Fahri Kubilay
Şehirdeki köpekleri koruyalım da dağdaki yaban keçileri ne olacak?
Son aylarda hayvanlara yapılan zulüm ve şiddet olayları hiç gündemden düşmüyor. Daha uzun süre de düşeceğini sanmıyorum.
Konu ajite ederek sadece şehir merkezindeki hayvanlara yapılanlar gündemde tutuluyor. Bu konu üzerine yoğunlaşmak, başka konular üzerinden dikkatleri dağıtmak” ve bu şehir köpekleri konusu “devede kulak” kulak desek birileri hemen hoplayacak gibi geliyor…
Yatıp kalkıp, “şehirlerde başı boş dolaşan kedi köpeği korumakla hayvan hakları savunduğunu” zannedeler büyük bir yanılgı içindedir. Şimdi sormak lazım.” Nesli her geçen gün tükenen-tüketilen yaban hayvanlarının hakları ne olacak?
“Hayvan haklarını koruduğumuzu” iddia ederek dünyada en küçüğünden en büyüğüne ,dağdakinden, şehirdekine, denizdekine , göldekine, ırmaktakine , barajdakine velhasıl tüm havyaların haklarını korumadıkça; olay sadece gösteriş, olay sadece egoları tatmin etmekten öte gitmez.
Şehirdeki kediye köpeğe zulmediliyor da dağdaki, ovadaki sarı şahine, tilkiye, yaban keçisine , tavşana velhasılı tüm hayvanlarına ve hatta haşerata zulmedilmiyor mu zannediyorsunuz? Yakılan ormanların, yakılan tarım arazilerinin içinde yanan o kadar canlı haşerat acaba bizi hiç ilgilendirmiyor mu? Eline silahı alıp araziye çıkan magandaların, önüne gelen her canlıya ateş açması sırf egolarını tatmin etmek için öldürdükleri canlılar bizi hiç ilgilendirmiyor mu?
Bu konu öyle acı öyle iç acıtıcı ki, insanoğlu, dolayısı ile bizler ilk önce kendimizi bir çek etmemiz lazım..
Bu nasıl olacaktır açıklayayım. Biz ilk önce inancımız, düşüncemiz, kimliğimiz ne olursa olsun benim düşünceme göre; “sulhçu bir amel ortaya koymalıyız ki, tüm canlılar güvende olsunlar.”
Pekala, sulhçu amel nedir? İnsanın başta yaratıcısı ile sonra yaratılanlar ile barışık olması ve kendine ve hiç bir canlıya zulmetmesi, dünyadaki başta insan olmak üzere tüm canlılar ile barışık yaşamayı istemek, ve bu istek sonucu ortaya çıkan saygı, sevgi tezahürünü pratiğe dönüştürmek, hiç bir canlıya, yaratılan hiç varlığa zulüm etmemek demektir. Zulmün zıddı adalettir. Adil davranmadığın zaman zulmetmiş olursun Adalet ise bir şeyin yerli yerinde olması, demektir.
Bu nasıl olacak? Bu, kendisi ile barışık olan bir insan çevresinde yaşayan insanlarla diğer canlılarla ve doğa ile eşya ile barışık yaşamasıyla mümkün olacaktır. İşte o zaman bizler, hiç bir canlıya zulmetmeyi ve diğer yanlışlarımız görür, kanunlara yasalara ve birilerinin baskısına gerek kalmadan kendi iç dünyamızda yanlış olduğunu bilir ve yapmayız..
Ama bu gün biz ne yapıyoruz? İnsanoğlu olarak kendi menfaatimiz, kendi egolarımız, kendi zalimliğimiz için tüm canlıları yok etmek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz...
Bu konunun o kadar çok boyutu var ki, “ekolojik denge” diye tarif edilen dengeyi kendi aleyhimize bozmak için tüm imkanları seferber ederek kendi sonumuzu hazırlıyoruz.
En basit haliyle, kurtulmak için doğaya rastgele bıraktığı her çöp bir zulümdür. Pet şişenin olması gereken yer çöp kutusu olursa adaletli davranış sergilemiş oluruz. O pet şişeler ve atıklar gün gelip bizim soframıza dönmekte seni zehirlemektedir. Dolayısıyla kendimize de zulüm etmekteyiz.
Dün yok ettiğin hayvanların yokluğundan başka haşereler başka zararlılar türemekte onu yok etmek için mücadele ederken başka zararlılar başka , bakteriler üretmekte ve debelendikçe batmaktayız..
Daha da açayım isterseniz. Sen kurtları vurursan yaban domuzları şehre kadar iner, ektiğin her şeyi talan eder.. Yılanları tilkileri öldürürsen eğer fareler çoğalır tahılını yok eder vb…
Dağdaki sarı şahinin kime ne zararı var ki, sen onu öldürüyorsun? Seydişehir'in etrafını çevreleyen dağların güzellikleri olan yaban keçilerini koru ki bu hayvanların nesli tükenmesin...
100 Km.lik Konya yolunda ezilen onlarca yaban hayvanı başka dünyalı mı? Örnekleri çoğaltabiliriz. Ey hayvan hakları savunduğunu iddia eden arkadaşlar! Bu alemde yaşayan hayvanlar sadece kediden, köpekten ibaret değildir. Tüm canlılar bizim için emanettir lütfen adaletli davranalım...