ile Risale-i Nur yasaklanıyor mu?
Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle Risale-i Nur Külliyati “Memleket Kültürü Açısından Önemli Görülen Eserler” kategorisine alınarak kamuya maledildi. Bu düzenlemeyle eserlerin topluma ulaşması için yayınlanma zorunluluğu da getirildi. Bu çalışmayla eserler koruma altına alındı. Bozulma ve tahrifatın önüne geçildi. En önemlisi de eserlerin topluma ulaşacak şekilde yayınlanması devlet için bir zorunluluk haline getirildi. Bakan da değişse, Risale-i Nur neşredecek yayınevi bulunmasa da bu eserleri yayınlamak devletin bir görevi haline getirildi.
KORSANCILAR GELİR KAPISINI KAYBETMEKTEN KORKUYOR
-Peki diğer yayınevleri de basabilecek mi?
Eserlerin aslına uygun olarak basacağını tahaüt eden her yayınevi bu eserler için bandrol alabilecek. Yine önemli bir nokta da şudur. Şimdiye kadar hak sahibi belli olmadığı için eser üzerindeki tahrifatlara ve suistimallere müdahale edilemiyordu. Ancak şimdi eserin sahibi devlet olduğu için yapılacak her türlü suistimale karşı kanun eserleri koruyabilecek.
SESİ EN ÇOK ÇIKANLARIN ASLINDA BASMAYA HAKKI YOK
-Risale-i Nur eserlerinin atanmış varisleri bu yasal düzenleme hakkında konuşmazken, bu konuda hiçbir yetkisi olmayanların bunu gündeme taşımasına ne diyorsunuz?
Bunların aslında hiçbir hakları yok. Eserlerin müellifi vasiyet etmiş ve hak sahileri hala hayatta. Bunlara kimse sormuyor, eser sahibinden hiçbir şekilde vekalet almayan, hayatında hiç görmemiş insanların sesi en fazla çıkıyor. Ömürleri Bediüzzaman ile birlikte çilelerle, hapislerle geçmiş insanlar hala yaşıyor. Onlar konuşmazken tahrif edenler ve korsan yayıncılık yapanların sesi çok çıkıyor.
ESERLERİN DİYANET TARAFINDAN BASILMASI VASİYETİYDİ
-Risale-i Nur Külliyatı’nın Diyanet’in de basması, korsana ve tahrifata karşı devletin sahip çıkması Bediüzzaman’ın görüşlerine aykırı mı?
Risale-i Nur eserlerinin devlet ya da Diyanet tarafından basılması üstadın görüşlerine aykırı olmadığı gibi bizzat vasiyetidir. Ve eserlerinin birçok yerinde bunu ifade etmiş ve Diyanet’in sahip çıkması, himaye etmesi, muhafaza etmesi ve neşretmesini ısrarla istemiştir. Dahası talebesi Mustafa Sungur’un dönemin Diyanet İşleri Reisi Ahmet Hamdi Akseki’ye birçok defa göndererek eserlere sahip çıkmasını istemiştir.
ÜSTAD MENDERES’TEN ESERLERİ BASMASINI İSTEDİ
-Yanlış hatırlamıyorsam Bediüzzaman’ın Menderes’ten de böyle bir isteği vardı.
Evvet, Afyon Mahkemesi’nde 1956 yılında Risale-i Nur Külliyatı hakkında açılan dava beraatle sonuçlanınca Üstad Bediüzzaman kendi talebesi olan Isparta Milletvekili Tahsin Tola’yı merhum Başbakan Adnan Menderes’e gönderdi. Selamını ileterek Risale-i Nur Külliyatının Türkçe, Arapça ve diğer dillerde Diyanet tarafından neşredilerek alem-i islama ulaştırılmasını istedi. Bu iki örnekten yola çıkarak, bu eserlerin Diyanet tarafından korunması, muhafaza edilmesi ve neşredilmesinin Bediüzzaman’ın arzusu ve vasiyeti olduğunu söyleyebiliriz.
“ERDOĞAN ESERLERİ YASAKLIYOR” İDDİASINI CİDDİYE BİLE ALMIYORUM!
-Başbakan ile İsmet İnönü’yü aynı karade göstererek “Erdoğan Risale-i Nur Külliyatı’nı yasaklıyor” diyenlere ne söylemek istersiniz?
Bunlar kale alınacak şeyler değil. Başbakan’ın icraatleri ortada. 85 yıllık hayatımda dini hürriyetlerin bu kadar özgürce yaşandığını görüyorum. Ciddiye almamak lazım. Bu iddiayı ortaya atanların başka ekonomik, siyasi çıkarları var.
DP’NİN MİSYONUNU AK PARTİ ÜSTLENDİ
-Bazı yazarlar Bediüzzaman’ın siyasi iktidardan hep uzak durduğunu söylüyor. Bediüzzaman’ın siyasete bakışından da biraz bahseder misiniz?
Hayatının her döneminde devletin şahsı manevisine hep saygı göstermiş, o makamları işgal eden bazı liyakatsız kişileri de eleştirmiştir. Bediüzzaman 1950-1960 yılları arasında özgürlüklere ve dine müsamahası açısından Demokrat Parti hükümetini desteklemiştir. Hatta 1950 yılında sandığa giderek “hangisi demokrat” diyerek oy pusulasını istemiş ve oyunu açık açık Demokrat Parti’ye verdiğini belirtmiştir. Günümüzde de muhafazakar ve demokrat misyonu AK Parti temsil etmektedir.
NURCULARIN OYU ERDOĞAN’A
-Son günlerde “Nurcular Ekmelettin İhsanoğlu’nu destekliyor” gibi haberler okuyoruz. Bu haberler doğru mu?
Milyonlarca nur talebesinden belki birkaç kişi CHP’nin adayı Ekmelettin İhsanoğlu’na oy verebilir. Bunun da Nur cemaati açısından kayda değer bir önemi yoktur.
-Nurcular kime oy verecek?
Üstad Bediüzzaman eserlerinde “halkçıların ırkçıları” elde ederek islamiyete zarar verebileceği kaygısını taşımakla birlikte bu milletin kendi iradesiyle o zihniyeti iktidara getirmeyeceğini beyan ediyor. Bugünkü şartlarda da milletin ekseriyetinin siyasi tercihi gayet açıktır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu milletin Başbakan Erdoğan’ı tercih edeceğinden şüphem yok. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da devletin başına geçer ve hayırlı işlerine Çankaya’da da devam eder. (SABAH)