yazar-34
Musa-Bilge-Evliyaullah
Bu sütunlarda Musa ve Bilge isimli bir yazımız çıkmıştı. Biz o yazımızda Musa (as) ın deniz kenarında Allahın (cc) kullarından biri (biz ona Bilge dedik) ile buluşması ve sonrasında yaşanan olaylardaki yaman çelişkilerden bahsetmiştik. Bize göre bu kıssadan Musa (as) ve bilge arasında bir üstünlük hükmü çıkarılamazdı ve Bilge, asla Musa (as) dan yüce değildi. Musa (as) tepkilerinde haklı idi ve kendi ilkelerine (şeriatına) sadakatle bağlı birinin gösterebileceği tavırları göstermişti. Onu başarılı kılan bu tavrı idi. Şayet bu buluşma Allahın bildirmesi ile olmamış olsaydı Musa (as) bilgeyi tutuklar ve yargılardı.Çünkü ilke ve hukuk esastı/r ve ilkelere göre de gerçekleşmemiş/şartları oluşmamış (muhtemel) bir suça üstelik bir de yargısız olarak ceza verilemez(di), cana kıyılamaz(dı) (Öldürülen çocuk misali). Yine muhtemel uzak bir tehlikeye karşı korumak gerekçesi ile herhangi birine yakın bir zarar verilemezdi (Gemi delme misali). Yazımızın sonunda, bazı gönül erlerine şeriata aykırı haller yakıştırıldığını ve bu hallere itiraz etmenin de haksız olarak tasavvuf düşmanlığı/mezhep düşmanlığı ile nitelendirildiğini Musa (as) kıssasıyla ilgili yorumlarımızı bu konuyla irtibatlandırmaya çalışacağımızı söylemiştik.Bir kısım kişilerin bazı büyük zatlar hakkında uydurdukları kıssalara, bu yolla oluşturulan zihin karmaşasına, algı ve tasavvurdaki yamulmalara geleceğiz demiştik. Şimdi bu konudaki düşüncelerimizi paylaşalım inşallah. (İlk yazımızı merak edenler e-posta yoluyla bize ulaşırlarsa kendilerine gönderebiliriz)Duyduğumuz, bildiğimiz bir gönül erinden bahsolunurken zaman zaman islamla telif edilemeyecek, ahlaklâ bağdaştırılamayacak hikayeler anlatılıyor. Oysa, batıni bir takım bilgilere sahiplik iddiası hattâ bu bilgilere sahip olmak şeriatın çiğnenmesine mazeret teşkil edemez. Sezgilerle ilkeler değişmez, çiğnenmez. Sahibinin canına mal olacak olsa bile ilkeler, (şeriat esasları) korunur korunmalıdır. Büyük bildiği insanların büyüklüklerine mesnet üretme insanın tabiatında vardır. Biraz daha genellersek; kişi gördüğü/yaşadığı bir olayın/kişinin/durumun ne kadar önemli olduğunu anlatabilmek için bilerek bilmeyerek abartma yapar. Bununla belki kendisini de önemli kılar. Kişinin yapısında kendisini biricik kılmak, bu mümkün olmuyorsa biricik saydırmak için bir eğilim vardır. Aleladeden bilerek bilmeyerek nefret eder. Kişi için kendi tecrübeleri asla birörnek (alelade/sıradan) değil başörnek (prototip) tir. Bu yüzden, bir şekilde muhabbet duyduğu kişileri de büyültmek ihtiyacı duyarak, onların sıradan davranışlarına bile olağanüstü anlamlar yükler, olağanüstü tarifler yapar. Muhabbet duyulan bir dal parçasını eliyle tutup bir kenara atmışsa bu sevenin dilinde kocaman bir ağacı iki parmağı ile tutup yüz metre ileriye fırlatarak bununla düşmanları mahvetti biçiminde ifade edilebilir. Bu psikoloji bütün insanlar için ortaktır ve bütün kültürlerde buna ilişkin çok sayıda hikaye/menkıbe vardır. Birinde aziz bilmem kim bir fevkalâdelik sergilerken diğerinde kültüre uygun sıfatla anılan bir başkası benzer bir fevkalâdelik sergiler. Bu psikoloji meşrep grupları için de ortaktır. Yani sözgelimi batınî eğilimleri fazla olan insanlarda da vardır medreselilerde de. Bu psikolojiden kurtulabilmek kemal yolunda ilerlemekle mümkündür.Fıkıh imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife için 40 yıl yatsı abdesti ile sabah namazı kıldığını/kıldırdığını anlatanlara demiştim ki: Allah aşkına! Siz imamın güya yüceliğini anlatmak/ispat etmek sadedinde bunu söylüyorsunuz ama; imamı küçük düşürdüğünüzün farkında değil misiniz? Yani imam 40 yıl efendimize, peygamberimize muhalefet etti öyle mi? 40 yıl gece hiç uyumadı ve de eşinin hakkını gasbetti, öyle mi? Oysa peygamberimiz, efendimiz, Ben gecenin bir kısmında uyur bir kısmında ibadet ederim Üç şey bana sevdirildi: güzel koku, kadın ve gözümün nuru namaz buyurmuştu. Böylece, Müslümanlara gece uyumayı, tertemiz olmayı-tertemiz kokmayı, ibadet yoluyla Allah ile irtibatı sürekli diri tutmayı ve meşru cinselliği sünnet olarak bırakmıştı. Benim bu çıkışım karşısında insaf sahibi kardeşlerim hak vererek Doğru. Biz hiç bu yönünü düşünmemiştik demişlerdi.Hadimî hazretleri için anlatılan bir hikaye de bizi bu yönü ile rahatsız eder. Efendi vefatından önce vasiyet eder: Ben ölünce acele etmeyin ,filan yönden şöyle bir zatın gelmesini bekleyin. Beni o defnedecek. Beklerler. İkindiye doğru o zat gelir. Bakarlar sigaradan sakalları sararmış biri. Hadimî hazretlerinin talebeleri sigaraya hoş bakmadıklarından biraz rahatsız olurlar. Gelen kişi Hadimî hazretlerini yıkamaya başlarken halâ çubuğu elindedir. Hazretin bir muhibbine çubuğu uzatır ve tutuver der. Biraz sonra da Sönmesin çekiver der. Muhatap istemeye istemeye hazretin işaret ettiği şahıs diyerek kırmaz, muhalefet etmez ve bir nefes çeker. Fakat o da ne? Perdeler açılır ve başka bir aleme geçer; sırlara vakıf olur Bu hikayeyi dinleyince yine Allah aşkına! dedim, siz hiç Bir kişiyi gökte uçarken gördünüz fakat onun şeriata aykırı bir hali var vurun kanadına, düşürün yere diyen tasavvuf ölçüsünü duymadınız mı? Bu örnekte meçhul şahsın sigara içişine ve hattâ bizzat sigaranın kendisine bir meşruiyet kazandırıldığının farkında değil mi bunu anlatanlar? Yoksa, bilerek mi yapıyorlar? Böylece kendi kötü alışkanlıklarını mı aklıyorlar?Bu kabil örnekleri artırmak mümkün ama biz dönelim Musaya (as) ve onun kıssasının bize verdiği mesaja. Bizim Musa (as) dan öğrendiğimiz: Gaybi yorumlarla açıkça ortada duran gerçeklerin/ilkelerin saptırılamayacağı, sündürülemeyeceği, gevşetilemeyeceğidir. Büyüklük ilkelere/şeriata uymakla ölçülür. Büyüklük, Muhammed (as)a uymakla ölçülür. Selim akılın belli kalıpları olur; Bu kalıplara göre ölçer, tartar, biçer. Bu şirazesini kaybetmiş kıssaların ise insanın muhakeme, muhasebe yeteneğini kaybettirmekten başka bir sonucu yoktur. Kitabı, sünneti, ümmetin bir konuda birleşmesini ve fakihlerin kıyasını korumak aynı zamanda bize sağlam bir mantık sağlam bir muhakeme kazandıracaktır. Aslolan ilkelerdir. İlkeler kişilere göre esnetilmez, eğilmez, bükülmez. Kişiler ilkelere uygunluklarına göre ölçülürler biçilirler değer kazanırlar.Allah (cc) kendi rızasına, resulünün ve şefaat etmeye muktedir sair büyüklerimizin şefaatlerine layık etsin ve eriştiriversin.