-Haberiniz var mı?
-Duydunuz mu?
-Dün, 1 Şubat günü MÜCAHİDİN-İ MEVLEVİYE ALAYI; 4. Ordunun emrinde Filistin Cephesi'ne, "Miralay" rütbesi ile "Alay Komutanlığı"na tayin edilen Konya Mevlana Dergahı şeyhi VELED ÇELEBİ (İZBUDAK) komutasında cepheye hareket etti.
-"Dünkü 1 Şubat" ile; "O günkü 1 Şubat", "Şubat" olarak aynıydı; ama, yıl 2015 değil 1915'di. YANİ HİKAYEMİZ, 100 YIL ÖNCEKİ 1915'E DAİR...
"CİHAD-I EKBER"; "Büyük Cihad"; Gonyalılar'ın diyişi ile "SEFERBERLİK" ilan edilmiştir. Gonya'nın bütün "selatin camileri"nde "çifte ezan" okunmuş, "Al-yeşil Bayraklar" çıkartılmış, "Çiftçi öğendiresi ile, Çoban deyneği ile" diyerek Gonya halkı da 1. Dünya Savaşı'na çağırılmıştır. Gonyalı askerler de, Asya, Avrupa, Afrika cephelerine akmaktadır.
"CİHAD-I MUKADDES"E MEVLEVİLER DE, BEKTAŞİLER DE ÇAĞIRILIR
Güvenilir bir kaynak, Mevleviler'le Bektaşilerden oluşan Alayları ve Mevlevilerin başmerkezi, "ASİTANESİ LE ŞEYHİ VELED ÇELEBİ" konusunda şunları yazar:
"Mevlevi Alayı fikri: Birinci Dünya Savaşı'nın ilk günlerinde, kendisi de Mevlevi olan ve tahta çıktığında Mevlevi Şeyhi Abdülhalim Çelebi'nin kılıç kuşattığı Sultan Reşad, bu savaşta Mevlevilerin manevi desteklerini önemsemekle birlikte, bizzat savaşa iştiraklerinin Osmanlı ordusunun başarıya ulaşmasına önemli katkı sağlayacağını düşünerek, Filistin cephesine gönderilmek üzere bir "Mücahidin- Mevleviyye Alayı", Kafkas cephesine gönderilmekt üzere de "Mücahidin-i Bektaşiyye Alayı" kurulmasını arzu etmişti. Bunun için İstanbuldaki Mevlevilere bir alay sancağı ile bir kılıç göndermiş, kurulacak alaya bütün Mevlevilerin kayıt olmasını arzu ettiğini bildirmişti."
Görev, "Cihad-ı Mukaddes" ilanını takip eden günlerde bütün Mevlevilerin kendisine bağlı olduğu Konya Mevlana Dergahı Şeyhi Veled Çelebi’ye verildi, ondan bir "Gönüllü Mevlevi Alayı" teşkili istendi. Veled Çelebi, Mücahid-i Mevleviye Kumandanı olarak Miralay (albay) rütbesiyle bu alaya komuta etti ve üç yıl Şam'da yaşadı.
"DEDEGAN"IN KONYA'DAN CENGE YÜRÜYÜŞÜNÜ AŞIK GUFRANİ DESTANLAŞTIRIR
Araştırmacı,yazar Ali Gülhan, 1 Şubat 1991 yılında, Yeni Meram'da yazdığı yazısında, Konya Mevlevi Alayı'nın Suriye/Filistin Cephesi'ne hareketi konusuna değinir. Mevlevi Alayı'nın trenle yola çıkışı için "-Şubat ayının 1. günü Konya'da hazin ve hazin olmaktan daha çok ihtişamlı bir gün yaşanıyordu" der.
Ali Gülhan'ın 1 Şubat 1991 tarihli yazısında bir bölüm şöyle:
1914 yılında patlayan 1.cihan savaşı daha çok Osmanlı İmparatorluğu ilkelerini etkiliyordu.
O çağlarda mahalle ve başka uzak köy veya kasabalı bir kadın ile evli olanlarda (yakın akrabası bulunmayan yabancı bir kadının bakımı ve kollanması üzerine almış olması nedeniyle (Buna muinsiz denilerek) askerliğe alınmazdı. Bu arada bir gelenek olarak ta, Saltanat makamına oturacak olan her yeni Padişah’a ilk saltanat kemer ve kılıncını Mevlevi tarikatının baş Piri olan Şeyh kuşatması nedeniyle de bu tarikat mensupları da silah altına alınmazlardı.
1. Cihan savaşında Osmanlı devleti zorn durumda kaldığından cihad 1’ ekber (büyük savaş) ilan etmişti. Devletin bu durumu karşısında, Mevlevi tarikatının Konyada oturan Baş Pir ‘Bahattin veled Çelebi’de bu savaşa tarikatının askerlik çağında olanlarının da Orduya alınmalarını Padişah’a teklif etmiş. Bu teklif memnunlukla karşılanarak bu tarikatın askerlik çağında olanları da silah altına alınmak üzere baş Pir tüm Mevlevi tekkeleri şeyhlerine konuyu duyurmuş ve Askerlik şubelerince de çevrelerindeki Mevlevi dedeleri de silah altına davet olunmuşlardır.
Bizim Aşık Gufrani böyle zamanları hiç kaçırır mı ? O da Konya ya gidip o ihtişam alemine katılmış ve aşağıdaki destanıyla Konya da yaşanılan o günü dile getiriyor.
KARAMANLI AŞIK GUFRANİ’NİN MEVLEVİLER’İN SEFERE ÇIKIŞ DESTANI
Araştırmacı yazar Ali Gülhan’ın az yukarıda dediği gibi, zamanın en ünlü şairlerinden Karamanlı Aşık Gufrani de uğurlama törenine yetişmiş, destanını söylemiş.
Gufrani nin destanı
Sene hemen üçyüz otuz üçdü kardaş
Harbin dehşetinden titredi dağ, taş
Yok idi tufan’ı Nuh da bu telaş
Düşmanlara Kahr’i sübnan yürüdü
Ruhâni Mevlâna, ol kan’ı himmet
Dargah’a baş kesti hep ehl’i biy’at
Muvafakiyet virdi Cenab’ı izzet
Mollay’ı Rum gibi Arsaln yürüdü
Teberler çekildi, sancak donandı
Vali Paşa kılıncını kuşandı
Türbedarlar odaları bezendi
Ayrıldılar, hep Dedegân yürüdü.
Mevleviler geldi, önde Azizler
Güzel şule virdi nurân’i yüzler
Rikkat’i kalp geldi, ağladı gözler
Çifte sancağıyla iki daha var
Hükümet önünde kıldılar karar
Okunur nutuklar, dolanır süvar
Kudümü döğdüler, üflediler ney’i
Arşa ulaştırıp hu… ile hay’ı
Hayretle koydular yoksulu, bay’ı
Sağ ve soldan rical, nisvân yürüdü.
Otomobil ile yürüdü Paşa
Tramvay, landonlar arkadan koşa
Almadı sokaklar, çıktılar dışa
Hep fevc fevç, efrân yürüdü
İstasyon insanla hep donatıldı.
Hava berrak, hem nur nur’a katıldı
Bu hak meydanıdır, çok can satıldı
Ehl’i servet, ehli dükkan yürüdü
Milli çalgılar hep mektepli çalar
Erkân’ı harpler sağ ve sola koşar
Larp larp ayaklar hep kalkar, konar
Bil’iltizam hep zabitanr yürüdü
İş bu din cihâd’ı ekber destanı
Durma kuşan kılınç ile kaftanı
Gafilliğin günü geçti GUFRANİ
Gözüm gördü, her cins hayvan yürüdü.
KUDÜS VE FİLİSTİN’İ SAVUNAN 4.ORDU KOMUTANI CEMAL PAŞA’NIN MEVLEVİ ALAYI HAKKINDA YAZDIKLARI
“İstanbul’dan hareketimizden 36 saat sonra Konya’ya varmıştık. Veled Çelebi Hazretleri ile tanıştım. Bir gönüllü müfrezesi ile Mısır seferine iştirak edecek olurlarsa ordunun, Hazret-i Mevlana’nın ruhaniyetinden istifade edeceğini söz arasında söylemiştim. Benim hareketimden bir müddet sonra kendisi ‘Mevlevi Gönüllü Alay’ adlı askeri bir birlik tertip ederek Suriye’ye geldi. Uzun süre Suriye’de bana refakat etmekten geri durmadığı gibi, maiyetine aldığı Türk gençlerinden meydana gelen ordu, muhtelif hususlarda pek çok hizmet gördü. Çeşitli kolordularımı ve diğer birliklerimi Çanakkale, Bağdat ve Bitlis bölgelerine gönderdikten sonra nihayet öyle bir hale geldim ki, elimde Türk birliği olarak Şam’da bulunan Mevlevi Alayı ile ordu karargâhı için Dobruca gönüllülerinden teşkil ettiğim bir piyade bölüğünden başka hiçbir şey bulunmuyordu.”
“MÜCAHİDİN-İ MEVLEVİYE ALAY KOMUTANI” ASİTANE ÇELEBİSİ VELED ÇELEBİ KİM ?
“1867’de Konya’da dünyaya geldi. Anne ve baba tarafından Mevlana soyundan gelen Veled Çelebi’nin babası Mustafa Necip Çelebi, annesi Rabia Hanım’dır. Veled Çelebi’nin kendinden büyük Ahmed Nazif, Şemseddin ve kendinden küçük Yusuf isimli üç erkek kardeşi vardır. 4 mayıs 1950’de vefat etti. Ankara’da defnedildi.
Konya’da ilk ve orta öğreniminin ardından yine Konya’daki Sultan Veled Medresi’nde okudu. Ayrıca özel öğrenim gördü, Farsça Arapça öğrendi. Mevlana Dergahı’na gelen alim ve yazarların sohbetlerinden yararlandı. Arap ve Fars edebiyatları üzerine incelemeler yaptı, Türk lehçeleri konusunda araştırmalarda bulundu. Ali Şir Nevai’nin Abuşka Lugati’ni okuyup incelemesi farklı Türk Lehçelerine olan ilgisini artırdı.”
Dil çalışmalarına cumhuriyetin ilanından sonra da devam eden Veled Çelebi, Kastamonu milletvekili olarak II. Dönem TBMM’ye girdi. II.III. IV. ile V. Dönem Kastamonu, VI. Dönem Yozgat milletvekili olarak toplam 20 yıl süreyle TBMM’de görev yapmıştır. Milletvekilliği sırasında Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması ile görevlendirildi.