Hasan Ukdem
OKUMAK VE BİLİNÇ
Işığını kendi içindeki kıvılcımdan al
Muhammed İkbal böyle söylüyor. Kuantum fiziğine göre üzerinde gözlem yapılan şey, gözlemcinin durduğu yer ve bakış açısına göre anlam kazanır. Okumak ciddi bir iştir, öyle bazılarının sandığı gibi boş zamanlarını değerlendireceği hobi değildir. Önce durduğun yeri, ( bu ülke, şehir olabileceği gibi, bir inanç ve duruş içinde geçerlidir.) iyi tayin etme hassasiyetini göstermek gerekir. Bir şehir, o şehrin bir yemeğinden, bir türbesinden ya da futbol takımından ibaret değildir. Bir inanç da belli başlı birkaç ritüelinden ibaret olamaz. Okumalar bu kavramların derinine inme zaruretini de gerektirir.
Yazımızın başında söylediğimiz gibi her metin bir iddiadır, velev ki bu bir mektup veya ilan bile olsa değişmez. Çünkü muhatabına bir şey söyler ve onu ikna için yazılır. Buradan düşüncemizi geliştirirsek, okuyan insanın sağlam bir süzgeci olması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yukarıda yazdığımız kuantum fiziği kuralını da düşünürsek, durduğumuz yeri de muhkem tutmalıyız, tıpkı Hz. Mevlana gibi. Hazret-i Pir şöyle der: "Pergelin iğneli ayağı sabittir benim dinimde, ama diğer ayağıyla yetmiş iki milleti dolaşırım". Evet bu parametre okumalarımızda bize rehber olmalıdır.
Benim en sevdiğim romanlardan biri de Victor Hugo'nun Sefiller'idir. Gel gör ki yazar bunu kendi dini mantığı ve bakış açısından yazmıştır. İşte burada o bilinç ortaya çıkmalı ve onun söylediklerinin evrensel olanını ayıklayarak lokal kalanları fark edebilme feraseti okuyucuya kalır. Orada Hugo nasıl RahipBienvenü'yü yücelterek inancına methiyeler düzüyorsa, bizler de kendi inancımızın değerlerini yücelten eserler ortaya koymalıyız diye kafa yormalıyız. Orada yazar Paris'i nasıl sahipleniyor ve kanalizasyon sistemine varıncaya kadar şehrinin özelliklerini anlatıyorsa, biz de yaşadığımız şehri öyle anlatacak kadar bilgi sahibi olmak gereğini içimizde duymalıyız.
Emine Işınsu, Çiçekler Büyür adlı eserinde şöyle diyor: " Yetişmiş şuurlu, hür insan beyninden daha mühim hiçbir şey yoktur. İşte böyle bir beynin, bütün ömründe yaptığı tek hareket yahut müdahale tarihi değiştirebilir. " Elbette okumak için okullar var ama bir insanın kendini yetiştirdiği kadar hiçbir okul ya da kişi olamaz. İnsan, kendinin en önemli öğretmenidir. Seçtiği kitaplar kadar önemli olan bir şey de, okumalarındaki bilinç ve ferasettir.
Ben hiç okula gitmedim, okuma yazmayı evde ailemden öğrendim. Ama kelimelerin dünyasını keşfettikten sonra hiç durmadan okudum. Gazete, kitap, dergi, öykü, roman, şiir... Hepsini çok sevdim, ayırt etmedim ve hep okudum. Okumanın, hayatı zenginleştirdiğini gördüm, okumanın, ufku genişlettiğini fark ettim, okumanın, insan yalnızlığına iyi geldiğini hayatım boyunca içimde hissettim. Ve şiirler söylemeye, denemeler yazmaya başladım. Yaşadığım şehre bambaşka duygularla bakmaya, mensup olduğum inancı doğru bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalıştım. Neticede Şehrimi, Konya'mı çok sevdim, inancımın değerlerini fark ettim.
Son olarak Dücane Cündioğlu'nun şu sözünü yazayım. " Metinler kendi kendine konuşmaz, konuşturan insandır. Yorumlayan bilinçtir.
Haftaya kadar sevgiyle kalın.