Nazlı Ilıcak haklı olabilir mi?..

Nazlı Ilıcak haklı olabilir mi?..

Gelişme, değişme adı altında yaşadığımız bu iletişim çağı, kimi zaman yapıcı, bazen de yıkıcı oluyor...

Dostlarım; hayat bir rüzgâr gibi geçip gidiyor. Arkamıza dönüp baktığımızda boynunu bükmüş ve sararmış otlar gibi yaşamlar görüyoruz...
Devletler de tıpkı insan ömrü gibi geçip gidiyor zamanla birlikte...

Bazen parlak bir güneş gibi aydınlatıyor dünyamızı gelişmeler; bazen yakıp geçiyor...
Mevlâna, Mesnevi'nin bir yerinde şöyle diyor:
"İsteyeceksen derecesine göre iste.

Bir otun bir dağı çekmeye yeter mi kudreti?..
Dünyayı aydınlatan güneş;
Birazcık yaklaşınca her şey yandı bitti…"

Gelişme, değişme adı altında yaşadığımız bu iletişim çağı, kimi zaman yapıcı, bazen de yıkıcı oluyor...

Önemli olan, alınan tedbirleri o gelişim ve değişim sürecine paralel sürdürebilmek...

Kızacağınızı biliyorum ama...

Birilerini kızdırma pahasına da olsa sözü yine "Şehitlik" konusuna getireceğim...

Ve diyeceğim ki...
Şehitliğin Kuran'daki tarifini, siyaset ve ekonomi egmenlerinin işine geldiği gibi anlamaktan vazgeçelim artık...
Her verdiğimiz şehitin dinimizi veya vatanımızı korumak için olmadığını ne zaman anlayacaksınız?..

Her dökülen şehit kanının, siyasi egemenlerin iktidarlarını, ekonomi egemenlerinin ise servetlerinden kaynaklanan güçlerini korumak için dökülmüş serum olduğunu niçin anlamıyorsunuz?..

Şehit Mehmetçiklerin sosyal sınıflarını, eğitimlerini, doğup büyüdükleri köyleri yüksek sesle tartışmaktan niçin kaçınıyoruz?..
Neden hep; Trakya, İç ve Batı Anadolu, Karadeniz, Ege ile Akdeniz'in karasal kesimlerinden askere gitmiş köy kökenli çocuklarımız şehit oluyorlar?..

Ve hem de o bölgelerinin kırsalından gitmiş çocuklarımız?..
Niçin içlerinde bir tek Başbakan çocuğu ve yakını yok...
Milletvekillerinin hepsi kız evlât sahibi mi?..

Niye şimdiye kadar bir genelkurmay başkanının veya kuvvet komutanlarından birinin evlâdı şehit olmadı?..
Hatta gazilik şerefine bile erişmedi?..
Niye ağlayan anaların hepsinin başı örtülü?..

Milyon veya milyar dolar servete sahip olduklarını medyada öğrendiğimiz medar-ı iftiharlarımız işadamlarımız da erkek evlât yerine kız çocuk doğurtmayı mı başarıyorlar zarif eşlerine?..

Ve ey siz şehit anaları?..

9 ay karnınızda taşıdığınız...
Hafif öksürdüğünde geceler boyu uyuyamadığınız...
Okuldan birkaç dakika geç döndüğünde eşinizi dostunuzu aradığınız, karakola veya jandarmaya başvurduğunuz...

Üniversite sınavını kazanamadığında ondan daha çok üzüldüğünüz...
Askere gideceği gece arkadaşlarıyla felekten bir gece çalışına sessizce ağladığınız ve aslanlar gibi kıtasına uğurladığınız evlâdınız evine al bayrağa sarılmış bir tabut içinde döndüğünde gerçekten de "Allah'ım sana şükürler olsun ki evimden yiğit bir şehit çıkardın" diye şükür mü ediyorsunuz?..

Yoksa canınızdan can koparan bu kahrolasıca kıyım düzenine belâlar mı okuyorsunuz?..
Şükür ediyorsanız geride kalan êrkek evlâtlarınızdan, torunlarınızdan birkaçının daha evine al bayrağa sarılı tabutla dönmesini bekleyeceksiniz...

Yok eğer bu düzenin; siyasi egemenlerle onların cep ortakları ekonomi egemenlerinin işine yarayan bir kıyım, bir kırım, bir yok ediş, bir çalma, çırpma düzeni olduğuna inanıyorsanız sesinizi yükselteceksiniz?..

Hangi çağda yaşıyoruz?..

20. Yüzyılda iki büyük ve yüzlerce bölgesel savaşta 300 milyon fukara köylü ve taşralı genç öldürüldü...
Ve o savaşların emrini veren Faşistler ölen fukaraların analarını babalarını hep, "vatan sağ olsun, evladın şehit oldu... Şehitler için öldü demeyin çünkü onlar ölmemişerdir" buyuran ayetleriyle avuttular...

Ve 21. yüzyıla da aynı sloganla başladılar?..
"Furkan'ımızın şehit olduğu haberini alınca evimizde güller açtı" diyen babanın sözlerini manşetlerine taşıdılar...

Televizyonlarında defalarca yayınladılar ama aynı delikanlının defin töreninde dökülen gözyaşlarını sizlerden gizlediler...

Sevgili dostlarım;

Çağımız Müslümanlığını değil 1400 yıl öncesine, yüzyıl önceki Müslümanlığın sınırlarına bile hapsetmeyin...

İslâmiyet "sorgulama, akıl yürütme" dinidir ama günümüzde bu güzel dinimizi halen gelenekselleştirmekten vazgeçmeyenler çok fazla...
Kabul edin ki çağımızda Kuran'ın tarif ettiği anlamda "Şehit" yok...

Öyle ki çoğu kere Müslüman, Müslüman'ı katlediyor...
Hangileri şehit?..
1300 yıl önce de sevgili Paygamberimizin (s.a.v.) sevgili eşi Hz. Ayşe ile (Muaviye tarafında yer almıştı) sevgili damadı ve amcasının oğlu Hz. Ali yandaşları, Hilafet isimli "Güç" makamını kapmak için savaşmış, Cemel ve Sıffin savaşlarında 20 bin Müslüman birbirini öldürmüştü?..

O ölenlerin hangi onbini dinimize göre "şehit", hangi onbini "Leş"ti cevap verilebilir mi?..

Nazlı Ilıcak...

Seni bir "gazeteci - yazar" olarak hep takdir ettim ama bir "insan" olarak hiç sevmedim sevemem de..

Ama...
Bugün senin yanındayım...
Senin yaptığın açıklamalara destek veriyor ve diyorum ki:
Devletin onuru, vatandaşlarını yaşatmaktır, ölüme göndermek değil...

Devlet (Siyasal iktidar ve bağlı kurumları) bu akan kanların durması için kiminle görüşülmesi gerekiyorsa onunla veya onlarla görüşmelidir...
Muhalefet ve hükümete karşı olan medya da bu konuda üzerlerine düşen görevi yapmalıdırlar...

Hükümete yandaş medya da asla samimi olmayan "Şehit" muhabbetini bırakmalı...
Bir kişinin bile ölmemesi için gereken neyse bir saniye gecikmeden yapılmalıdır...

Şimdi zaman, yitip giden canların hatırı için, başka canların yitirilip gitmesine izin vermemek zamanıdır...


Olacağı buydu...

Israrla, Ahmet Davutoğlu'ndan belki iyi bir akademisyen, belki iyi bir baba, iyi bir eş olabileceğini ama asla iyi bir Dışişleri Bakanı olamayacağını savundum...

Anlatamadım...
"Komşularla sıfır sorun" diye başlattığı dış politika harekâtı "Yalnız Kalmak"la sonuçlandı...
İran'la "takas" anlaşmasında Brezilya da yan çizdi sonunda...

Hiçbir Türk'ün, Brezilya'yı yönetenlere kızmaya hakkı yok...
Dış ilişkiler böyle bir şey...
Reagan döneminde Amerika ile Humeyni İran'ı neredeyse savaş noktasına gelmişlerdi. Ancak, aynı günlerde Amerika, arka bahçesi olarak kabul ettiği Nicaragua'daki sağcı kontralara silâh desteği vermek zorundaydı ve bunu bütçe dışı kaynaklardan karşılamalıydı...

Amerika ne yaptı?..
İsrail'i araya sokarak, Humeyni İran'ına silâh sattı...
İran da o silâhları satın aldı...
Bir başka örnek de HAMAS...
Uğruna İsrail'le savaşı göze aldığımız HAMAS bile bizi terk etti, Mısır'dan başka hiçbir devletle diyalog kurmayacağını açıkladı...

Şunu demek istiyorum:
Ahmet Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde dışişleri bakanlığı yapamaz...
Çünkü fazla romantik, fazla duygusal ve ne yazık ki fazla kibirli...
"Sıfır sorun" dediğiyse "Tek başına yaşayarak sıfır sorun" imiş...

El hak o zaman haklı...
Evde tek başına ama sorunsuz çünkü ne komşu var ne ev sakini...


Başımız sağ olsun;

Tam yazımı gönderecektim ki İlhan Selçuk'un vefat ettiğini öğrendim...

Ne ilk gençliğimde ne ikinci, ne üçüncü gençliklerimde ve ne de şimdi Onunla hiç bir zaman aynı şeyleri düşünmedim ama...
İlkelerine, mücadalesine ve o süreçteki samimiyetine hep saygı duydum...

Medya dünyamızın ve sevenlerinin başı sağ olsun.

[email protected]