Meram’ın köy ve kasabalarında bir gezinti
Konya’mızın en eski ve namlı ilçelerinden Meram’ın köy kasaba ve köy yaşamı özelliklerinden bahsedeceğim.
Bu ilçemize Karaman Yolu üzerinde bulunan Kaşınhanı Kasabası’ndan başlayalım yakın zaman içersinde büyük gelişme gösteren bu kasabamızda havuç sektörü büyük ilerleme sağlamış. Hatta Türkiye’nin ihtiyacını karşıladığı gibi dış ihracatta da söz sahibidir. Yukarı köylerden (dağ köyleri) gelenlerle birlikte çok güzel bir diyalog içinde çalışan yerli halk ki bunlarda genelde göçmendir. Ekin, pancar ekiminin yanında son dönem havuç üretimi yoğunlukla sürdürülmekte olup Konya’mızda kırsal kesimden gelip de maddi zorluklar içinde şehirde yaşamaya çalışan ev reisinin kazancının yetersiz olduğundan evin hanımı ve genç kızlarını bu havuç sökümünde çalışması ülke ekonomisine ve aile bütçesine katkıda bulunmaktadır.
Bu yol üzerinde büyüyerek yeni kasaba statüsü alan, bir havuç yetiştiren kasabamız da Çarıklar Kasabası’dır. Bu kasaba daha önceleri yoldan iki üç kilometre içerdeyken daha sonra ekonomisinin havuç, tarım ve hayvancılık, fasulye ekimi ile gelişince Çumra Yolu’na doğru evler ve çardaklar yaparak büyük gelişme göstermiştir. Burada dağlı tabir edilen köylü kardeşlerimiz ile yerli halk gayet güzel geçinip gitmektedir.
Bunun gibi gelişme gösteren ve büyüyen adeta şehir olan diğer bir köyümüz de yine Karaman Yolu üzerindeki Çomaklı Köyüdür. Bunların içersine şehirden gidenler de yola doğru uzanarak ev yaptılar burası da büyük gelişme gösterdi. Ayrıca ana yoldan üç dört kilometre içeride olan bir köyümüz de Boruktolu’dur. Bunlar da tarım ve hayvancılıkla uğraşan tarlaları verimli ‘kan eksen can biter’ dedikleri cinstendir. Bunlar da varlık içinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Buradan içeriye doğru hareket edelim şimdi… Konya şehir hudutları içindeki Alakova Köyü şimdi mahallesi oldu artık. Alakova’dan fazla bahsetmeyeceğim çünkü bunlarda malcılıkla uğraşan genelde büyük baş hayvan besleyen bir mahallemizdir.
Bundan sonra eski Resil yeni ismi ile Yenibahçe köyümüz var. Bunlar da sonradan iskân edilmiş bir göçmen köyüyken şimdi şehir hudutları içine girdi sanırım. Daha köy iken iki defa arsa dağıtımı yapıldı muhtarlık tarafından ulaşım sorunu da pek olmayınca şehirden de arsa alanlar oldu. Burası da büyük bir rağbet görüyor. Ayrıca Alakova ile Hatıp arasında bir araçla gidilebilen bir köyümüz de Boyalı Köyü’dür burası ufak ama tarlaları verimli mütevazı çalışkan insanlarla daha da güzelleşmeye çalışan bir köyümüzdür. Bu köyden devam ederek Kayıhüyüğü Köyü vardır. Burada bir hüyük var ama kimler tarafından yapılmış olduğunu kimse bahsetmedi biz de sormadık. Burada da yerli halk ile dışarıdan dağ köylerinden gelen insanlar mevcut gelirleri, tarım ve hayvancılık. Buradan direk gidersek Hatunsaray Kavak Kasabası’na kadar devam eden her zaman açık bir yol vardır. Ama ben artık Hatıp Mahallesi’ne inip buradan hareket etmeyi uygun buldum zira burada anlatacak benim yaşıma uygun şehir olan köylerden de bahsetmem gerekiyor.
Önce Kozağaç Köyü’nden bahsedelim. Şimdiki Kozağaç’ın bulunduğu yerin üç kilometre kadar yukarısında bir boğazın içinde bağlık bahçelik yemyeşil mütevazı bir köy idi. Yakınındaki Beybes Köyü de öyle sebze eken yetiştiren güzel üzüm bağları ile meşhur ufak bir köy iken şimdi iki köyümüz de Hatıp Mahallesi ile beraber şehrin en mutena yerleşim yerleri haline geldiler.
Hatıp’tan giriş yapmışken yukarıya şimdi şehir hudutları içine dâhil edilen Çayırbağı Köyü Konya’mızın içme suyunun büyük bir kısmını karşılayan, ayvası, patlıcanı, yıldız kökü ve daha yeşil soğanı ile meşhur bir köyümüzdür. Ayrıca bu yörede eski adıyla Gödene şimdiki ismi Dikmeli olan bir köyümüz de aynı Çayırbağı gibi verimli toprakları ile ta (Resil) Yenibahçe Köyü’ne kadar uzanan arazisi ile yörenin verimli büyük köylerinden birisidir.
Çayırbağı’na iki kilometre yakın olan ufaktan büyümeye yüz tutmuş çalışkan ve samimi insanları ile Dikmeli, Çayırbağı ve Karadiğin Kasabası üçgeni içersinde az bir arazisi olan azimli çalışkan insanların yaşadığı samimiyetinden hiçbir eksilme olmamış bir köyümüzdür. Bunun 5 kilometre daha ilerisinde, büyük bir köy iken yakın zamanda kasaba statüsü almış, şimdi ise şehir hududuna girip Meram’ın bir parçası olan, Karadiğin Kasabası da geniş bir araziye sahip olup güneybatı yönündeki arazisinin içinde bulunan ve insanlarının köyü terk etmesi ile boşalan İpsikaya köyünün arazisi bunlara kalmış ve bağ bahçelik haline getirilmiş Konya da ikamet edenlerinde şehirden gelip bağ bahçesini imar ederek işlemesinden çoğalarak şehrimiz ekonomisine katkı yapan kasabamızdır.
‘Yine Hatıp Mahallesi’ne inip oradan köylere devam edersek daha sağlıklı bilgi veririm’ düşüncesi ile buradan devam etmeyi uygun buldum. Şimdi Akören Hatunsaray yönüne devam edelim ve ilk köyümüz yine şehir hudutlarına giren Pamukçu Köyü. Bu ufak köyümüzün arazisi de biraz kıt sayılır. Yalnız şehirde çalışan insanları var. Konya’mızda da gençlerin iş bulması ile bunlarda rahat yaşamlarını şehir hayatı gibi sürdürmektedirler.
Aynı yolumuz üzerindeki köylerimizden biri de Bayat Köyü’dür. Bu köyümüz de maalesef şimdiye kadar su sıkıntısı çekmekteydi. Nedense yeraltı suları da çok derin kuyular açılmasına rağmen az su çıktığını veya hiç su çıkmadığını söylerler. Bunlar da yörede çok çalışkan köy olarak bilinirler hatta yörede şöyle bir espri vardır: İşe geç kalan bir köylü diğer arkadaşına, “Ne yatın ülen bayatın harmanı kalktı” dermiş.
Bundan sonra sarılık hastalığına iyi geldiği söylenen bir suya sahip Sarıkız Köyü’ne geldik. Burası da kendine has üslubu ile arazisi normal tarım ve hayvancılık yapan eski köylerimizden biridir. Buranın yüksek bir dağından çıkan su ile insanlar yıkanıp sarılık hastalığının tedavi olduğu söylenir. Ben de bizzat gitmişimdir.
Yol güzergâhında devam edince iki kilometre sonra tarihe göre yeni kurulmuş köylerden birisi de 1936 Bulgaristan’dan gelme göçmenlerden kurulu Karaağaç Köyü’dür. Tarım ve hayvancılık yapan bu sevecen insanlar yöreye uyum sağlamış. Anadolu’nun bağrında sevgi ile yaşamalarını sürdürmekteler. Burayı üç dört kilometre geçince Hatunsaray pancar kantarına gelinir. Burası bir nevi ayrım noktası demektir. Bu noktadan Konya’dan gelişe göre sol tarafa gidilince dokuz kilometre sonra Kavak Kasabası’ na varılır. Burası da tarım hayvancılıkla uğraşır. Yalnız burada bazı yenilikler de söz konusudur. Örneğin, ekin ekmenin yanı sıra pancar da ekilir. Ayrıca kabak yetiştirilir ve çekirdeğinden de faydalanılır. Küspesi de hayvan yemi olarak değerlendiriliyor.Bu kasabamızdan sonra yine ayrım noktasına gelelim. Buradan sağ tarafa batı istikametine gidince tarihi kokular gelmeye başlıyor. Hemen iki kilometre sonra eski Liystra Höyüğü var. Bu höyüğün kuzeye bakan tarafındaki arazide topak üstüne çıkarılmamış tarihi kalıntılar olduğunu ben bizzat biliyorum. Çünkü bundan 30 yıl önce bir yol kumlaması sırasında dozerle dolgu malzemesi almak istedik alttan bütün lahit ve değerli taşlar çıkmaya başlayınca jandarma tarafından kapatıldı bir daha da açılmadı
Batıya doğru yola devam ederek Botsa Güneydere Köyü’nün arazisi olan Zoldre’nin çok verimli toprakları var. Ayrıca bu Zoldre ismi de araştırmaya değer sanırım. Bu araziyi geçtikten sonra solumuza güney batıya doğru dönen yola girilerek yedi kilometre sonra Güneydere, (eski Botsa) Köyü’ne varılır. İki derenin arasına bir kaya kütlesinin önünde kurulu bu köyümüzde tarım ve hayvancılık yapılır ve çok geniş bir araziye sahiptir. Bu köyün insanlarının Konya Meram Dutlukır mevkiinden gelip burada iskân edildikleri rivayet edilir. Çok geniş bir araziye sahip olan Botsa köylüleri de tarım ve hayvancılıkla geçimlerini sağlarlar. Civar köyler gibi bu köyümüz de Konya’ya çok göç vermiştir. Artık bu köyü de yazdıktan sonra yola devam ederek İlyas Baba Tekke adında bir köye varacağız. Artık köy denirse çünkü üç dört hane kalmıştır burada. Bundan 40 sene önceleri 30 haneye kadar varan köyün şimdiki hali içler acısıdır. Hepsi de İzmir, İstanbul, Ankara ve Konya’ya göç etmişlerdir. Geçim tarım ve hayvancılıktır. Buradan dört kilometre daha yukarda Evliya Tekke Köyü vardır. Tarım arazisi az olan ve genelde dağlarla çevrili bu köyümüzde göç vermesine rağmen yaşayan nüfus sayısı o kadar da az değildir. Bunlar da genelde malcılıkla geçinirler. Bu köylerin tam kuzeyinde bulunan benim köyüm Gökyurt eski Gilissira vardır. Benim küçüklüğümde 400 -500 hane olan köy, şimdi yaylası Kumrallı’nın da köy statüsü alması ile sanırım 80 -100 haneye düşmüştür. Eskiden civar köylerin şehri durumunda olan 4–5 bakkal dükkanı ve görkemli yaşamı ile anılan köyümüz maalesef bu göç hadisesine kendisini kaptırmış, İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerin yanında Konya’ya da hayli göç vermiştir. Geçimi tarım hayvancılık ve orman bölgesi olduğundan orman dairesi iş birliği ile orman kesimi de yapılmaktadır. Bu köyümüzden ayrılarak köy statüsü alan yaylamız Kumrallı Köyü de az bir mezra gibidir. Sanırım 12-15 hane kadardır bunlarda hayvancılık ağır basmakla beraber tarımla da uğraşırlar. Gökyurt Köyü’nün turizm değeri açıklandıktan sonra devletimiz buraya çok imkânlar sağlamak istiyor ama gücümüz nispetinde bazı değişiklikler yapıldı. Örneğin kapalı yol olan Hatunsaray’dan gelen yolumuz kumrallıdan sonraki köyümüz Kayalı (eski Tulassa) Köyü’nden yeni Antalya yoluna bağlandı ve her iki tarafta asfaltlandı.
Bu Kayalı’dan da bahsederek bu yöreyi bitirelim. Daha çok Konya şehir merkezine göç veren bu köyümüz de tarım ve hayvancılık yapar. Konya’ya gidenler de köyden ilişiklerini pek kesmezler.
Bizim bu yöremizde orman olduğundan arazi azdır. Onun için tarım, ‘çapa ile ek sıpa ile çek’ tabirinden yapılmaktadır. Biz yine Hatunsaray’a dönüp kalan köylerimizi ve bu kasabamızı yazalım. Hatunsaray eski bir kasaba olmasına rağmen pek gelişim gösterememiş bir beldemizdir. Tarlaları verimli bir yer olan bu beldemizin tam bir dağıtım merkezi, olduğundan mıdır bilinmez ama uzun yıllardır Jandarma Karakolu var Orman Bakım Memurluğu var. İnsanları eskiden beri gelen misafire pek ilgi göstermezlerdi. Zaten şimdi ulaşım zorluğu nedeniyle çok kimse de misafir olmaz. Eskiden, ‘bu kasabada tanıdığı olmayan bir yabancı sokakta aç kalır’ derlerdi. Ben de yaşadım bunu. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Darılmaca yok şimdi belki misafire ilgileri daha iyidir inşallah.
Bu kasabamızı Akören’e doğru çıkmadan sağa batıya dönen yoldan dönüp yukarı doğru on iki kilometre gidince solumuzda kalan, eski köylerimizden birisi olan Kayadibi eski (Givrat) Köyü var. Bu, orta büyüklükte bir nüfusa sahip olan köyümüz de tarım ve hayvancılık yapar. “Çok fazla göç vermemiştir” diye düşünüyorum. Burayı da geçince yukarda yol üzerindeki büyük köyümüz eski (Deste) yeni ismi Yeşildere’dir bir ara Kuzağıl olmuş, bu isim benimsenmeyince Yeşildere olarak kalmıştır. Burası da Seydişehir’e bağlı köylerden Yaylacık, Mesudiye ve Ketenli Kasabası ile huduttur. (Bu köylerin eski isimleri Nuzumla Yanekin ve Çalmanda’dır) Yeşildere de Konya ve Manisa’ya çok göç veren bir köyümüzdür. Burası da tarım ve hayvancılık yapar. Buranın kuzeyinde bulunan bir köyümüz de eski Avalama, yeni İkipınar Köyü’dür. Buraya sonradan geldikleri ve köy oldukları söylenirse de çok eski bir yerleşim yeridir. Buranın da arazisi azdır. Daha çok hayvancılık yapılır buradan da Konya’ya çok göç olmuştur.
Şimdi Akören yoluna giderken Çatören’e eski ismi ile Eksila’ya varmadan, sağa batıya dönüp yolumuz üzerindeki ve buralara dağılmış olan Çukurçimen Köyü’nden başlayıp tanıtmayı sürdürelim.
Bu köylerimizin hepsi de ayni işlerle uğraşan, arazi kıtlığı yüzünden dağı taşı eleyip tabiri caizse mandal mandal toprağa meyve dikip; kiraz, kayısı ve şeftali yetiştiren bu köylerimiz çok büyük fedakârlıkla yaşamlarını sürdürmekteler. Buraların yetiştirdikleri sebze ve meyveler az olmasına rağmen fenni gübre kullanmadıkları için patates soğan ve taze fasulyeleri çok lezzetli ve aranan ürünler olur.
Yatırsultan, Dediği Dağı’nın eteğindeki Çukurçimen-Yeşiltekke’den bol miktarda su çıkar. Daha kuzeyde Sadıklar vardır. Eskiden burada Çumra’ya bağlı tek köy olan Çomaklar vardı. Şimdi Meram ilçemize bağlanmış bu köy. Öyle duydum bu köylerimizin yaşamları ve işleri birbirinin aynıdır. Şehre göçü bu köylerimiz de çok yaşamış ve evlat atadan ata evlattan ayrıdır. Ne yazık ki burada.
Şimdi gelelim Meram’ın yeşil güzelliğine. Buradan, Akyokuş’tan Beyşehir yoluna giderken eski (Kızılviran) yeni Kızılören çok eski bir nahiyemizdir. Ama gelişmemiştir. Daha Konya’dan giderken kasabaya varmadan, Ormaniçi diye bilinen mesire yerinin arkasında Bakırderesi Yaylası vardır. Bu beldemizde çok cana yakın insanlar yaşamaktadır. Kasaba halkı, yaylada yaşayanlar tam bir misafirperver Anadolu insanlarıdır. Sedirlerine vardınız mı karnınızı doyurmadan ayran, çay içirmeden bırakmazlar.
Ayrıca burada Çamiçi mevkii vardır. Bu mevkiiye güzel mesire evleri ve güzel oyun futbol sahası ve eğlence yerleri de yapılmış. Zaten koruluğa girerken merhum Erol Güngör hocamızın adına yapılmış Erol Güngör Çeşmesi’nin suyu ve lezzeti ayrı bir değerdir çam ağaçlarının içinde. Tarım hayvancılık buranın da gelir kaynaklarıdır.
Bu kasabamızı geçip Beyşehir yoluna doğru dört kilometre gidilince sola dönen asfalt yolu takiben yine dört kilometre sonra, eski ismi Ağrıs, yeni ismi Sağlık olan kasabaya varılır. Bu kasabamızda tarım ve hayvancılık ön planda gelir. Yalnız burası da diğer köy ve kasabalar gibi Konya’ya çok göç vermiş. Şimdi güzel mütevazı ve sevecen insanların yaşadığı bir Anadolu kasabasıdır. Bu kasabamızdan kuzeybatı istikametinde çamlı ve meşeli sarp dağlara doğru tırmanırken önümüze Gölcük Yaylası gelir burası Sağlık Kasabası’na bağlı malcılıkla geçinen bir yayladır. Halk yaz kış burada ikamet eder ve mallarından elde ettikleri ürünlerini Konya’da pazarlarlar. Bu yaylayı da geçince o meşhur Yatağan Köyü’ne gelinir. Bu, iki dağın arasına sıkışmış köyümüze, dışardan namını duyup da gelen bir iş adamımızın dediği gibi, “Bir giden pişman birde gitmeyen” Nedeni şu; bu köyümüzün çalışkan insanları Konya sanayisinde büyük söz sahibidir. Bilhassa ekmek, sanayi ve tarım aletleri sanayi. Misal, Özyatağanlı, Umut Yatağanlı, Tek Yatağanlı, Doğan Yatağanlı, Daha nice büyük iş yerleri var. Buraya bir başka ilimizden sanayici bir adam gelmiş Yatağanlı firmalarını duyunca meraklanmış ve bu köyü görmek istemiş, gitmiş kırın başında ufak bir köy her yer kayalık taşlık kısık bir arazi. Adam buradan bu insanların gelip de böyle sanayi devi olmalarını yukarda yazdığım gibi özetlemiş; “Yatağan bir giden birde gitmeyen pişman” Burada bir yatır var ama detayını pek araştırmadım ismi ne durumu ne bilmiyorum yanlışlık yapmamak için bu konuyu açmıyorum. Ancak bir yatır var ismini de o yatırdan alıyor. Bu köyümüzün kışı çok sert geçer. Konya’dan ayrı bir kış özelliği vardır bu köyün. Yollar aylarca açılamaz sarp yollar ve kayalar karlar geçit vermez. Hâlbuki yedi kilometre ile Antalya yoluna bağlı, yine yedi kilometre ile Beyşehir yoluna bağlanır ama şimdiyi iyice bilemiyorum. Yalnız eskiden kış buralarda pek kolay geçit vermezdi. Bu Beyşehir yolunu böyle tamamlayıp geri dönelim Buradan sonra Derbent ve Beyşehir hududu gelir. Onları da inşallah ileride sağlığımız el verirse yazmaya çalışırız. Beyşehir ilçemiz hakkında biraz yazdım devamı gelecek.
Kızılören Kasabası’nın içinden güneye doğru bir yol vardır. 15 kilometre kadar gidince Safaköy Kasabası’na varılır. Burası eskiden Giyret idi. Sonradan bir ara Çamurlu Kasabası oldu bu da beğenilmedi ve Safaköy Kasabası olarak değiştirildi. Hem yeni Antalya Yolu’na 11 kilometre hem de Beyşehir Yolu’na 15 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen burası da çok gelişmemiştir. Ayrıca Konya’ya çok göç vermiş, ‘yalnız şimdi geri dönüş yapanlar var’ diye biliyoruz. Geçimi tarım hayvancılık, süt inekçiliği ve büyük baş besisi yapıldığı söyleniyor.
Buradan Yeni Antalya Yolu’na çıkıp Antalya istikametine geçmeden yol üzerinde bir Dere Yaylası var ki, buraya Yazdamı Yaylası da denir. Buranın insanı hayvancılıkla yaşamını devam ettirir.
Yolumuza devam ederek altı yedi kilometre sonra vardığımız köy, Eski Bulumya yeni Erenkaya Köyü’müzdür. Çok göç vermiş bu köyümüze de yeni yeni evler yapılarak Konya’dan dönüşler başlamıştır. Burası da tarım ve hayvancılık yapar. Eğer, rençperlik ve malcılık yapmak insan yardımı ister bu yörelerde. O yüzden buna göre çoluk çocuk yapılır.
Buradan yolumuza devam ederek 10 kilometre kadar gidince soldaki İnlice Kasabası levhasından dönüp bu kasabamıza varılır. Son yıllarda neredeyse kasabalık durumunu kaybedecek duruma gelen bu beldede yaşayan insan nüfusu yine de azdır. Bunlar da malcılık, hayvancılık ve son yıllarda gelişme gösteren arıcılıkta da ileriye gitmektedirler.
Son Meram’a bağlı köyümüz Seydişehir sınırında Antalya Yolu’na kuşbakışı tepeden bakan bir köyümüz de, eski Hasanışık, yeni Hasanşeyh Köyü içerisinde Hasanşeyh adında bir yatır ve türbesi vardır. Bu köyümüz de, İzmir’e çok göç vermiştir. Ama şimdilerde hepsi de dönüp, buraya bir ev yaptırıp, yazları bu köyde yaşamayı adet haline getirmişler. İyi de ediyorlar. Burası emekliler köyü gibidir. Emeklilerin yapabileceği işler vardır. Burada Meram’ı da bitirdik. Yanlışımız varsa lisanımız sürçtü ise muhataplarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz. Adımız hıdır elimizden gelen budur.
İsmail Desteli