Prof. Ali Akpınar Konya Milletvekili, ilim adamı Ömer Rıza Doğrul’u ve eserlerini anlattı
Prof. Dr. Ali Akpınar Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’ndeki konferansta Konya Milletvekili ve ilim adamı Ömer Rıza Doğrul’u ve eserlerini anlattı
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin düzenlediği konferansta Prof. Dr. Ali Akpınar, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un damadı ilim adamı Ömer Rıza Doğrul’u anlattı. Ömer Rıza’nın kaleme aldığı Tanrı Buyruğu adlı mealin ilk çıkan ve Türkçeyi en güzel kullanan önemli meallerden sayıldığını anlatan Akpınar, kitapta kullanılan isim tercihinin, dönemin şartlarında daha çok kişiye ulaşabilmek üzere yapıldığını da dile getirdi.
TANRI BUYRUĞU Ö. RIZA DOĞRUL’UN BAŞYAPITIDIR
Tantavi Kültür Merkezi’nde Prof. Dr. Hayri Erten’in sunumuyla yapılan programda Akpınar’ın konuşmalarında öne çıkan konular şöyle:
İstikbal hem köklerde hem köklerdedir. Elbette her dönemin kendine özgü şartlarıyla, eksikleri artıları olacaktır. Önemli olan tarihi, ibret almak için, hayatımıza ışık tutmak için okuyabilmektir. Biz de Ömer Rıza Doğrul’u tanırken de buna gayret edeceğiz. Ömer Rıza’yı bizim tanımamız, 1996'lı yıllarda TDV'nin yayınlamış olduğu muhallef eser İslâm Ansiklopedisine Ömer Rıza Doğrul’un başyapıtı Tanrı Buyruğu isimli tefsirinin tanıtım maddesini yazmakla başladı. Bu mesele Ömer Rıza’yı yakından tanımamıza vesile oldu.
ASLEN BURDURLU, MISIRDA DOĞDU, KONYA MİLLETVEKİLİDİR
Ömer Rıza 1893 Mısır doğumludur ve aslında Burdurlu bir aileye mensuptur.. 1911'de Ezher'den mezun oluyor ve genç yaşta Kahire de yayınlanan E’s-Siyase ve E’ş-Şab gazetelerinde yazılar yazmış. 1915'te İstanbul'da gazeteciliğe başlamış Tasfir-i Efkar, Tevhid-i Efkar Sebilüreşâd ve Vakit gazetelerinde yazmış. 1925'te Vakit gazetesinde yayınlanan Türkiye-Mısır ilişkileri hakkındaki yazılarından dolayı İstiklâl mahkemesinde tutuklanmış, bir müddet sonra da serbest bırakılmış. 1940'da Eşref Edip, İsmail Hakkı İzmirli ve Kâmil Miras ile birlikte çıkarmaya başladıkları İslam Türk Ansiklopedisi ve mecmuasında çok sayıda madde ve makale yazmıştır. 1940-50 arasında Cumhuriyet gazetesinde günlük siyasi yazılar yazmış, İstanbul radyosu için konuşma metinleri hazırlamış. 1947-48 yıllarında Selamet mecmuasını Konya'da haftalık olarak çıkarmış. Ömür yolculuğu 1952'de İstanbul'da sonlanıyor. Mezarı Edirnekapı şehitliğindedir.
İSLÂM KONFERANSINA KATILDI
14 Mayıs 1950'de Demokrat Parti Konya milletvekili seçildi ve Dış İşleri Encümeninde görev aldı. Çok önemsediği İslam ülkeleri ile kurulan ilişkilere de bu dönemde öncülük etmiştir. 1951'de Karaçi’de toplanan Dünya İslâm Konferansı 'na katılan Türk heyetine başkanlık etmiş. Türk Pakistan Kültür Cemiyetine başkan seçilmiştir.
Ömer Rıza bir Osmanlı ve Cumhuriyet Aydınıdır. Osmanlı'da neşv-ü neva bulmuş ama Cumhuriyeti de yaşamış, görmüş ve aktif olarak hayatın pek çok alanında hizmet etmiş bir şahsiyettir.
O DÖNEMİN ŞARTLARINA BAKMAK LÂZIM
O dönemle ilgili bir tespitimi paylaşmak istiyorum… Bu insanlar birbirinin devamı ama farklı kulvarlarda kuruluş ve ilerleme aşaması geçiren bir sosyal ve siyasal yapı da yaşamışlar. Bir kere şunu söyleyelim; Osmanlı'nın tekne kazıntısı dediğimiz Kaht-ı rical döneminin aydınlarına bakıyorsunuz, zül cenâhayn, yani hem şer’i ilimlerde hem sosyal hatta müspet ilimlerde mahirler. Ömer Rıza Doğrul Arapça’dan çok rahat tercümeler yapabilecek bir seviyede dil bilgisine sahip ve Osmanlı aydınlarının geneli Fransızca bilirken onların aksine farklı olarak İngilizce’den de tercüme yapabilecek seviyededir. Eserlerinin bir kısmını Osmanlı Türkçesi ile vermiş, harf inkılabından sonra da Latin harfleri ile Türkçe olarak yazmış. Yani iki yazı ve kültürü de kendi şahsında mecz etmiş bir şahıstır.
O DÖNEMDE AYDINLARIN GEL-GİTLERİ VAR
O dönemin aydınlarını değerlendirirken Abdülhamit Han'ın azil fetvasını yazan Elmalı’mızdan, Abdülhamithan karşıtı Saidi Nursi'imizden, Mehmet Akif'imizden ve benzeri pek çok aydınımızdan da yola çıkarak şunu söyleyebiliriz; hâkikaten zihinlerin karışık olduğu bir aydın tipi. Bir taraftan İttihat ve Terakki, Panislamizm ya da ümmet- milliyetçilik akımları arasında, daha sonraki dönemlerde de Bolşeviklik, sosyalizm, komünizm akımları arasında gitgeller yaşayan bir Aydın tipi ile karşı karşıyayız O dönem için değerlendirirken cetvel kalem çizmek, silmek son derece yanlıştır.
ÖMER RIZA VELUT BİR İLİM ADAMI
Ömer Rıza Doğrul, Mehmet Akif'in baş damadıdır. Onun Cemile isimli kızıyla evlenmiştir. Soy ağacına bakarak, neslini devam ettirenlerle görüşüp daha yeni ve farklı bilgiler edinmek mümkündür. Bırakmış olduğu kültürel miras ne durumda bunu öğrenmek gerek.
Hazreti Nuh ve oğullarını zihnimizde tutarsak; ebeveynlerine güç yetiremeyen şeytanın zürriyetlerinden intikam alması diyorum. Bu durum pek çok şahsiyetimizde vardır. Çocukların da, torunlarında ilginç savrulmalar yaşandığını görüyoruz.
Ömer Rıza çok velut bir ilim adamı olarak karşımızda duruyor. Tanrı Buyruğu 1934'te ilk basımını yapmıştır. İlginç bir şey var; Muhammed Esad’ın Kur'an Mesajı biliyorsunuz 2000'li yıllarda promosyon olarak yüz binlerce insanımızın evine girdi. Kur'an Mesajı 2000'li yıllarda bu yana şöhret buldu ama artısıyla ile eksiyle ondan 50 yıl önce Türkiye'de Ömer Rıza Doğrul’un hemen hemen aynı özelliklerde ve güzellikte Tanrı Buyruğu var. Biz de yerliye iltifat pek olmaz herhalde bundadır. Tanrı Buyruğu dört kere basılabilmiş. Bana göre çok ortak noktalar var sistematik olarak. Ayetin tefsirlerini aşağıda dipnotlarla, kullandığı kaynaklarla vermiş. İngilizce, Arapça kaynakları kullanmış.
HAKKI OLAN ŞÖHRETİ BULAMAMIŞ
Ömer Rıza bir takım bir haklı ya da haksız ithamlarla çizilmiş ve şöhret bulmamış. Bir de böyle nostalji mi oluyor yoksa romantik mi ne; Yahudi kökenli bir ilim adamının yazdığı eserdir diye kabul görmek; şöhret bulmak için bir süre başka yerlerde başka kulvarlar da dolaşmak mı gerekli? Bazen menkıbe anlatırken de böyle şahsiyetleri anlatırız; şu kadar çalmış, çırpmış sonra bir dönüş yapmış, şuralara gelmiş diyoruz. Oralara gelmek için illa çalıp çıkmak mı lazım? Yanlış yerlerde, yanlış kulvarlarda dolaşmak mı lazım? Değil tabii ki ama böyle de bir sıkıntımız var. Tanrı Buyruğu bu anlamda önemli bir eserdir.
Selamet dergisi 1947'den itibaren Konya'da çıkardığı bir mecmuadır. O günün şartlarında İslâmi muhtevalı bir dergi çıkarıyorsunuz. Onun zorluğu, tartışılan konuları da ele alması açısından önemlidir. Hıristiyanlık Âleminde Tevhid Akidesi, Misyonerlik, Misyonerliğin Yeni Şekli, , Klarkalizm/Ruhbanlık, İngiltere’de Edyân Kongresi, , Din-i İslam’ın Beyne’l-Edyân Mevkiî, İnkılabât-ı Hâzıra Karşısında İslâm Âlemi, Türk, Arap, Kürt, İslamiyet’in Ruhânî Dili, Müslümanlık Tab-ı Beşeri Nasıl Terbiye Eder ve İçki İle Mücadele Asrın En Büyük İçtimaî Hareketidir gibi konularda makaleler yazmış. Fakat bu makaleyi yazan insan içki içerek tefsir yazmakla itham edilmiştir. Bir taraftan “İçki ile mücadele asrın en büyük içtimai hareketi” diye makale yazacak; insanları, toplumu uyaracaksınız. Öbür taraftan kendin içki gibi müptelası olacaksın. Bu iddia pek oturmuyor. Ama ben Ebu Mihcen'i de biliyorum, Kadisiye’de içerek savaşan bir sahabedir.
TANRI’YI ALLAH KELİMESİNE KARŞILIK KULLANMAMIŞ
Biraz da Tanrı Buyruğu üzerinde durmak istiyorum. Üç baskısı orijinal olarak yapılmış. Daha sonra 1980'de Ahmet Muhtar Büyükçınar hocamız tarafından bazı yerleri çıkarılarak, bazı yerleri tashih edilerek yeniden basıldı. Fakat eserin orijinali üzerinde oynandığı, bazı tahrifatlar yapıldığı yönünde de eleştiriler aldı. Bu noktada Tanrı Buyruğu ismine dikkat çekmek istiyorum. Tam ismi “Tanrı Buyruğu Kur'an-ı Kerim Tercüme ve Tefsiri” şeklindedir. Eseri incelediğimizde Ömer Rıza'nın şahsiyeti fikriyatı kişiliği ilgili bütüncül bir bakış açısını, Kur'an üzerindeki bu çalışmasında çok net bir şekilde görüyoruz. Rıza Doğrul Tanrı kelimesine Allah kelimesinin karşılığı olarak bakmaz, bunu tefsirinde kendisi söyler; hiçbir kelimenin Allah kelimesinin karşılığı olamayacağını yazar. Tanrı kelimesinin de bunun karşılamayacağını söyler ama özellikle niye Tanrı demiştir; burada atladığımız bir husus var. Buyruğu niye kullanmıştır? Tıpkı Elmalı’nın “Hak dini vurgusu” gibi orada çok ince ve ilginç bir ayrıntı var. Elmalı’ya şu veya bu şekilde o yazdırıldı ama o dönem içinde Mehmet Akif'in de Kur'an meali meclise vermeyişindeki endişesi Türkçe ibadet konusu, Türk insanına Türk dilinde, bir dinin inşa çabaları gayreti vardı, bu lafta da kalmamıştı. 17-18 sene Ezan-ı Muhammediye Türkçe “Tanrı Uludur” diye okutulmuştu. Tabii ki başarılı olmayacağı anlaşılınca Türkçe ibadeti uygulamasından vazgeçildi. Böyle bir dönemde Elmalı Kur'an dili vurgusuyla o tefsiri, hem de meclisten aldığı destekle çıkarırken o aslında bir meydan okuyuştur. Zaten Elmalı girişte kendisi açıkça söyler “Türkçe Kur'an mı olur be hey şaşkın” diye mukaddimesinde.
TANRI BUYRUĞU ALANINDA İLKLERDENDİR
Dinin sosyal hayattan soyutlandırılması isteniyor yani ya vicdanlarda hapsedilmiş bir din ya da kişiden bireysel ifade hayatında namazında orucunda inhisar edilmiş bir din anlayışı dayatılıyor topluma. Böyle bir dönemde Ömer Rıza'nın eserine Tanrı Buyruğu ifadesini isim olarak vermesi çok anlamlıdır. Çünkü buyruk; hüküm, ferman demektir. Yani Araf suresinde ki “Yaratma da onundur, buyruk da onundur. Ferman da onundur, yaratma da, yönetim de onundur” mesajını veriyor. Tanrı kelimesini kullanması da, eserinin pek çok kesime ulaşmasının açılımıdır. Asla Allah kelimesi yerine Tanrı kelimesini koyma gibi bir derdi yok. Değişik ve pek çok kesime ulaşma isteği var. Sosyal ve siyasal hayatta, hatta hayatın bütün alanlarında söz söyleme yetkisinin olduğu vurgusunu yapmak için böyle ismi tercih etmiştir. Meal olarak Tanrı Buyruğu, ilk çıkan ve Türkçeyi en güzel kullanan en önemli meallerimizden sayılmıştır. Batı sistematiğine uygun olarak da ayet-i, meal ve dipnot şeklinde meal tefsir etmiş, konusunda da ilklerden sayılmaktadır.
BÜTÜN KAYNAKLARI DEĞERLENDİRMİŞ
Genel olarak söylemek gerekirse Arapça, İngilizce; ulaşabildiği doğu, batı kaynaklarını kullanmaktan çekinmemiştir. Ancak yeri gelince Kur'an'ın ruhuna ters düştükleri yerlerde onları reddeder, eleştirir. Yani olduğu gibi almamış ama ondan büyük ölçüde istifade etmiştir. Surelerin girişinde de konu ile ilgili okuyucuyu sureye hazırlayıcı çok özlü malumatlar verir. Sureleri konularına göre tasnif etmiştir. Konu başlıkları içerisinde sureyi ele alır ve ihtiyaç duyduğu yerlerde ayetlerin tefsirini dipnotlarda verir. Bazen o dip notlarda verdiği tefsirlerin sayfalarca sürdüğünü görürüz. Bilimsel açıklamalara da yer verir.
HİKMET YİTİĞİMİZDİR, BULDUĞUMUZDA ALIRIZ
Mutezileye, akılcı yaklaşım ekolü dev diyebiliriz. Yazdığı dönemi göz önünde bulundurursak daha çok akılcılığın ön planda olduğu bir dönemde pek çok yorumlarında akılcılığı, metot olarak kullanmıştır. Akılcı metodu aslında bizim suni âlimlerimiz de kullanmışlardır. Zaten aklı olmayanın dini olmaz; mükellef olabilmenin olmazsa olmaz şartıdır akıl. Burada ince bir ayırım var, onu mezhebileştirmek ayrı bir şeydir. Ama akılcı bir metodu hemen mutezile olarak görmek benim kanaatime göre doğru değildir. Önemli olan, hikmet yitiğimizdir, bulduğumuz yerde alırız.
Kaldı ki mezheplerin oluşumundan önce imamı Azam 80/150 yılları arasında yaşamış. Ondan önceki döneme baktığımız zaman Sahabi, Tabiin ve Tebe-i Tabiin kuşaklarını Hanefi, Şafi Maliki, Hanbeli diye bir mezhebe sığdırmamız mümkün değil.
DORUL, AKİF’İN ÖVGÜSÜNE MAZHAR OLMUŞTUR
Ömer Rıza damadı olduğu Mehmet Akif ile hem Mısır'da uzun süre beraber kalmış hem onu ölümüne kadar takip etmiş. “Geleceğin büyük muharriri, o benden güzel yazıyor. O feyyaz kalemi daha pek çok eşsiz eserler vücuda getirecektir” şeklinde Mehmet Akif'in beyanları var.
ELEŞTİRİLERİN SEBEPLERİ ÇOK
Meal yayınlandıktan sonra Ömer Rıza'nın masonluğu gündeme getirilmiş. Bu noktada da dönemin önemli bir profesörü olan Raif Ogan, Ömer Rıza’yı “Fikirlerini kalemine söyletecek kudrette bir yazar” diye tanımlar ve ‘Tanrı Buyruğu’ adlı çalışmasını ‘Mason kitabı’ olarak nitelendirmenin doğru olmayacağını ve çalışmanın tamamen Mason tesirinden uzak olduğunu savunur. Hasan Basri Çantay'ın da çok ilginç bir tespiti var. “Ömer Rıza Doğrul Bey’in “Tanrı Buyruğu’ adlı eseri, şekli, tertibi ve tanzimi itibariyle güzeldir. Fakat gerek ayetlerin meâllerinde, gerek bu meâllerin notlarında sayılamayacak derecede hatalar, hatta bazı tahrifler vardır. O eserin Lâhor’daki Ahmediyye=Kadıyân mezhebi reisi Mevlânâ Mehmed Ali’nin İngiliz diliyle yazdığı ve o cemiyetin ‘İnşâa-i İslâm Encümeni’nin bastırdığı tefsirli Kur’ân tercümesinin bir kopyası olduğuna dair merhum Hamdi Akseki Bey’in vaktiyle bize gönderdiği mektup elimizde mahfuzdur” demiştir.
Ömer Rıza’ya yöneltilen eleştirlerin farklı sebepleri var. Onun politikaya atılmış olması ,basın yayın işleriyle uğraşmasını, mason olup olmadığı konusundaki tartışmaları, eserlerinde Doğu ve Batı kaynaklarından yararlanmış olması ve geleneksel söyleme aykırı olarak kimi akılcı yaklaşımlarda bulunması nı sebeplerden sayabiliriz.