Ümit Savaş Taşkesen
Resimlerle düşünmek
Otizm hakkındaki genel bilgimiz ne durumda? Aklınıza gelen ilk şey ne? Çevrenizde otizmli birey yoksa otizm denilince aklınızda oluşan imge muhtemelen “Yağmur Adam” filmidir. 2018 yılı içinde otizm temalı iki Türk yapımı film izledim. Farkındalık çalışmaları dolayısıyla 2 Nisan ve Mavi rengini de otizmle ilişkilendirebiliriz. Üniversitede öğrencilere sorduğumda ise Çukur dizisindeki Aliço karakteri ile otizmi tanımlıyorlardı.
Ben, Özel Eğitim doktora eğitimim sırasında tanıştım Temple Grandin ile. Özel Eğitim alanına giren konulara ilişkin filmlerle ilgili bir araştırma yaparken Temple Grandin’in filmi ve kitabı dikkatimi çekmişti. Önce filmini izledim, sonra kitabını okudum.
Belki on kez izlediğim bir film
Edebiyat uyarlamalarının filme aktarımı bazen çok başarılıdır bazen hayal kırıklığıdır. “Keşke zaman kaybı bu filmi izlemeseydim”, “film, kitabı aşmış” dediğimiz kitap ve filmler vardır. Temple Grandin filmi ve kitabı birbirini dengeleyen, tamamlayan, biri diğerini okutan ya da izleten nitelikte.
Belki on kez izlediğim, beni hüzne boğan, çarpıcı, güldüren, insan beyni, hayat, takıntılar, duygular, başka insanların duyguları, dokunmak, sarılmak vb. konular hakkında düşündüren ilgi çekici bir film. Düşünme becerileri eğitimi çalışmalarımda ilkokul öğrencileri ile izleyip, hayata bakış açıları, düşünmek, farklı olmak, zorluklar karşısında pes etmemek vs. üzerine de birlikte konuşabildiğimiz bir film Temple Grandin. Piyasaya yönelik, gişe için yapılmış filmlerden birisi değil. Kalitesi, çarpıcılığı ve farklılığı nedeniyle çok tutulup viral reklam gibi izlenmeye, gittikçe popülerleşmeye devam ediyor.
Otistik bir çocuğun iç dünyasından sesleniyor
Film, alan uzmanlarınca çok iyi bilinen ancak alan dışı, edebi okuyucular açısından fazla bilinmeyen bir kitaptan uyarlama: Resimlerle Düşünmek: Otizmin İçeriden Anlatımı. Yazarı ise Temple Grandin.
Otizm, Leo Kanner tarafından ilk tanısının yapıldığı 1944 yılından 1986 yılına kadar yapılan tedavi araştırmalarında iç dünyada ne olduğu bilinmeden dışarıdan müdahalelerle anlaşılmaya, tedavi edilmeye çalışılan bir tür nörogelişimsel rahatsızlıktı. İlk olarak çocukluk çağı şizofrenisi olarak şizofreninin bir alt dalı gibi ele alındı. Konuşmayan, devamlı sallanan, bağıran, ulaşılmaz, insan temasından kopmuş çocuklar. O zamana dek otistik özellikler taşıyan bireylerin bir iç dünyası olmadığı, olsa bile sonsuza dek ulaşıma ve ifadeye kapalı kalacağı kırk yılı aşkın yapılan çalışmalarla tıbbi bir dogmaya dönüşmüştü. Dışa kapalı bir dünyanın içinde neler oluyor bilinmiyordu çünkü bu çocukların kelimeleri yoktu.
Grandin, daha önce hiçbir sesin duyulmadığı, varlığı bile kabul edilmeyen otistik bir çocuğun iç dünyasından seslendi ve otistik olmanın ne anlama geldiği konusunda daha geniş bir anlayış sağladı. Film bize bunun hikayesini anlatıyor.
Annenin çocuğuna ulaşma hikayesini de izliyoruz
Kitap ve film boyunca, ama özellikle kitabın sayfaları arasında gezinirken Temple’ın çocukluğunu, tahammül edemediği koku, ses ve dokunma duyularını, nasıl ağladığını ya da başkalarıyla iletişimi keserek durmadan sallandığını, dikkatini esrarlı bir yoğunlaşmayla saatler boyu kum tanelerine veya parmağındaki kıvrımlara verişini, yarım yamalak konuşma becerisi kazanmasını, kendisini tanıması ve başkalarıyla iletişime geçme çabalarını, annesinin durmak bilmeyen, pes etmeyen iradesi ile otistik yalnızlığın o kapalı, kalın kabuğunu çatlatma ve çocuğuna ulaşma hikayesini izliyor, okuyoruz.
Farklı(!) çocuklarla iletişim kurma çabaları ve onların alayları, başarısızlıkları, sarılma ve sevilme arzusuna rağmen korkusundan dolayı annesine dahi sarılıp kucaklayamayan, hasretini çektiği bu sarılma duygusunu kontrollü bir şekilde hissedebileceği bir makinayı tasarlama hikayesinde ellerime baktığımı ve zihnimden çocuklarıma sarılma anlarımın geçtiğini hatırlıyorum.
Önce filmini izleyin, sonra kitabını okuyun
Film birçok yan okumaya elveriyor. Bir annenin pes etmeyen mücadelesi, çaresizliği, ilham verici bir fen öğretmeninin Temple’ın saplantıları için sarfettiği "Temple, bunun bir kapı olduğunu düşün. Senin için tamamen yeni bir dünyaya açılacak bir kapı..." sözüyle, karşılaştığı sorunlar karşısında yılmak bir yana, yeni bir dünyayı keşif heyecanıyla saplantılarının üstüne gitmesini sağlayıp bilimsel bir alana kanalize etmesiyle halen, Colarado Devlet Üniversitesi Hayvan Bilimleri bölümünde Profesör olma hikayesi olarak da izlenebilir.
Bana kalırsa Temple Grandin’in önce filmini izleyin, sonra Resimlerle Düşünmek kitabını okuyun derim. Kitapta, kelimelerle düşünenlerle resimlerle düşünenler arasındaki farklar üzerine çok şey bulacak, çarpıcı bakış açılarıyla karşılaşacaksınız. Kitap müstakil olarak yazılmayı hak edecek nitelikte ve yazma kaygısını şu şekilde açıklamış Grandin: “Düşüncelerimin benimle birlikte ölmesini istemiyorum, bir şeyler yazmak istiyorum… hayatımın bir anlamı olduğunu bilmek istiyorum. Varoluşumun özünde yer alan şeyler hakkında konuşuyorum.”