Ahmet Ünver
Sadece Bir Soru Sordum!
Geçtiğimiz günlerde, Türkiye genelinde ki tüm Üniversiteler, Yüksek lisans ve doktora başvurularını açtı. Akademik kariyer ve alanında ihtisas yapmak - uzmanlaşmak ve derinleşmek istedikleri alanlara, lisans mezunu öğrenciler, başvurularını internet üzerinden ve şahsen kuruma gitmek suretiyle kayıtlarını yapmaya başladılar. Kendini geliştirmek ve alanında ülkesine de katkı sağlamayı düşünen tüm gençlerimize, öğrencilerimize başarılar dilerim. Bilim alanında çalışmak, uzmanlaşmak ve derinleşmek sadece bir istek, arzu ve vatan sevgisi meselesidir. Her bir bireyi yüksek lisans ve doktora alanında istediğiniz kadar zorlayın, istek olmadığı müddetçe de bir gelişme sağlayamazsınız. Kendisini geliştirmek ve ülkesine de katkı sağlamayı düşünen, yüksek lisans ve doktora yapmayı planlayan tüm gençlerimize de iş dünyası ve üniversite yöneticilerinin de destek olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Şehrimizde bulunan iki adet devlet üniversitesinin, yüksek lisans ve doktora başvuru sistemlerini, yaşamış olduğumuz sıkıntılar çerçevesinde, sosyal medya üzerinden sadece ve sadece bir soru sormak suretiyle, mesleğimiz gereği eleştirdim. Eleştirimizden sonra aman Allah’ım! Hem de üniversite hocalarından ağza alınmayacak ifadeler; Bunlar eğitici! Öğretici! Yol gösterici! Bunu da mı yapmayalım? Küçük bir eleştiriye bile tahammülünüz yok! NE yazalım o zaman? Başarınızı da överiz başarısızlığı da söyleriz! Sadece övgü mü istiyorsunuz? Koşulsuz övgü öyle mi? Siz söyleyiniz efendim! Nedir bu ruh haliniz? Eleştiriye de mi tahammülünüz kalmadı? Hani eleştiri bizi geliştirirdi? Eleştiriyi kurumsal olarak eğitmesi, öğretmesi ve içselleştirmesi gereken bu akademik kişilikler üzerimize ahlaksızca saldırdı. Şaşırtıcıydı, komikti, güldüm ama üniversitem adına da çok üzüldüm çok.. Rektör basın danışmanı, iletişim hocaları, dekanlar ve idarecilerden oluşan bir grup tarafından olmadık hakaretlere ve küfürlere maruz kaldık! Ben ne yapmıştım ki? Ne ettim de neler ile karşılaşıyordum ki? Haraç istediğimize, alçak olduğumuza ve kuyruk acımızdan dolayı bunları yazdığımıza kadar varan hezeyanlar mı ararsınız; Seviye yerlerdeydi. Bir gazeteci ve bir iletişimci olarak, görmüş olduğumuz bir sorunu, bir sıkıntıyı kamuoyunun menfaatleri ve bilgilenmesi çerçevesinde, dile getirmenin, kaleme almanın veya sosyal medya üzerinden paylaşmamızın, kime ve kimlere zararı olmaktadır ki? Kimleri rahatsız etmekteyiz ki? İnanın hiçbir şey anlayamadım da! Anlayan bir dost var ise yardımcı olmasını da buradan talep ediyorum!
Sorumuzu kamuoyunun önünde, köşe yazımızda açık ve anlaşılabilir bir şekilde tekrar soralım ve sizler de şahit olunuz. Türkiye genelinde ki tüm üniversitelerimiz ve özellikle de şehrimizde ki diğer bir devlet üniversitemiz, yüksek lisans ve doktora başvurularını, öğrenci okula gitmeden, tüm evrakları taratmak suretiyle, sisteme giriş yaptıktan sonra, sistemin evrakları onaylaması ve daha sonra da bilim sınavı giriş kâğıdını da evinden, ofisinden veya internetin olduğu herhangi bir yerden çok rahat bir şekilde alabiliyordu. Evet, çok rahat bir şekilde bu işlemi öğrenci okula gitmeden, oturduğu yerden, evinden yapabildi. Ben bu bizzat kendi çocuğumdan şahitlik ettim. Sorumuz çok net ve anlaşılır bir şekilde budur! Şehrimizde bulunan, diğer tüm üniversiteleri de bünyesinden çıkarmış, tamamının da hamisi konumunda bulunan 42 yıllık köklü bir kurumun bilişim alt yapısı bu işlemlere neden izin vermiyor ki? Öğrenciler şu sıcakta yüzlerce km. tepmek suretiyle saatlerce de kuyruklarda bekletilmekle, ne ve neler kazanıyoruz ki? Egomuzu mu tatmin ediyoruz, yoksa? Sorumuz budur! Anlaşılır olması için tekrar soralım! Böyle bir işlem dünyada ki ve ülkemizde ki diğer üniversitelerimizde yapılabiliyor mu, yapılamıyor mudur? Yapılabiliyorsa 42 yıllık köklü bir eğitim kurumu ve bilişim dairesinde ki 30 adet kadrolu bilişim mühendisinin olduğu bir kurum olarak biz neden başaramadık? Yapılamıyorsa da neden yapılamıyor, soruların bir cevabı olmalıdır, şu bilişim ve internet çağında, diye düşünüyorum! Konunun özeti, sadece ve sadece budur!
Yukarıda zikretmeye çalıştığımız sorular çerçevesinde, sorularımızın muhatabı olan ve mezkûr eğitim kurumunda çalışan; akademisyen, dekan, yönetici, rektör danışmanı ve doçent, profesör olduğunu iddia eden kimseler tarafından, hemen saldırıya geçilmesini, hakaretlere vardırmalarını, acaba hangi ruh hali ile tasvir etmek gerekmektedir ki? Ben anlayamadım da! Şehrimizde bulunan psikolog ve sosyologlardan bu konu hakkında yardımlarını da talep ediyorum. Konu ile ilgili tüm etkili ve yetkililerden kamuoyunun aydınlatılması adına da bir açıklama tabii ki! Hakaret, küfür, aşağılama olmadan, bir eğitim kurumuna yakışır bir şekilde, bir akademisyene yaraşır şekilde ve medeni bir açıklama olmasını da talep ediyoruz! Buna da bir vatandaş olarak hakkımız olduğunu da düşünüyorum!