Merkep ile deve
Bir merkeple bir deve, yürür giderken yolda, Ayrılıp kafileden, kalırlar tam başıboş.
MERKEP İLE DEVE
Bir merkeple bir deve, yürür giderken yolda,
Ayrılıp kafileden, kalırlar tam başıboş.
Sahralara çöllere düşüp de en sonunda
Bir otlak bulurlar ki yeşil, sulu ve pek hoş.
Keyiflice yer içer, safalıkla geçerler.
Miskin merkep otlakta, bularak kıvamını,
Yükseklerde âşıkça şöyle anırayım, der.
Geldi ya zevke, artık, tutabilsen tut onu.
Der ki deve, korkarak: "Aman kardeş, dur hele,
Değildir şarkıcılık taslamanın zamanı.
Türküler söyleyerek verirsin bizi ele,
Bakarsın buralardan bir geçen olur hani."
"Hay korkak kardeşim!" der, kendinden geçmiş hayvan,
"Âşık hâlini bilmez, anlamazsın hiç aşktan.
Şu anda derya gibi yüreğimdir tutuşan,
Coşkuluyum ki sorma, aşkım taştı kabından.
İrademin dizgini, kaçıp gitti elimden,
Başımdan uçtu artık, korkup ürkme belâsı."
Bir çığlık koyverir, çirkin sesiyle en son,
Yeri göğü inletir, merkebin bed sedası.
Yol yakınmış ve oradan geçiyormuş bir kervan.
Bu bed sesi duyar biri aralarından
"Burda köy varmış." derler, giderler yanlarına,
Ve merkeple devenin okurlar canlarına.
Tutup katar ederler, yük yükleyip giderler. Deve:
"Ey kardeş, sana ben demedim miydi?" der,
"Çekmedim miydi ben, bu sıkıntının gamını?
Ver verebilirsen bu sorunun cevabını.
Ne hâl kalacak bizde, bundan sonra, ne derman,
Bol bol yük taşıyarak, olacağız perişan!"
Bir süre sonra merkep, düşünür, ölçer biçer
Kurtulmak için yükten, kendince bir yol seçer.
Yürürken ağır aksak, vurur taşa ayağı,
Üç ayakla kalışı, yarar işe bayağı.
Aksayan ayağında dolaştıkça acılar,
Merkebin durumunu görürler kervancılar.
Taşıdığı yükleri az görerek devenin,
Derler ki: "Deveye, merkebi de yükleyin!"
Garip deve merkebin hilesini anlar ya,
Katlanarak yine de, bilmez görünür güya.
Çıkar kervanın yolu, sarp ve büyük bir dağa,
Bakar zavallı deve bir sola, bir de sağa.
Acayip uçurummuş koca dağın bir yanı,
Gören, yerin dibini buldum sanırmış hani.
O anda el sallayıp ayağını vurarak
Deve dans etmek ister, olup birden şen şakrak.
Demiş merkep telâşla: "Hay can dostu, neylersin?"
Deve gayet rahatça: "Ey kaltaban ne dersin?
O hoş nağmeli sesin, kulağımda kalmıştı.
Gönül açıcı hâli, beni benden almıştı.
Sarp dağın tepesine şimdi birden çıkınca,
Gözeterek etrafı, şu âleme bakınca,
Tazelenip o hâller, gönlüm coştu apansız,
Zıplayıp dans edesim geldi böyle zamansız."
Merkep: "Hay can dostu, burası değil tekin!"
Deve: "Coşup şarkılar söylemeseydin demin,
Ben de şimdi burada, dans edip oynamazdım.
Ve derya gibi böyle, ciğerden kaynamazdım."
Diyerek, birdenbire, başlar da oynamaya
Fırlar merkep, devenin üzerinden havaya.
Zavallı merkep azap ve inleyişle der ki:
"Ben şarkıyı vakitsiz söyledim belki,
Ama sen de çok tuhaf oyun oynadın bana."
***
Bu gülünç hikâyeyi atmamalı yabana:
Demek ki, önemi çok, yerin ve de zamanın,
Faydası yok sonradan âh edip ağlamanın.
Ne olacak kaynasan, ille taşmak mı gerek?
Kapılıp boş hevese, haddi aşmak mı gerek?
A. Vahap AKBAŞ