Serpil Yalçınkaya
Mutluluk Denilen İksir
Zengin bir iş adamı, hafta sonu tatilini bir kayak merkezinde geçirmek istemiş. Ve orada kaldığı günlerden bir gün, kayma niyetiyle dışarı çıktığında, yoğun bir tipi yüzünden kaybolmuş. Telefonlar çekmiyormuş o civarlarda, bu yüzden de kimselere ulaşamamış. Önce biraz yükseklere tırmanmayı denemiş, her tarafı rahatça görmek için ama, tipi oralarda daha da şiddetliymiş. Sonra tekrar aşağıya yöneldiğinde, kendisini ormanlık bir alanda bulmuş. Hava yavaş yavaş kararıyormuş. Uzaktan kurt sesleri duyduğunda, korkuya kapılarak paniklemiş. Bir yerlere sığınması gerekiyormuş. Etrafına bakınca ormanın alt yamacında zayıf bir ışık görmüş. Sönecek gibi titreyen zayıf bir ışık.
Adam gayretle, bata-çıka, düşe-kalka o yöne doğru koşmuş. Birkaç yüz metre ötede tomruklardan yapılan bir kulübe varmış. Adam, yarı donmuş elleriyle kapıyı çalmadan önce, kapı birden açılıvermiş. Bir ihtiyar çıkmış gülümseyen bir yüzle, en az seksen yaşında, belki de doksan. Gelen misafirini, oğlu gibi kucaklayıp içeri almış ve kuzinenin yanındaki bir sedire oturtmuş.
Zengin adam biraz rahatladığında:
“Geldiğimi nasıl bildiniz?” diye sormuş. “Kapıyı çalmadım ki? Üstelik de şiddetli bir fırtına vardı.”Yaşlı adam, onun sırtını sıvazlayıp:
“Sizi bekliyordum” diye tebessüm etmiş. “Pencereden gözleyip duruyordum. Bu yüzden de o feneri dışarı astım.”Adamın aklı iyice karıştığından, susmayı tercih etmiş. Zaten oldum olası bu tür hassas konuları pek anlamazmış.İhtiyar devam edip:
“Öğle vakti çorba yapmak istedim” demiş. “Tarhanayı sakladığım torba elimden kaydı, tencereye iki kişilik tarhana döküldü. Her zaman yaptığım ekmek, bugün iyice kabarıp bir kat daha büyüdü. Üç tavuktan sadece biri yumurtlarken, bugün iki tanesi yumurtladı. Anladım ki akşama bir misafirim var.”
Yaşlı adam feneri içeri alırken, diğeri susuyormuş. Ona göre bunlar bir tesadüfmüş, biraz nadir görülse de pek önem taşımayan. Bulunduğu yerden etrafına bakınmış. Oturduğu sedirin alt kısmında, yani yerde duran bir ahşap masanın üstünde iki tabakla birlikte iki de kaşık varmış. Yaşlı adama onları işaret edip:
“Galiba eşiniz de evde” demiş. “Herhalde üst katta öyle değil mi?”İhtiyar gülümseyip:
“Eşim yirmi yıl önce vefat etti” demiş. “Çocuklar da burayı terk ettiler. Kısacası yalnızım. Sofrayı sizin için hazırladım. Hemen geçelim de çorbamız soğumasın.”Zengin adam iyice afallayıp, ihtiyara farklı bir gözle bakmaya başlamış. “Tesadüf” dediği şeylere de tabi ki... Çorbayı büyük bir iştahla kaşıklarken, pencereden dışarıya bir göz atarak:
“Fırtına bir anda kesildi” demiş. “Hava da açtı ama ayaz başladı. Burayı bulmasaydım, kesinlikle donardım. Oysa bu akşam otelde eğlence vardı. Harika bir ziyafet çektikten sonra, havaî fişekler atılacaktı. Daha sonra sıcacık bir odaya geçip, dev ekrandan televizyon seyredecektim. Ama buna da şükür, az kalsın ölecektim.” Yaşlı adam, yer masasını göstererek:
“Seni hayata bağlayan bir dilim kuru ekmek, en lezzetli yemeklerden daha iyidir” demiş. “ Bence tarhana çorbası hiç de fena değildi. Yağda yapılan yumurta da öyle. Diğer eksiklikleri de tamamlarız.”
“Diğer eksikler” lafına gülmüş genç adam. Bu daracık kulübeyle o lüks otel arasında dağlar kadar fark varmış. Ama ses çıkarmamış. Karınları doyunca yaşlı adam onu çatı arasına çıkarmış. Burası sıcacıkmış. “Kuzinenin bacası bu odadan geçer” demiş ihtiyar adam. “Yorganın da tiftikten yapılmıştır, üşümezsin.” Odanın ortasında ahşap bir karyola bulunuyormuş. İki kişilik. Bir zamanlar ihtiyarın eşiyle paylaştığı…onun ayak uyunda da büyükçe bir pencere. İhtiyar adam perdeleri açarken “ İşte bu da televizyonun.” Demiş. “Üstelik de dev ekran. Arkada gördüğün dağlar bu civarın en güzel dağlarıdır. Eğer dikkat edersen, ayın yakamozlarını dağdan akan şelalede görebilirsin.
Zengin adam yatağa oturarak dışarıyı seyretmeye başlamış. İhtiyar adam önce kutup yıldızını göstermiş ona,insanlara yol gösteren.Tarif etmiş nasıl bulunduğunu. Sonra gökyüzünde bir yer işaret etmiş,adeta ışıktan bir nehir oluşturan, “Samanyolu”adyla şöhret bulan. Zengin adam belki hayatı boyunca hiç dikkatle bakmadığı gökyüzüne bakarken, ihtiyar ona kayan bir yıldız gösterip:
“Bu günlerde meteor yağmuru var.”demiş.” Dikkat et de yıldızlar düşmesinler üstüne. Oteldeki havai fişek gösterisi bunların yanında sönük kalmaz mı?”
Zengin adamın gözleri hâlâ yıldızlardaymış,biraz farklı bakıyormuş artık dünyaya. Anladığı kadarıyla “Mutluluk” denilen iksir, bakmaktan çok görmesini bilenlerinmiş. Odadaki gaz lambasını göstererek:
“Bu feneri her akşam, dış kapının üzerine asmalısınız.”demiş. “Benim gibi cahilleri buraya çekip, ruhlarını aydınlatmaya sebep olsun…”
Alıntıdır.