Rum kızı Melinda ile Cideli Sıtkı

Rum kızı Melinda ile Cideli Sıtkı

İsmail Detseli 19. yüzyılın sonunda yaşanan bir aşk hikayesini sizlerle paylaştı.

Tarihler 1870 yılların sonlarına doğruymuş. Unkapanı’ndan Şişhane’ye çıkan sırtlarda denize nazır bir şato varmış. Bu şatonun içersinde oldukça sakin ve onurlu bir Rum aile yaşarmış. Bu aile zamanın zengin ailelerinden, İstanbul’un en ileri gelen tüccarlarında Eminönü Yemiş Çarşısı’nda sevilen, saygın bir yağ-sabun zeytin tüccarı işadamı Kostas Efendi imiş. Hanımı ise Madam Serkis… Evin bir oğlu var ki ismi Yanniki bir de kızı dünyalar güzeli Matmezel Melinda. Oğlan Fransız mektebinde tahsil görmüş, dünya güzeli Melinda ise başka bir kolejde okumuş, mezun olmuş. Anası babası ve abisi çok seviyorlar onu, ve bir dediğini iki etmiyorlarmış. Yalnız Matmazel Melinda’nın aşırı bir Türk dostluğu varmış, o bir Türk aşığı imiş. Ailesi sadece bundan rahatsızmış. Sabah akşam Haliç’e giren çıkan Türk gemilerindeki o fesli, püsküllü, görkemli yağız Türk leventlerine bakmayı ve yalnız kaldıkça onlara el sallayarak selam vermeyi günlerce saatlerce bir adet haline getirmiş.

 

Bu günler böyle devam ederken gemilerden bir yakışıklı Osmanlı levendi bu kızın işaretlerine aynı sevgi işareti ile karşılık verir. Geminin ön direğindeki yağız leventten işareti alan Matmazel Melinda’nın bir anda dünyası değişir, adeta kendinden geçer. O gece sabahlara kadar uyuyamaz ve hülyaya dalar. Acaba bu genç Levent’in ismi neydi? Acaba nereli idi? Sabahlara kadar uykusuz kalır, ama bunların cevabını da bulmak da çok zaman alacaktır. Düşünür belki de hayali hiç gerçekleşmeyecek. Belki de bu sevinç, yarın hüsrana dönecek. Yok yok bunu hiç düşünmek bile istemez ve artık her sabah erkenden evlerinin denize bakan penceresine çıkıp Galata Köprüsü’nden Kasımpaşa Donanma binasından erzak almaya gelmekte olan yük motorunu gözetlemeye başlar. Ve motor Haliçe açılmaya başladı mı camdan balkona çıkar, sanki denize düşecekmişçesine Haliçe bakmaktadır.

Bunun da karşılığını tabiî ki almakta gecikmiyor, her bakışın mükafatı vardır, çünkü yine o levent diğer arkadaşları ile beraber Haliç’teki bir depodan erzak alıp Sarayburnu’na götürmektedir.

 

Bu böyle her gün devam eder. Artık güzel Melinda bu motordaki gençten gördüğü işaret ve ilgiye daha fazla kayıtsız kalamaz. Evleri ona göre, ne de olsa denize uzak düşünce denizin ta kenarına kadar iner. Kendisine işaret ederek sanki onun bir parçası haline gelen ve gece rüyalarını süsleyen kızı karşısında gören bizim Kastamonu Cideli Sıtkı, Osmanlı askeri arkadaşlarından izin alıp kendini denize bırakıverir. Ve Matmazel Melinda’nın karşısına dikilir ama, ne var ki söz boğazına dizilir. Tabi kızı da oğlanın denize atlayıp yanına gelişi ziyadesiyle etkiler ve bir müddet öylece konuşamadan birbirlerine bakakalırlar. Daha sonra yine de kızın aşkı ve cesareti baskın çıkar yarı Rum şivesine çalan bir İstanbul Türkçesi ile “hoş geldin karşıma deniz yiğidi, sen kimsin adın nedir nerelisin” deyiverir.  Sıtkı mahcupluğunu üzerinden atıp “ben Osmanlı neferiyim, denizler bizim meskenimizdir Karadeniz Kastamonu Cide memleketimdir, Ömer oğlu Sıtkı’yım. Ya sen kimsin bana el işareti yaparsın?” diye sorar. “Benim adım Melinda ben bir Rum ailenin tek kızıyım. Babam Eminönü Yemiş Çarşısı’nda esnaftir. Ben Türklerin sevdalisiyim” der Melinda. Sıtkı ile o gün bir iki saat beraber kalan Melinda onunla konuşurken bazen kendinden geçer, kalbi duracakmış gibi olur. İki saat içerisinde Zeyrek Yokuşu, Saraçhanebaşı ve Balat sırtlarını gezdikten sonra biri evine diğeri de birliğine gider, ama ikisinin de artık geceleri yıla döner, bir türlü sabahlar olmaz, geceleri bitmez. Yakışıklı Sıtkı, Osmanlı askeri kıyafeti başında püsküllü kepin yanından taşan sarışın lüle lüle saçları, bıyıklar desen dikine burulmuş, göz kamaştıran bir yağız delikanlı yüce Allah’ın özenerek yaratmış olduğu bir nefer. Artık her sabah motor Haliç’e geçerken denize inen Sıtkı karşısında Melinda’yı bulmaktadır. Ve akşamlara kadar gezmektedirler.

Bunlar böyle aşk sarhoşu olup gezmelere devam ederken anne Madam Serkis hanım ise Süleymaniye yakınlarındaki Vefa semtinde oturan Türk Müslüman hanım arkadaşları ile sohbet eder, bundan çok hoşlanırdı. Bunun bir nedeni de kocasının oradaki ailelerin beyleri ile alaveresinin çok olması ve daima onlardan dürüst olarak bahsetmesidir. Ağabey Yanniki ise kendi havasında bir genç, içki ve kumar düşkünü, anayı babayı kız kardeşi umursamaz bir tiptir. Aile bundan çok muzdarip ama bir şey gelmez ellerinden.

 

MADAM SERKİS MELİNDAYI YAKALIYOR

Yine Melinda her zamanki gibi kıyıya inmiş. Sıtkı ile buluşmuşlar. Zeyrek sırtlarında kumrular gibi dolaşırken, anne Serkis bunları görüyor, bu duruma hem seviniyor, hem de “acaba bir yanlışa da kızım düşer mi, onu da elden kaçırır mıyım” diye tereddüt eder. Ama onlara görünüp de mahcup etmek istemez, davayı akşama bırakır. Zaten son günlerde Melinda’nın hareketleri onu tedirgin etmektedir.

 

Akşam olunca daha baba Kostas gelmeden Madam Serkis kızını yanına alır ve gündüz gördüklerini anlatır. Ve yanlış yolda olduğunu o an için onun gururunu kırmamak için ses çıkarmadığını söyler. Bundan çok duygulanan Melinda bütün gerçekleri annesine anlatır ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar ve “Mama (anne) ben Sıtkı’yı çok sevdim o bir Türk genci sen de babamda Türkleri çok sevdiğinizi söyleyip durursunuz. Ne olur beni Sıtkı’dan ayırmaya kalkma, yoksa canıma kıyarım” der. Çok zor durumda olan Madam Serkis, kızına bunun yanlış olduğunu her şeyden önce aralarında din farkından dolayı bu sevginin yersiz olduğunu, her şeyi kabul etse de bu farklılıktan Sıtkı ile beraber olmasına gönlü razı olmayacağını izaha çalışır. Aslında Madam Serkis’in gönlünde, kızını Galata da kule dibinde oturmakta olan ablasının oğlu Yorgo’ya verme fikri yatmaktadır. Ama bunu başaramayacağını daha şimdiden ve kızının tavırlarından anlamıştır. Yine de acaba bir çaresi olur mu diye akşam bu durumu hal dili ile kocasına alıştırarak ve acınarak söyler. Baba da kızını karşısına alıp modern bir şekilde fikrini alır ve onu kırmayacağını ancak onun da dikkatli olmasını yanlışa düşmemesini öğütler. Ve oğlan ile görüşmek talep eder. Ama Serkis Madam içinden buğz ederek kızı ile bir daha görüşmeyi konuşmayı dener. Ondan evvel Melinda anasının kalbine işleyecek bir dörtlük söyler:

 

Kızının aşık olduğu genç bir Osmanlı askeri

Bu genç uğruna Melinda seçti İslam dinini

Olacak elleri kınalı bir Kastamonu Cide gelini

Beni Sıtkı’dan ayırırsan ölürüm annem

Ömür boyu başına dert olurum annem

 

MADAM ZORU DENİYOR

Konuşmalarından bir netice alamayan Madam işi zora koşmak için yeğeni Yorgo’ya durumu açar ve bir çare bulmasını, kendini Melinda’ya sevdirmesini ya da şiddet kullanarak bu Türk gencini Melinda’dan uzaklaştırmasını ister.

Denizlerin kurdu Sıtkı bir gün yine Sarayburnundan arkadaşları ile Haliç’e gelmek üzere yola çıkar. Daha Haliç’e girmeden Melinda onu Galata Köprüsü’nde karşılar ve motordan indirip çarşıdaki babası ile görüştürmek ister. Bu daveti severek kabul eden Sıtkı, Melinda ile baba Kostas’ın dükkanına gider. Kostas zaten çok sevdiği Türkler’den bir damadının olmasını istemektedir. Onun için eciğini cücüğünü sorar damat adayına, ciddi ve olumlu cevaplar alır. Sadakat gösteren, saygı ve sevgi timsali, mert görünüşlü Sıtkı’yı o da benimser ve kısa zamanda ya ailesinden ya da bu uzak oluştan dolayı zor ise yakınlarından ve askeri komutanlardan kızını istemeleri için Sıtkı’ya izin verir. Onlara ikram izzetten sonra müsaade eder…

 

DENİZDE BOĞUŞMA VE ŞAHADET

Bu görüşmeyi gizlice takip eden teyze oğlu Yorgo bunları takibe başlar.  Oradan kiraladıkları bir süslü sandal ile boğaza doğru açılan deniz kurtları yakışıklı Sıtkı ile güzel Melinda Ortaköy’ü geçip Balta Limanı sahillerinde iken bir tane motorun kendilerini takip etmekte olduklarını fark ederler. Ve nihayet motor bunların sandalına yaklaşarak kıçtan bir darbe vurur. Bu olanlara bir anlam veremeyen Sıtkı Melinda’ya bakar onu tedirgin görünce durum “nedir sevgilim” diye sorar. O teyze oğlunun bunu yapabileceğini ama nedense kendisinin motorda görünmediğini anlatınca Melinda, Sıtkı’ya durumu anlar ve o da boğazın içlerine doğru sandalı kürekler. Onlar da peşlerinden gelirler yine sandala hafif bir darbe vuran motor ikinciye hazırlanırken Sıtkı kendini düşmüş gösterip denize düşer ama elinde sandal küreği vardır. Bunu gören Melinda korku ve heyecanla Kelime-i Şehadet getirir. Bunu duyan Kostas hemen ortaya çıkar ve “seni or…spu dinini de değiştirdin öyle mi. Size yaşamak yok ya beni alacaksın ya da o işte denizde can çekişiyor, sen de onun gibi öleceksin der” ve ortalığı bir kahkaha alır çünkü 4 tane Rum palikaryası vardır motorda ve denize atlamışlar sandalın çevresini sarmışlar hem içki içiyorlar hem de gülüşüyorlar o anda umulmadık bir şey olur. Rum gençlerden birisi “of anam yandim” der kafasına Sıtkı’nın vurduğu sandal küreği ile denizin dibine gider. Yorgo saldırır Sıtkı’ya ona da bir kürek vurur Sıtkı, o da denize gömülünce öbürleri “yapma kardaşim biz seni çok seviyoruz, al kızı git buradan serbestsin, Allah aşkina bizi bağişla” derler. Sıtkı onlara da küreği sallayınca akılları fırtar ve kaybolurlar.

Melinda Sıtkı’ya bir kere daha aşık olur ve sandal ile Yeniköy Tarabya sahiline kadar gelirler. Sandalı orada bir kıyıya bağlar Sıtkı ve el ele tutuştuğu sevdiği Melinda ile karaya çıkar ve ormanların içerisinde oynaya zıplaya gece vakti Şişhane’ye gelirler. Evde merak içerisinde olan Baba Kostas ve Mama Serkis karşılarında gençleri görünce baba sevinir, ama anne durumu biraz anlar ve kızı “Mama sana yazıklar olsun, bunu nasıl yaptın bize” deyince annesi “senin Müslüman biri ile evlenmene gönlüm razı olmadı kızım” der. Bunu duyan babaya her şey anlatılır baba, madam Serkis’e “Ben zaten aklıma koydum, Müslüman olacağım kızım da olacak, oğlun ile sen nereyi seçecekseniz, kararınızı bu gece verin, yolumuzu çizelim” der. Kızı “baba ben bu gün Sıtkı denize düştüğünde şahadet getirdim, dinimi ve eşimi seçtim ver elini bir Müslüman olarak öpeyim” der ve öper.

Akşam Sıtkı kışlaya gelmeyince, arkadaşları aramak için denize açılırlar ve nihayet gece vakti bildikleri Şişhane yokuşundaki evin çevresine gelirler. Sıtkı’ya işaret ederler o da müstakbel kayınpederi ve sevgilisi ile konuşur, müsaade alıp arkadaşları ile kışlasına döner.

 

SITKI’YA MELİNDA’YI KOLAĞASI (YÜZBAŞI) İSTİYOR

Ana babasından uzakta olan Sıtkı bir gün komutanı olan yüzbaşısına durumu açar ve sevdiği kız Melinda’yı babasından bir komutan bir baba vekili olarak istemesini, dünür olmasını ister. Bu görevi severek kabul eden Yüzbaşı Hüsnü Bey, bir akşam evinden gelirken aldığı bir tutam gül ile eşini de alır ve karargahtan Sıtkı’yı da alıp bir faytonla Şişhane’ye kızın evine gider. Ve dünür olur baba hemen kızı verecektir ama Madam Serkis o ciddi tavrını ortaya koyar yüzbaşıya sertleşir. Ama akıllı Osmanlı komutanı öyle manalı bir cevap verir ki “Madam Madam. Biz Türklerde bir söz vardır, biz boşadığımız avradın topuğuna bakmayız. Senin kızın bu delikanlıyı seviyor, onu bundan ayırıp kardeşinin oğluna vermek istemen bizde doğru kabul edilmez, sen bilirsin. Bizler aşkı tepemizde taşırız ama bir pire için bir yorganı da yakarız, sen neredeydin şimdiye kadar köprünün altından çok sular akmış neden mani olmadın o sulara” der. Bu manalı sözleri işiten baba Kostas Efendi “köprünün altından akan su temizdir komutan efendi ben suyun akmasını canı gönülden istedim bunlara iki gün müsaade verdim ana oğul kararlarını en kısa zamanda bildirecekler sonu ne olur bilemem onların kendi bilecekleri iş”der. Kızın Sıtkı ile evlenmesine müsaade verir.

Ertesi sabah korkuyla uyanan Madam Serkis elinden kocasının ve yaşadığı rahatlığın kayıp gideceğini düşünerek kocasına kararını şöyle bildirir: Sevgili kocam Kostas Efendi… Ben düşündüm gece boyu sen haklisin ben de seninle ayni fikirdeyim ama benim dinimi seçmem için biraz müsaade isterim… Kostas Efendi karısının teklifini kabul eder. Aslında madamın aklında başka hileler vardır ama bakalım nasıl yapmaya uğraşacak.

Bir gün yine Sıtkı ile Melinda sandal ile Marmara denizine açılırlar, gündüzün nasıl akşama döndüğünü aşk sarhoşluğunda anlayamazlar, akşamdan sonra gece yakamozların pırıltısı ile boğaza doğru dümen kırıp kendilerini boğazın sularına salıverirler.

 

Anadoluhisarı’na kadar gelmişlerdir. Hafif esen rüzgar birden azgınlaşır ve fırtınaya döner sandal bu dalgalara karşı koyamadan alabora olur. Denize düşen aşıklar, bir müddet el ele kulaç atarlar ama akıntıya kapılınca da birbirlerinden koparlar ama ne var ki ikisi de deniz kurtları öyle kolay dalgalara yem olacak değillerdir. İşte böyle bir mücadele sonrası Sarıyer sahiline çıkarlar ama birbirlerinden haberleri yoktur. Çok yorulmuşlar ama Sıtkı içindeki acı ile yorgunluğu filan dinlemez ve avazı çıktıkça gecenin karanlığında sahilde Melindaaaa… diye bağırarak sağa sola koşarken sahilin bir yerinden derin bir ses gelir “buradayım sevgilim” der. Sesin geldiği yere koşan Sıtkı Melinda’yı kendinden geçmiş yorgun ve bitkin bulur ve ona bildiği bütün tedavileri uygular ve aşk galip gelir Melinda nihayet kendine gelir. Oradan sabaha kadar Ortaköy sahiline gelen aşıklar burada oturmakta olan Melinda’nın halasının kapısını çalarlar. O zamana kadar duyduğu ama hiç görmediği dik bıyıklı yakışıklı Osmanlı delikanlısını ve yeğeni Melinda’yı  gören hala, hem çok korkar durumu anlayınca da çok sevinir ve onların üzerindeki elbiseleri çıkarıp kurutur, yeni elbiseler verip biraz istirahat ettirdikten sonra beraber yaya olarak Eminönü iskelesine gelirler. Ve Kostas efendiden özür dileyerek durumu anlatırlar ve Kostas efendi damat adayı Sıtkı’ya “sen yaninda olince korkmam ben be meraklanma” der. O anda gece meraktan çatlamak üzere olan Madam Serkis de gelir ve görümcesini de orada görünce çok içerler ve durumu bilmeden onları onun hapsettiğini düşünerek görümcesine kızar. Bu duruma hemen Kostas müdahale ederek karısını dükkandan kovmak istediyse de Madam Serkis kocasına ağlayarak “ben de senin yanindayim Kostas efendi dinimde senin yanında kızı da ben doğirdim, merak etmek onu kollamak benim de hakkımdır” der. Buna çok sevinen Kostas efendi gençlerin anlattıklarını başlarına gelenleri anlatır ve ortalık sakinleşir.

 

GENÇLER BİR GÜN ORTADAN YOK OLUR

Aşıklar bir yaz günü İstanbul boğazını Karadeniz’e doğru geçip limanlarda mola vererek ta Cide’ye kadar gelirler tabi aradan uzun zamanda geçer. İstanbul’dakileri bir telaştır korkudur alır. Herkes birbirinden şüphelenmektedir, bu gençlerin keyifleri yerinde Sıtkı baba anasına sevdiği ve Müslüman yaptığı Melinda’yı severek kabul ettirmenin mutluluğu ile İstanbul’dakileri unutur. Çünkü buraya gelmeden önce bir büyük iş başarmıştır. Sevgililer İstanbul’dan daha çıkmadan Eyüp Sultan hazretlerine gidip orada namaz kılıp dua ettikten sonra cami imamına nikahlarını da kıydırmış ve artık tamamen karı koca olmuşlardır. Osmanlı ordusu mensupları subayı ve Sıtkı’nın arkadaşları böyle bir gayri müslim kızı sevip Müslüman yaptığı için Sıtkı’ya büyük bir hayranlık duymaktalar ve onun her hareketini mazur görerek serbest bırakmaktalar. Onun için Cide’de çok rahatlar ve İstanbul’da ne olup bittiğini unutmuşlardır. Unutmasa da o yıllarda haber verecek bir vasıta yoktur. İstanbul’da Kostas ile Madam Serkis birbirlerinden şüphelenirler ve bütün deniz polisini ve kara polisini alarma geçirirler. Ama bir netice alamazlar ve bunların öldüklerine veya öldürüldüklerine kanat getirip ağlaşırlar, inleşirler.

 

SAHİLDE İKİ CESET

Bir gün İstanbul asayiş şubesi bir haber getirir ve Marmara sahillerinde bir kadın bir de erkek cesedi bulunmuştur. “Bunların sizin aradıklarınız olduğu tahmin ediliyor yüzleri denizde fazla kaldıklarından dolayı çok tahrip olduğundan teşhisiniz istenmektedir” deyince cesetlerin bulunduğu yere hem Sıtkı’nın arkadaşları hem de kızın bütün akrabaları gelirler. Ve Madam Serkis “bu benim kızım değildir” der Sıtkı nın can arkadaşı olan Osman da Sıtkı yı teşhis edemez ve “bu ceset Sıtkı değildir” der ama başka bir ipucu da olmayınca bunlar sizin diyerek aramalara son verirler.

 

SERKİS’İN RAHATLIĞI KOSTAS EFENDİYİ RAHATSIZ EDİYOR

Aradan günler geçtikçe içine kapanan ve evlat hasreti ile yanıp tutuşan Kostas’a rağmen Madam Serkis çok rahattır bu rahatlıkta kocasını çileden çıkarmaktadır. Ve bir gece onu öldürmeye karar veren Kostas, tam planını uygulayacak kapı çalınır. İki yabancı kapıdadır, bir kadın bir erkek, konuşmaları ve giyimleri tam bir Osmanlı köylüsü. “Kostas efendinin evi burası mıdır beğim?” “Evet siz kimsiniz?” Bu arada Madam Serkis de uyanıp kapıya gelmiştir. Adam “biz size damat olacak olan Sıtkı’nın ana babasıyız Melinda’nın da kayınpederi ve kayınvalidesiyiz” derler. Ne söyleyeceklerini şaşıran Serkis ile Kostas biraz duraklarlar. Adam “eee bizi içeri davet etmeyecek misiniz dünürler” der? Kostas “ederiz tabi de çocuklar yaklaşık bir aydır kayıplar bir haber alamadık sizlerin hiç haberi var mı” der. O koca Osmanlı efendisi Halil bey “olmaz mı gardaşım, dünürüm tabi var, biz onları baş göz ettik köye bekçi bırakıp sizler ile tanışıp görüşmeye geldik. Melinda gelinim ile Sıtkı oğlum köydeler gardaşım” der. Bu sözü duyan Kostas dünür Halil efendiye Madam Serkis de dünürü Meryem hanıma sarılıp bir müddet ağlaşırlar. Halil efendi sorar “neden ağlarsın be dünürüm sevinsene. Biz Müslümanlar böyle hayırlı işlerde ağlamaz aksine sevinir güleriz” der. Kostas ismini Kayhan yapan bey ile Serkis ismini Selvinaz yapan dünürleri, “biz sizinle dünür olmaktan değil de çocukların kaybolmasından endişeli idik. Şimdi hepimiz Müslümanız hepimiz sevinçliyiz. Ancaaaak, onlara bir ceza vermeliyiz bizi çok ağlattılar” deyince durumu anlayan Halil Efendi “ben onlara öyle bir ceza vereyim ki bellerini bir daha doğrultamasınlar Kayhan Efendi dünürüm” der. “Ne gibi ceza vereceksin Halil Efendi” diye sorar Kayhan bey. “Valla ceza bir düzüne çocuk yapsın köpoğulları” deyiverir ve gülüşürler. Kayhan Efendi oğlunun kendini dinlemeyişini acizlenerek anlatır ve “ne dinimize döndü ne de bana ve anasına döndü bunu evlatlıktan reddediyorum” deyince Osmanlı terbiyesi almış edepli tecrübeli Halil Efendi “Yooo dünürüm olmaz öyle şey, su aka aka durulur, derler atalarımız o da aka aka durulup senin tarafına döner meraklanma ona da bir Müslüman kız alırız olur biter oda onu dinine çevirsin” der. Bu lafa çokca sevinen Kayhan Efendi dünürü ile baş başa verip oğluna Kastamonu’dan bir kız bulurlar ve dedikleri gibi o da kısa zamanda yüce dininin esaslarını kavrayıp Müslüman olur ve ömür boyu rahat ve huzur içerisinde hem İstanbul’da hem de Kastamonu Cide’de yaşayıp giderler.

 

İstanbul’da dinlediğim bir hikayeyi sizlerle paylaştım onlar ermiş muradına.. Bunlar gibi herkesin iyilik gelsin başına.. Bizler de çıkalım yarın kerevetine. Bir güzel dörtlük genç kızın adına…

Çok tatlı geldi bana kaynanamın dili

Okşadı sevdi başımı yanağımı o tatlı eli

Dünya güzeli Melinda seçti Melek ismini

Sevgi muhabbet ile bütünleşti o tatlı canlar

Sabır ile koruk helva olur derdi eski atalar…