Başbakan Erdoğan'ın, 19 Mayıs'ta gençlere söyledikleri, yeni bir gündem maddesi oluşturdu. Erdoğan, "Bizim tüzüğümüzde arka arkaya 3 dönem milletvekilliği yapabilirsiniz. Ondan sonra bırakmak durumundasınız. Benim şu anda, bu dönemden sonra bir dönem daha hakkım var.
Ondan sonra bırakmak durumundayım. Daha ileri gitmem, gidemem." demişti. Sayın Başbakan'ın bu sürpriz çıkışı, rahmetli Özal'ın gündem değiştirme taktiklerini hatırlatsa da konu çok önemli. Tabii, hiç kimsenin aklına Sayın Başbakan'ın siyaseti bırakıp bir köşeye çekileceği ihtimali gelmedi. Aksine, herkes aynı soruyu sordu: "Erdoğan, Çankaya Köşkü'ne mi hazırlanıyor?"
Sayın Başbakan'ın ifadesine göre son kez milletvekili olacağı tarih 2011 seçimleridir, milletvekilliği de 2015'te sona erecek.
Bilindiği gibi Sayın Abdullah Gül'den sonra 12. cumhurbaşkanını halk seçecek. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi, Atatürk'ün vefatından sonra Cumhuriyet tarihinin en önemli kilometre taşıdır. Asırlık bürokratik vesayet rejiminin sona ermesi ve bu ülkede demokratikleşmenin sağlanması adına daha önemli bir olay yoktur.
Sayın Gül'ün görev süresinin dolması ile ilgili konuda halen bir tartışma var. Eğer bu süre 7 yıl ise 2014'te, eğer 5 yıl ise 2012'de cumhurbaşkanlığı seçimi var. (7 yıl olursa Sayın Gül bir daha aday olamaz. Ama 5 yıl kabul edilirse ikinci defa aday olabilir.) Sayın Erdoğan'ın, milletvekilliği devam edeceği için her iki tarihte de aday olması söz konusudur. (Tabii ömürleri tayin eden Allah'tır, yarın ne olacağımızı bilemeyiz. İkincisi, Türkiye gibi bir ülkede siyasetin geleceği hakkında böyle uzun vadeli konuşmalar, hesaplar ne kadar gerçekçidir, onu da okuyucularımızın takdirine bırakıyorum.)
Eğer cumhurbaşkanını halk seçmeseydi, daha önce olduğu gibi ben, Sayın Erdoğan'ın partisinin başından ayrılmasına karşı çıkardım. Özal örneği ortadadır. Anavatan'ın liderliğinden Çankaya'ya çıkınca partisi tarihin tozlu sayfalarına gömüldü. Türkiye siyasetinin gerçeği, partileri liderlerin götürdüğüdür. Ancak, cumhurbaşkanını halkın seçmesi, AK Parti'deki lider değişimini fazla etkilemeyecektir. Erdoğan'ın varlığı AK Parti'de yeni ve genç bir liderin konumunu güçlendirecektir. Ama asıl önemlisi, büyük ve lider bir ülke olmak için gerçekten yerinde duramayan Türkiye'ye, muhtaç olduğu dinamizm gelecektir. Bu merhale, yarı başkanlık ya da başkanlık dönemine doğru da önemli bir adım olacaktır.
Hatırlarsanız, cumhurbaşkanını halkın seçmesini istemeyenler oldu. Eski Genelkurmay Başkanı em. Org. İsmail Hakkı Karadayı'nın, "halk cahil, cumhurbaşkanını halkın seçmesi kadar tehlikeli bir şey yok" dediğini öğrenmiş bulunuyoruz. Yine hatırlayacaksınız, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve CHP, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin anayasa değişikliğinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. 5 Temmuz 2007'de Anayasa Mahkemesi, 5'e karşı 6 oyla başvuruyu reddetti. Sayın Baykal, pes etmedi, 21 Ekim 2007'deki referandumun boykot edilmesini istedi. Katılma oranı yüzde 68, evet oyları yüzde 69, hayır oyları yüzde 31 oldu.
Cumhuriyet tarihinin, çok partili sisteme geçtikten sonra çok önemli kilometre taşları var. Birincisi Adnan Menderes'in başbakan olmasıdır. İkincisi Özal'ın cumhurbaşkanlığıdır. Üçüncüsü Erdoğan'ın başbakan olması, Gül'ün Çankaya'ya çıkmasıdır. Bunların en önemlisi Gül'ün cumhurbaşkanlığıdır. Ancak ona bu yolu Özal ve Erdoğan açmıştır. Özal, Çankaya'yı sivilleştirmiştir. Anavatan, Özal'a ihanet etmiş, onu Çankaya'da yalnız bırakmıştır. Gül'ün şansı, AK Parti'nin gücü ve kendisine gönülden destek vermesidir. Şimdi daha önemli bir kilometre taşı ile karşı karşıyayız. 2012'de veya 2014'te cumhurbaşkanını halk seçecektir. Daha zaman var gibi düşünmeyiniz. Demokrasi yokuşunda epey terleyeceğimiz günler önümüzde duruyor.
Ergenekon davası sürecine bir de bu gözle bakınız...
Hüseyin Gülerce - Zaman