M. Faik Özdengül
Okumaya değer
Okuduklarımızın, öğrendiklerimizin karşılık bulması, yankısının geri gelmesi ve herkes için faydalı olması, içselleştirilmesi için bunca uğraşım. Son yazımda sevgiyi ve empatiyi anlatmaya çalışmıştım. Liseye giden kızlarım okumuşlar yazıyı gazetede ve kendi bakış açılarından, ergenin gözüyle, ergenlik dönemindeki en önemli basamaklardan birisi olan sevgi ve aşkı anlatmak istemişler. Olur dedim. Onların bakış açısını öğrenmek gayet güzel olurdu. Ailelerden beklentileri de yazın dedim. Yazdılar. Aşağıda okuyacaklarınız onların anlatımı. Aslında biz yetişkinler için harika bir fırsat. Hep bize kapalı olduklarından, hissettiklerini bizimle paylaşmadıklarından şikâyet eder dururuz ya. Bakın o taraftan görünüp hissedilenler neler?
Ve biz anne babalardan beklentileri...
Okuyalım birlikte:
"Sevgi… Sevgi nedir? Söz denizinin karşısında aklın sükûtudur. Sevgi düşüncenin hayretlere düşmesidir… İnsanı ya pembe bulutların içine atar ve mutlu eder ya da kapkara yağmur bulutlarının içine atarak üzülmeye sürgün eder, ortası yoktur ya bir ‘evet’ ile devam eder yaşam boyunca veya bir mahkeme kapısında son bulur. Şiirleri kafiyesiz yapan da sevgidir kimi zaman şairleri gölgede bırakan da âşıklardır. . .
Kelimelerin tükendiği yerde aklın senaryosudur aşk.
Sevgi güzeldir çünkü Allah’ın insanlara verdiği en güzel duygulardandır. Önce insanı seversin sonra Allah aşkını tadarsın zamanla. Sevilmeye en layık O dur, çünkü sevgiliyi yaratandır. Söz verir aşıklar birbirlerine, son nefesimde elimi sen tutacaksın diye..ama son nefesler gelir, ne elini tutan vardır ne de son sözlerini duyan… Aşk budur: riskleri göze alıp yürümektir bir yolda. Önüne ne çıkacağını bilmeden ilerlemektir duygularla ama yanlıştır bu, bilir âşıklar yanlış olduğunu da görmek istemezler fakat gerçekler birer birer çıktığında su yüzüne, yaşanmaz olur bu hayat. . . Sonu olan bir sonsuzluğun içine girdiğini bilmez âşıklar.
Onu sonsuza kadar sevmekten alı koyan seni kaybetme korkusudur aslında ama eğer varsa içinde kaybetme korkusu sen, sen olmaktan çıkarsın. Onu kaybetmemek uğruna verdiğin mücadelenin sonunda tanıyamazsın kendini. En iyisi sana kaybetme korkusu hissettirmeyecek birine vermektir değeri...
Bütün bu yazdıklarımızı düşündükten sonra konu her şey yalana gelir. İsyan ederler her şey boş, her şey yalan diye. Aslında yalan olanı da gerçek olanı da veren Allah’tır. Bazen yalan sandığımız şey bizi olgunlaştıran tek gerçektir belki de. Kim bilmiş ki bunu biz bilelim. Kaybedince üzülürsün sevdiğini ama kaybedilen zanneder geri döneceğini. Kaptan pusulasız bir yola çıkmıştır, yolda ne yaptığını ne düşündüğünü bilmez. Önüne gelen her şeyi doğru zanneder pusulasını kaybettikten sonra. Aslında pusulayı bozuk zannedip atan da kendisidir. E artık ne üzülürsün kaptan kendi düşen ağlamaza gelir olay. Kaptan da bir ağlar iki ağlar baktı çaresi yok her şeyi kabullenir.
Gençler böyle düşünürken ailelerin de onlara yardım etmesi gerek. Yoksa intihar edenlerden tutun hap alanlara kadar. Bunların dışında en normal olanı da depresyona girmeleri, gecelerce ağlamaları. Anne ve babaların bu durumda yapması gereken tek şey bence çocuklarını rahat bırakmaları ve eğlenceli zaman geçirmelerini hedefleyerek üzüntüsünden sıyrılmasını sağlamaktır. Zamanla zaten unutur üzüntüsünü. Kendinizi yakınlaştırmak onu anlayacağını hissettirmek ona en büyük ilaç bence. Çünkü her şeyin gelip geçeceğini anne ve babanın kalacağını anlaması uzun sürmeyecektir. İçindeki boşluğu ailenin doldurması en güzel çözümdür. Çünkü çocuğu bu hale sokan da ailedir esasen. Evde bulamadığı sevgiyi dışarıda arar ve sonuç hep hüsrandır. Çocuğu hep sıkmak da çözüm değildir, ona yetişkin bir birey gibi davranılmalıdır ve hissettirilmelidir. Bazı küçük suçlarını görmezlikten gelip sonuçlarını yaşamasına izin verilmelidir. Ancak bu şekilde büyüyebilir bir ergen."
Feride ve Beyza'ya bu paylaşımları için yürekten teşekkür ediyorum.
www.pozitifdegisim.com