RÖPORTAJ - "Yemen, Suud-İran bilek güreşine kurban gitti"
Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara:- "Yemen, Suud-İran bilek güreşine kurban gitti. Sadece Suudi Arabistan ve İran değil. Buna BAE'nin Güney Yemen üzerindeki siyasi emellerini de ekleyebiliriz ki, bu emeller yer yer Suudi rejimini bile rahatsız edecek boyutla
İSTANBUL (AA) - GÜLSÜM İNCEKAYA - İstanbul Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara, Yemen'in, Suudi Arabistan ile İran'ın bilek güreşine kurban gittiğini belirterek, "Bu ülkeler, Yemen'de İran'a karşı verdikleri savaşı zaferle bitirmek istiyorlar. Bunu da henüz başaramadıkları için savaş devam ediyor. İran ise kazanımlarını kalıcı hale getirmek istiyor. Halen savaşın bir galibi yok ve yakın vadede de olmayacak. Ne BAE-Suud önderliğindeki Arap Koalisyonu kazanacak ne de İran." dedi.
Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara, 2015 yılının başından beri Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap Koalisyonu tarafından desteklenen Yemen Ulusal Ordusu ile İran'ın silah yardımı ve askeri eğitim sağladığı Husiler arasında devam eden Yemen iç savaşıyla ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Büyükkara'ya yöneltiler sorular ve yanıtları şöyle:
Soru: Eşitsiz temsil ve kaynaklara erişimde adaletsizlik mi Yemen'i bu şiddet sarmalına soktu, Yemen'deki istikrarsızlığın sebebi ne?
Büyükkara: Bilindiği gibi Yemen, Arap Yarımadası'nın en fakir ülkesi. Bu, çok önemli jeostratejik konumuna rağmen mevcut bir gerçeklik. Yemen'in yumuşak karnı. Bu durum Osmanlı sonrası dönemde ve özellikle petrol çağının başlamasıyla birlikte Yemen'i çok kırılgan hale getirdi. Zengin Körfez ülkelerinde çoğu kaçak olarak bulunan milyonlarca Yemenli işçi bu kırılganlığın bir boyutudur. Bu işçiler Yemen-Körfez ilişkilerinde sürekli topun ağzında olmuşlardır. Bir de tabii ki Yemen'in muhtaç olduğu dış yardımlar. Yardımların büyük kısmı Suudi Arabistan'dan geliyordu ve kuşkusuz karşılıksız değildi. Ülke siyasetine yön veren bağışlardı bunlar.
Yemen'in eski diktatörü Ali Abdullah Salih bu konjonktürü ve dengeleri başarıyla yöneterek 30 yılı aşkın bir süre iktidarda kalmıştı. Bu süreçte ülkenin güney-kuzey bölünmüşlüğü siyasi olarak sona ermiş olsa da sahip olduğu görece ekonomik avantajları bölüşmek istemeyen güneyin ayrılıkçı tavrı devam etti. Öte yandan başta Sa'de vilayeti olmak üzere ülkenin kuzeyinin sosyo-ekonomik ve kültürel anlamda geri kalması ve bu bölgenin Yemen nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşturan Zeydi Müslümanların kadim vatanı olması ciddi sorunların kaynağını oluşturdu.
Eşitsiz politik temsil ve kaynaklara erişimdeki adaletsizliğin yanı sıra Suudi destekli olarak özellikle kuzeye yerleşmeye çalışan Selefilik de mevcut sorunların daha da müzminleşmesine yol açmıştır. Bugünkü iç savaşın başlangıcı olan 2004'teki Husi kalkışması böyle bir siyasal ortamda neşet etti. Zeydiliği dışlayan bir dini zeminde boy gösteren Selefiliğin kurumlaşma çabaları ve Suudi desteğiyle ayakta kalan Salih rejiminin adaletsiz ve haksız yönetimi, mevcut kaosun ilk sebepleridir.
- ''Yemen İran'ın en somut başarısıdır''
Soru: İran'ın, Husi milisleri destekleyerek Yemen'i kontrol etmeye çalıştığı hep ileri sürüldü. Bu doğru mu? İran, Yemen'de ne istiyor?
Büyükkara: Doğrudur. İran, Husi hareketini başarıyla kontrol etti. İran için Yemen, Hizbullah üzerinden Lübnan’da elde ettiği büyük nüfuzdan sonra en somut başarıdır. Hem de kendi mezheplerinden olmayan geniş bir kitleyi manipüle etmesiyle anılacak bir başarıdır. Her ne kadar Şiilik ortak zeminini paylaşsalar da Zeydilik, İran’ın resmi mezhebi olan İsnaaşeriyye’den farklı bir mezhebi yapıdır. Ancak İran, ciddi maliyetteki kaynaklarla yürüttüğü 30 yıllık yatırımın meyvesini Husi hareketini yanına çekerek elde etmiştir. Neticede, Zeydi bir bilinçle ve haklı gerekçelerle başlatılmış olan bir hareket, konjonktürel şartların da müsait hale gelmesiyle ve İran’ın çok önceden yaptığı kültürel yatırımın da etkisiyle ister istemez İran kontrolüne girmiştir. Yemen’in Asya-Afrika arasını tutan jeostratejik mevkisinden istifade etme hedefinin yanı sıra Suudi Arabistan’ı güneyden kuşatacak bir hattı kurması İran için altın değerindeki kazanımlardır.
Soru: Sizce Yemen Suud-İran bilek güreşine kurban mı gitti?
Büyükkara: Evet, görünen köy kılavuz istemez. Yemen, Suud-İran bilek güreşine kurban gitti. Sadece Suudi Arabistan ile İran değil, buna BAE’nin Güney Yemen üzerindeki siyasi emellerini de ekleyebiliriz ki bu emeller yer yer Suudi rejimini bile rahatsız edecek boyutlarda aksiyona dökülebilmektedir. Güneyin Yemen’den ayrılması yönünde kendini belli eden BAE siyasetini Suudiler kabul etmeyecektir.
Soru: Yemen stratejik olarak petrol ihracatçısı Suudi Arabistan ve müttefiki ABD için oldukça önemli. Aynı şekilde Körfez ülkeleri için de. Yemen'de savaşın bitmesi, istikrarın sağlanması için bu ülkeler neden somut bir adım atmıyor?
Büyükkara: Bu ülkeler Yemen’de İran’a karşı verdikleri savaşı zaferle bitirmek istiyorlar. Bunu da henüz başaramadıkları için savaş devam ediyor. İran ise kazanımlarını kalıcı hale getirmek istiyor. Halen savaşın bir galibi yok ve yakın vadede de olmayacak. Ne BAE-Suud önderliğindeki Arap Koalisyonu kazanacak ne de İran. Olan Yemen’e ve halkına olacak. Ama Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın iktidardaki konumunu kaybetmesi ya da İran’ın ABD ambargosuyla ve diğer iç-dış nedenlerle iyice bunalması savaşın sonunu çabuklaştırır.
- ''Suriye sorunu çözüme kavuşursa Yemen için de umutlar artabilir''
Soru: Birleşmiş Milletler’in (BM) gözetimi altında oluşturulacak bir mekanizma ile Yemen'de barışçıl ve meşru bir iktidar kurmak mümkün mü?
Büyükkara: Tek başına BM’nin Yemen’de yapacak çok bir şeyi yok. Suriye’de bugün BM inisiyatifleri niçin etkisiz kalmışsa, Yemen’de de benzer nedenlerle böyle bir çözüm imkanı şimdilik gözükmüyor.
Soru: Peki, Yemen'de nihai çözüm yolu yok mu?
Büyükkara: Şöyle bir değerlendirme yapabiliriz: Öncelikle söylediğim gibi Suud ve İran rejimlerinin bu savaşta yenişemeyeceklerini anlamaları gerekiyor. Onları bu idrake ulaştıracak olan şey ise kendi iç ve dış siyasi dinamikleri. İkincisi, Suriye iç savaşının bitirilmesi. İki ülkede olup bitenin birbiriyle doğrudan alakası görünmese bile yüksek maliyetli ve uzun süren bir çatışma olarak Suriye’de çözüme varılması, Yemen’de de aynı şeyin gerçekleşmesi yönünde hayli büyük bir irade yaratacaktır. Fakat bu noktaya şimdilik uzağız.
Üçüncü olarak ise ABD’de Trump yönetiminin Orta Doğu'daki Suud-İran karşıtlığı üzerinden ürettiği 'sıkı müttefik-beter düşman' politikasının terkine veya revizyonuna umut bağlanabilir. Cumhuriyetçilerin son seçimde Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu kaybetmesiyle beraber Demokratların dış politikada tekrar manevra alanına sahip olacakları ve öteden beri eleştirdikleri Suriye ve Yemen politikalarında değişimi zorlayacakları öngörülebilir.
Bunun neticesinde Suud’un ve BAE’nin savaşın bitirilmesine ikna edilmesi ve Aden’deki ulusal Yemen hükümetine destekle birlikte Husilerin ve Güney ayrılıkçılarının gücüne tekabül edecek bir siyasi ve askeri otoritenin ortaya çıkartılması, tarafları ateşkese zorlayacak bir fiili durumu meydana getirecektir. Meşruiyeti onaylı ve otoritesi güçlendirilmiş bir devlet, Yemen’in diğer bir sorunu olan El-Kaide/DEAŞ meselesini de halledebilecek bir kuvvet olarak belirecektir. Tüm bunlar genel barış yönünde uluslararası inisiyatiflere daha rahat alan açacak ve arabulucuları yüreklendirecektir.
Soru: Yemen'de hem uluslararası hem de yerel aktörler tarafından savaş suçu işleniyor. Bunların yargılanması için uluslararası mahkemeler neden sessiz?
Büyükkara: Sıcak savaş devam ederken uluslararası mahkemelerin iş görmesi çok görülen bir şey değil. Ancak ateşkes sağlanır ve siyasi dengeler oturmaya başlarsa -yine o zamanın siyasi konjonktürüne bağlı şekilde- uluslararası hukuk yavaş da olsa devreye girebilir.
- "Şartlar oluştuğunda Türkiye Yemen'de istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmak isteyecektir"
Soru: Türkiye sizce Yemen sorununu doğru okudu mu?
Büyükkara: Suriye ve Irak'taki meselelerle boğuşan bir Türkiye haliyle Yemen'le yeteri kadar ilgilenemedi. Türkiye'nin, uzaktaki bir coğrafya olmasına rağmen Yemen’le tarihi siyasi ve kültürel bağları mevcut. Şartlar oluştuğunda tabii ki Türkiye Yemen'de istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmak isteyecektir.
Türkiye'de resmi rakamlara göre 12 bin kadar Yemenli mülteci bulunuyor ve bunlardan 10 bin kadarı İstanbul’da yaşıyor. Hiç küçük olmayan rakamlar bunlar. Nobel barış ödüllü Tawakkol Karman'da bunlar arasında mesela. Tek başına bu durum bile Türkiye’nin Yemen meselesine ilgisini gösterir. Türkiye’deki Yemenliler daha çok Islah Partisi çevresiyle irtibatlı kesimlerden oluşuyor. Islah Partisi Yemen’in İhvanı olarak temayüz eder. Gördüğüm kadarıyla bu kesimde -tabii ki haklı gerekçelerle- büyük bir Husi düşmanlığı söz konusu. Bu durum bazen yanlış değerlendirmelere de sebebiyet veriyor. Husi sorunu yakın vadede ortadan kalkabilecek bir mesele değil. Demek istediğim, Husilerin olmadığı bir Yemen gerçekliği artık yok.
Soru: Türkiye-Suriye konusunda üstlendiği uluslararası aktör rolünü Yemen sorununda da gösterebilir mi?
Büyükkara: Türkiye'nin Yemen'le temaslarında ise Islah unsurunun etkili olduğunu görüyorum. İnsani yardımlar bile bu yoldan ulaştırıldı, ulaştırılıyor. Bu tavır, Türkiye'nin 2011 sonrasında Arap dünyasıyla geliştirdiği politikalara uygun. Fakat artık Husi unsurunun da dikkate alınması, temasların kurulması gerekmekte. Sıcak savaşın bitmesi ve Yemen'de mezhebi barışın eskiden olduğu gibi tesisi noktasında bütün taraflarla ilişkiler geliştirilmeli.
Husilerin mezheplerini dahi değiştirerek tümüyle "İranlı oldukları" yönünde genellikle Islah çevrelerinden gelen iddialara, Yemen'i yakından izlemeye çalışan biri olarak hiçbir zaman ikna olmadım. Yeni Yemen'de tesisini ümit ettiğimiz adaletli ve eşitlikçi bir siyasal ortamda Sünniler yanında Zeydiler de hak ettikleri ölçüde boy göstermeliler. Zeydi azınlık, Husi hareketi üzerinden İran'a yaklaştırıldı. Bu hiç doğal değildi. Bunun geriye çevrilmesi mümkün ve bu konuda da Türkiye epey bir şey yapabilir.
Kaynak: