Muhtar, Birand'ı yerden yere vurdu

Muhtar, Birand'ı yerden yere vurdu

Mehmet Ali Birand bu yazıyı okuyunca ülkeyi terk eder mi ?

Vatan gazetesi yazarı Reha Muhtar, isim vermeden “28 Şubat'ın en büyük mağduru bendim” diyen Mehmet Ali Birand'a çok sert satırlarla yüklendi.

Reha Muhtar meslek hayatını ilk yıllarında 32. Gün'de de çalışmıştı..

İşte o yazı:

“Beni niye kullanmıyorsunuz Paşam?..” diye yalvaranlar, şimdi kahraman mı oldular?..

Çiller-Erbakan koalisyonu, 28 Şubat, DSP-ANAP-MHP birlikteliği, AKP iktidarı... Siyahla beyazın, birbirine bu kadar karşıt ve zıt tavırların iktidar olduğu bir ülkede, gazeteci olmak elbette çok zor...

Televizyon programı yaparken müdürlerime editörlerime tek bir şey söylerdim:

“Arkadaşlar kimi çıkartırsanız çıkartın... Ama eyyam yapanı çıkartmayın...”

Çok basitti aslında söylediğim...

Bir insanın bir konuyla ilgili net bir tutumu olur...

Tutum yanlış olabilir, siz yanıltılmış olabilirsiniz, değiştirirsiniz, özeleştiri yaparsınız, tavrınızı baştan gözden geçirirsiniz...

***

Herkes insan, hata insanlar için var...

Ama bir insanın bir konuya eğildiğinde bir tutumu olmalı...

Sahtekâr olmamalı...

Yalancı olmamalı...

Ona buna zeytin dalı uzatıp yolumu bulacağım, iki kuruş daha kazanacağım, “sadece ben olacağım, güçlü olacağım, ben hükmedeceğim, ben muteber olacağım”, ekranlarda ben şöhret yapacağım diye, gazeteciliği pespayiliğe çevirmemeli...

Dolandırıcılık, sahtekârlık yapıp herkesin ağzına bir parmak bal çalarak gemisini yürütmeyi gazetecilik sanmamalı...

***

Son zamanlarda birileri, “kendilerinin ne kadar demokrat olduklarını, askerler tarafından azledildiklerinde nasıl kahramanca ayakta kalmaya çalıştıklarını” yazıp çizip, ne büyük demokrat olduklarını söylemeye çalışıyor...

Yine rant peşinde koşmak için...

“Askere karşı çıkan demokrat kesilmek” bugünlerde rant yapıyor çünkü...

Arada da Tayyip Erdoğan’a hafif çakıp, “Namuslu demokrat” görünümü çizme peşindeler...

***

Bu köşede genelde yazıların yanında bir resim olur...

Bu kez bunu yapan kişilerin resmini vermeyeceğim silüetini çizeceğim...

28 Şubat’ın mağdurlarından, generallerin azlettiği büyük demokrat arkadaş:

Şimdi bana söyle bakalım...

Bu generaller seni, terör örgütünün liderleriyle olmayacak zamanlarda röportajlar yapıp yayınladın diye eleştirirken, sen bu genarallere gidip “Siz de beni kullanın paşam” dedin mi demedin mi?..

Bu konuşmayı seninle görüşmek istemeyen bir 28 Şubat generaline Harbiye Orduevi’nin en üst katında, benim de gözlerimin önünde, gazetecilerin ortasında, “Onlar beni kullanıyorlarsa siz niye kullanmıyorsunuz paşam” diye söyledin mi söylemedin mi?..

Sana o general, “Kardeşim terör örgütünün propagandasını yapıyorsun, onlar seni kullanıyor...” dediğinde...

“Aman paşam, siz de beni kullanın... Siz de mesajlarınızı benim üzerimden verin, ben onları yayınlayayım... Beni kullanın paşam!..” diye defalarca haykırdın mı?..

***

Bunları yapan oldu mu, yapanlar var mıydı?..

Kimlerdi onlar?..

Bugün büyük demokrat kisvesiyle ortalıkta dolaşan bazı “sahtekâr”lar var...

Bu sözlerim, başından beri 28 Şubat’a karşı çıkanlara, hayat boyu istikrarlı bir duruş sergileyenlere, bu işi bir ilke ve duruş meselesi yapanlara değil...

Benimle çalışan bütün televizyon editörleri, müdürleri bilir ki, benim “düşüncesi hangi cenahta, kanatta, hangi radikal ırmakta yaşarsa yaşasın, eyyam yapmayan ve bir duruşu olan” insanlara saygım sonsuz olur...

Bir kesim var ki onlar “Her zaman belli bir düşünceyi söylediler, seslendirdiler... Bu düşüncenin arkasında durdular... Sonuna kadar savaştılar...”

Doğru veya yanlış başka bir konudur...

Ama duruş başka...

***

Ve fakat ortalıkta dolaşan birkaç kişi var ki “Bunların ne söylediği esasen belli

değildir...”

Asker varken en büyük askerci bunlardır...

Mesut Yılmaz gelir, en yakın Mesut Yılmaz’cı onlar olur...

AKP iktidara gelir, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan bunların her gün övgüler düzdüğü kişiler olur...

Yahu arkadaş, bukelemun bile, bu kadar rahat ve kolay gövdeyi çeviremez...

Nasıl bir yetenektir, nasıl bir ruhsuzluktur, nasıl bir omurgasızlıktır, nasıl bir dalkavukluktur bu yapılan?..

Bunu gazeteci olarak yapmak, eylemlerini iki kat şiddetli yapıyor...

Çünkü gazetecilik bir kamu görevi...

Bunu kişisel çıkarlara tahvil etmek, görevini suistimal etmek demek...

***

Kimler mi bunlar?..

Çevrenize iyi bakın?..

Bu ucuz kahramanları sahtekârlıklarından zaten biliyorsunuz...

Şimdi bana cevap versin birileri:

Arkadaş, “Beni kullanın paşam, beni kullanın paşam” diye seyirttiğin o Harbiye Orduevi’deki geceye davetli olmadığın sonradan anlaşıldı...

Çünkü senin adın yemek listesinde yoktu...

Oysa davetli olmadığın yere koştura koştura gelmiştin...

“Bir dakika paşam, bir dakika paşam” diye o günlerin güçlü kuvvetli paşasının etrafında dört dönüyordun...

Senin o halini gördüğümde içim ezilmişti...

Toplam 1 dakika, ya konuştun ya konuşamadın, “Beni de kullanın” diye diye asansöre bindin ve kös kös gittin...

Generalleri savunmuyorum...

Ama madem, bir karşı çıkışın vardı, dursaydın, otursaydın ve karşı duruşu sergileseydin...

“Beni de kullanın” demek neyin nesiydi?..

Utanmıyor musun kendini “kullanılan bir meta” gibi görmeye...

Sen gazeteci misin yoksa herkesin kullandığı bir meta mı?..

Yoksa mesele, senin askere 28 Şubat’a falan karşı duruşun değil, rating yapmak, tiraj kazanmak için, terör örgütü liderleri ya da yakınlarıyla görüşme yapmak mıydı?..

***

Yoksa kullanıldığını fark etmiş, onun için mi “Siz de beni kullanın paşam” diye yalvarmaktaydın?..

Hayatımda ne savunduysam, kimseye kötülük etmeden, kimseleri ötekileştirmeden, kimselere riyakârlık yapmadan savunmaya çalıştım...

Karşı çıktıklarımı bahane edip, gazetecilikten rant yemedim...

Güçlü olanları yanıma alıp, ondan rant yemediğim gibi...

Bunlar da bir yana, “Kimselere yalvar yakar olacak” durumlara düşmedim...

Hadi ona da düştün onu da anlayayım...

Peki şimdi utanmıyor musun, o günleri gören gözlerin önünde, “En büyük mağdur benim” diye ortaya çıkmaya...

O gün Harbiye Orduevi’nin en üst katının asansörünün önündeki halin gözlerimin önünden gitmiyor...

Bunu yazmazdım, çünkü içim ezilmişti o gün...

Ama bugün “rant elde etmeye çalıştığın o inanılmaz mağduriyet edebiyatını” görünce, bu sefer içim başka türlü cız etti?..

Hatırıma gelmişken sorayım...

O günlerde seni mağdur bıraktığını söylediğin generallerin çok yakınlarını, daha sonra sana bağlı işyerlerinde çalıştırmış olabilir misin?..

Hani merakıma mucip oldu da...