"PKK/PYD ile DEAŞ arasındaki anlaşmada Amerika sorumluluktan kurtulamaz"
İstinye Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Caşın:- "(PKK/PYD ile DEAŞ arasındaki anlaşma) Bir terör örgütünün tahliyesinde bir başka terör örgütünün görev alması bana göre uluslararası ceza hukukunun takip etmesi gereken bir konud
ANKARA (AA) - AYNUR EKİZ - ZEHRA AYDIN - Terör örgütü PKK/PYD'nin Rakka'yı terk etmeleri için DEAŞ ile gizli anlaşma yapması ve ABD Savunma Bakanlığınca "anlaşmanın parçası olmadıkları ancak buna saygı duydukları" şeklinde yapılan açıklama da geniş yankı buldu. Böyle bir anlaşmanın ABD'nin bilgisi olmadan yapılamayacağına dikkati çeken uzmanlar, bir terör örgütünün başka bir terör örgütünün tahliyesinde görev almasının uluslararası ceza hukukunun takip etmesi gereken bir konu olduğunu ve suçu işleyen kadar suça destek verenlerin de sorumlu olduğunu ifade etti.
AA muhabirine konuşan İstinye Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi bünyesindeki Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, Rakka operasyonunun bir buçuk yıllık hazırlıktan sonra PYD kuvvetleri ile Amerikan Özel Kuvvetlerince, DEAŞ terör örgütünün mağlup edildiğinin Amerikan makamları tarafından açıklandığını hatırlatarak, iki hususun önemli olduğunu dile getirdi.
İlk hususun, Türkiye'nin bir NATO üyesi olarak ABD Devlet Başkanı ve en üst makamlarına Rakka harekatını Türk ordusuyla beraber yapılmasını teklif etmesine rağmen, Amerika'nın bu teklifi kabul etmeyerek, çözümün PYD ile olacağı yolunda ısrarını sürdürdüğüne dikkati çeken Caşın, "Amerika ile Türkiye arasındaki görüş farklılığı; Türkiye'nin PKK ve PYD'nin aynı kalıpta bir terör örgütü olduğuna Washington'un olur vermemesi, onu sahadaki müttefiki olarak tanımlaması." dedi.
Eski ABD Devlet Başkanı Barack Obama'nın Suriye'de Amerikan Hava Kuvvetleri ve yerel güçlerle sorunu çözeceklerini, Amerikan askerinin olmayacağına ilişkin politikasını anımsatan Caşın, "Yerel güçler, PKK ve PYD olarak ortaya çıktı. Ama Amerikan resmi makamlarından son verilen sayılar, 5 bin Amerikan askerinin bu bölgede görev yaptığını görüyoruz. Demek ki Amerika sözünde durmadı ve Türkiye sınırlarına yakın 8 üstte PYD'yi destekledi." diye konuştu.
İkinci hususun, PYD'ye ağır silahlar, tanksavar ve uçaksavarların verilmesi ve son yapılan PKK baskınında PYD'ye verilen bu silahların bulunmasının Türkiye'yi rahatsız ettiğini dile getiren Caşın, "Gerek Sayın Cumhurbaşkanı gerekse Sayın Başbakan, Trump'la müzakerelerinde bu hususları dile getirmesine rağmen, Amerika tarafının silahların menşeilerinin verileceğini ifade etmiştir." dedi.
Caşın, Başbakan Binali Yıldırım'ın Washington ziyareti sonrasında yaptığı açıklamaya işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Amerikan makamlarından Rakka operasyonunun bittiği ve bu silahların geri alınması gerektiği ifadesinin Washington'un henüz cevap vermediğini görmekteyiz. Son gelinen noktada bir skandal olarak nitelendirilecek olan PKK/PYD terör örgütünün DEAŞ terör örgütü mensuplarının birtakım vasıtalarla Rakka'dan Deyr ez-Zor'a nakli nasıl anlatılabilir. Bir terör örgütünün bir başka terör örgütüyle işbirliği yaptığını gösterir. Bu uluslararası hukuka aykırıdır. Her ne kadar Amerikan makamları 'bizim bunda bir suçumuz yoktur' şeklinde bir açıklama yapsa dahi, bir suçu işleyen ile ona iştirak eden ve destek verenler de uluslararası ceza normlarında ve uluslararası ahlak kurallarında suçludurlar. Bu bakımdan DEAŞ terör örgütü Türkiye'nin koalisyonla birlikte çalışmasına baktığımız zaman bir terör örgütüdür. Bir terör örgütünün tahliyesinde bir başka terör örgütünün görev alması bana göre uluslararası ceza hukukunun takip etmesi gereken bir konudur. Amerika'nın bu kadar basit bir açıklamayla sorumluluktan kurtulacağını düşünmüyorum. Türkiye, bunları bir tarafa yazmaktadır. Zamanı geldiğinde uluslararası hukuk bakımından bunların hesabının sorulacağını düşünüyorum."
- "Amerika Birleşik Devletleri her seferinde suçüstü yakalanmaktadır"
Türkiye'nin Amerika'ya güvenmek istemesine rağmen güvenemediğini dile getiren Caşın, şunları söyledi:
"Amerika Birleşik Devletleri her seferinde suçüstü yakalanmaktadır. Bu da Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verdiği gibi bölge güvenliğine de zarar vermektedir. Bütün iki NATO devletinin arasındaki uyuşmazlıktan, Rusya ve terör örgütleri yararlanmaktadır. Bu da NATO ittifakına, demokrasiye, insan haklarına zarar verdiği gibi bölgenin istikrarına, barışına zarar vermektedir. DEAŞ terör örgütüyle olan mücadeleye de meşruiyet açısından gölge düşürmektedir. Ne uluslararası hukuk ne de insan hakları bu tür bir açıklamayı haklı gösteremez."
- "PYD'nin kendi inisiyatifiyle böyle bir anlaşmayı yapması mümkün değil"
SETA Dış Politika Araştırmacısı Can Acun, bunun sürpriz bir gelişme olmadığını belirterek, "Daha önce de Münbiç operasyonunda benzer şekilde PYD'li unsurlarla DEAŞ yine Amerikanın gözetiminde anlaşmış ve yüzlerce DEAŞ unsuru konvoylar aracılığıyla Cerablus'a nakledilmişti. Bunun görüntüleri de uluslararası basına yansımıştı. Şimdi de Rakka'da benzer şekilde uzun süren çatışmaların ardından, DEAŞ unsurlarını aileleriyle birlikte yapılan anlaşma çerçevesinde Deyr ez-Zor'a doğru nakledildiklerini gördük." dedi.
Burada iki temel mesele olduğunu dile getiren Acun şunları kaydetti:
"Birincisi askeri açıdan DEAŞ unsurlarını, PYD'ye bağlı güçlerin yeterli şekilde karşı koyarak, elimine edemediği. Amerika'nın çok yoğun hava bombardımanına rağmen karada PYD'li unsurların yeteri kadar etkili olmadıkları görülüyor. Dolayısıyla Rakka'yı ele geçirebilmek için bir anlaşma yapma mecburiyetinde oldukları görülüyor. İkincisi ise rejime karşı DEAŞ'ı bir şekilde araçsallaştırabilmek. Çünkü Rakka'dan çıkarılan DEAŞ unsurlarının Deyr ez-Zor'a nakledildiğini, burada da rejime bağlı güçlerle bu unsurların çatışırken, PYD'ye bağlı güçlerin güneyden Deyr ez-Zor'a inerek petrol bölgelerini ele geçirmeye çalıştıklarını gördük. Böylece rejimi, DEAŞ ile oyalarken kendileri enerji kaynaklarını bir şekilde ele geçirme çabası içine girdiler. Bunların, Amerika'nın gözetiminde yapıldığının altını çizmek gerekiyor. Dolayısıyla CENTCOM'un yaptığı açıklamayı özellikle bu şekilde yorumlamak gerekiyor. ABD'den izin almadan, PYD'nin kendi inisiyatifiyle böyle bir anlaşmayı yapması zaten mümkün değil. Kaldı ki zaten havadan Amerika, tüm bölgeyi takip ediyor. Konvoylar halinde Rakka'dan çıkacak DEAŞ unsurlarını, Amerika istese çok rahat bir şekilde elimine edebilirdi. Ama Amerika'nın da buna onay verdiği ve bu anlaşmanın parçası olduğunun altını çizmek gerekir."
- "Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bir anlaşma"
Türkiye'nin, bir terör örgütünün, başka bir terör örgütüne karşı araçsallaştırılmasının sıkıntısını haklı bir şekilde ortaya koyduğuna işaret eden Acun, Türkiye'nin Amerika'ya Rakka'da DEAŞ ile mücadelede ortak olma önerisinde bulunduğunu hatırlattı. Amerika'nın bu öneriyi kabul etmeyerek, PYD ile bir hamle yapmayı tercih ettiğine dikkati çeken Acun, bunun sonucunda da PYD unsurlarının karada yetersiz kalması durumunda ABD'nin havadan adeta kenti yok ederek, Rakka'yı ele geçirmeye çalıştığını anlattı.
DEAŞ ile en sonunda PYD'nin anlaşmak zorunda kaldığının altını çizen Acun, "Rakka'dan çıkartılan DEAŞ unsurlarının Deyr ez-Zor'a yerleştikten sonra bu bölgeden de tekrardan çıkarak, kendi kaynak ülkelerine dönme çabasına girecek. Burada birçok Avrupa ülkesi, ABD, Rusya, Orta Asya ülkeleri ve Türkiye'nin de içerisinde olacağı ülkeler bu anlamda tehdit altına girmiş oldu. Türkiye'nin ülke içinde yaptığı kapsamlı operasyonları gözardı etmemek lazım. Çok sayıda Rakka'dan gelmiş DEAŞ unsuru Türkiye'de yakalandı. Bu bağlamda da Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bir anlaşma olmuş oldu." yorumunda bulundu.
- "Soru işaretlerini çoğaltacak bir mahiyete sahip"
Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, terör örgütleri PKK/PYD ve DEAŞ arasında sağlanan anlaşmayla DEAŞ'ın yerli terörist savaşçılarının Rakka'dan tahliye etmesinin Türkiye açısından önemli olduğunu belirtti.
Türkiye'nin, cephede DEAŞ'a karşı en ciddi mücadeleyi veren ülkelerden biri olduğunu vurgulayan Okur, çok ciddi kayıplar verilmesine, ciddi çatışmalar içerisine girilmesine rağmen uluslararası ortamda Türkiye'nin imajını bozmaya yönelik çok büyük bir propaganda yürütüldüğünü ifade etti.
Bir kısım haksız, mesnetsiz iddialarla Türkiye'nin DEAŞ'ı desteklediği yönünde uluslararası propaganda kampanyası yürütüldüğünü dile getiren Okur, şöyle konuştu:
"Şimdi ise sahada, iki örgüt arasında taktiksel düzeyde de olsa bir iletişim ve anlaşmanın olduğunu tescilleyen bir örnekle karşı karşıyayız. Bu durum Türkiye'nin geçmişte uğradığı haksız muamele göz önünde bulundurulduğunda oldukça anlamlı bir manzara olarak karşımıza çıkıyor. DEAŞ'ın bir anda Suriye genelinde yayılması ve ondan sonra da bölgede PKK, YPG'nin egemenlik alanının genişlemesine fırsat doğurması yine çok tartışılmıştı. Bu örgütün başkentini bile sonuna kadar savunmadan anlaşmayla, müzakereyle terk ediyor oluşu tüm bu süreçle ilgili şimdiye kadar yöneltilen soru işaretlerini çoğaltacak bir mahiyete sahip."
Okur, ABD Savunma Bakanlığı'nın bu konuya ilişkin yaptığı açıklamanın anlaşılabilir olmadığını vurguladı.
ABD'nin konuya ilişkin açıklamasına atıfta bulunarak, "Bir taraftan sonuna kadar bu örgütle mücadele edilmesini isterken diğer taraftan anlaşmaların yapılmasını makul görüyorsunuz." ifadesini kullanan Okur, bu anlaşmaların başka hangi boyutlarının olduğunun ve hangi alanları kapsadığının da bilinmesi gerektiğini kaydetti.
Okur, "Örneğin, biz art arda Suriye'nin önemli petrol bölgelerinin hızla Suriye PKK'sının liderliğini yaptığı grupların eline geçtiğini görüyoruz. Dolayısıyla acaba Rakka'dan ibaret bir anlaşma mı, yoksa yine Amerikalıların makul sayacakları başka anlaşmalar da var mı? O zaman bu iş DEAŞ ile mücadele olmaktan çıkıp, Suriye denklemini etkilemek için bir jeopolitik kaldıraca dönüşmeye başlıyor." diye konuştu.
AA
Kaynak: