ERZURUM (AA) - Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mevlüt Özben, "15 Temmuz'da yaşadıklarımızı önce doğru anlamamız, sonrasında da bıkıp usanmadan anlatmamız önceliğimiz olmalı. Ülke olarak o kadar korkunç şeyler yaşadık ki hatırlanacak ve söylenip durulacak sağlam bir anlatıya ihtiyacımız olacak." dedi.
Özben, Türk Ocakları Erzurum Şubesi'nin düzenlediği "15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi ve Milletin Gücü" konferansında, 15 Temmuz darbe girişimi, sonrası ve Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) ilişkin açıklamalarda bulundu.
2012'de MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasıyla başlayan, ardından Gezi Kalkışması ve 17-25 Aralık süreci ile devam eden ve en son 2015'te MİT tırları ile "sürdürülebilir kaos ortamı" yaratmak isteyen FETÖ ve iş birlikçilerinin bunlardan sonuç alamayınca 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulunduklarına dikkati çeken Doç. Dr. Özben, "Cumhurbaşkanı'nın millete, milletin de Cumhurbaşkanı'na olan güveni bu girişimin akamete uğratılmasında önemli bir rol oynadı." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türk milletinin demokrasiye ve ülkeye olan bağlılığının sözde değil özde olduğunun altını çizen Mevlüt Özben, şunları dile getirdi:
"Diğer askeri darbelerle mukayese edildiğinde 15 Temmuz'un meşruiyet sorunu yaşamayan ya da yaşattırılamayan güçlü bir siyasal iktidara karşı yapıldığının da unutulmaması gerekiyor. 15 Temmuz'da yaşadıklarımızı önce doğru anlamamız, sonrasında da bıkıp usanmadan anlatmamızın önceliğimiz olmalı. Ülke olarak o kadar korkunç şeyler yaşadık ki hatırlanacak ve söylenip durulacak sağlam bir anlatıya ihtiyacımız olacak."
Özben, 15 Temmuz darbe ve işgal girişimini gerçekleştiren FETÖ'nün ilk olarak "dini cemaat" kisvesi altında ortaya çıktığını, 1980'den sonra "yeni dini hareket" olarak yapılandığını ve 2000'li yıllarla birlikte ABD tarafından "Ilımlı İslam Projesi"nin bir ayağı olacak şekilde "McCemaat" olarak kullanıldığını kaydetti.
Örgütün gelişme ve büyümesinin 1980-2000 yılları arasında olduğunu, 2000'li yıllardan sonra ABD'nin himaye ve gözetiminde planlı bir dönüşüm içinde olduğunu belirten Doç. Dr. Özben, "Türkiye'de 1980'lerle birlikte açılan patronaj kapısından dini cemaatlerin girdiğini, göç ve hızlı kentleşmeye dayalı sorunların dini cemaatlerin insan kaynaklarına ulaşım becerilerini geliştirdiğini ve tüm bunlara bir de 'politik vurdumduymazlık' eklenince FETÖ'nün büyüyüp gelişmesinin önündeki engeller ortadan kalkmış oldu." diye konuştu.
Mevlüt Özben, özellikle Turgut Özal döneminde örgütün bir anlamda resmi himaye gördüğünü ileri sürerek, şöyle devam etti:
"Bu yıllarda FETÖ'nün Refah Partisi ile temsil edilen 'Milli Görüş' hareketine duyulan antipatiden de yararlandığını unutmamak gerekiyor. 28 Şubat sürecine kadar zaman zaman laik-kemalist bürokratların bile Refah Partisi'ne karşı uysal olduğunu düşündükleri bu örgütü desteklediklerinin unutulmaması gerekiyor. 2000'li yıllardan sonra FETÖ planlı bir dönüşüm içine girdi. Bu yıllarda devletle iş birliği içinde olma stratejisini terk eden örgüt, STK'lar ve benzeri baskı grupları ile medya organlarını kullanarak siyaset kurumuna hem etki etmek hem de bu kurumlara kendi adamlarını yerleştirmeye hız vermiştir. Örgütün bu yıllardaki en belirgin özelliklerinden biri de kendilerinden olmayana yaşam hakkı tanımayacak düzeyde canavarlaşmış olmalarıdır. Korkutmak ve yıldırmaktan şantaja varıncaya kadar canavarlıkta sınır tanımamışlardır. Kaset siyasetleri ve sınav usulsüzlükleri öne çıkan örneklerdir."
Türkiye'nin bundan sonraki süreçte dikkate alması ve mücadele etmesi gerekecek uzun soluklu sorunlarından birinin de adanmışlar sorunu olduğunu aktaran Özben, örgütün tam adanmışlarını, kolektif iyiyi kişisel inanç ve duygularıyla yorumlayabilen ahlaki özneler olmaktan çıkardığını savundu.
Doç. Dr. Özben, 15 Temmuz'da kendi insanlarına tankla, uçakla saldıran ve onları gözünü kırpmadan öldürebilen adanmışların, ahlaki özne olma ya da kalma potansiyelleri felç edilmiş bağlılar olduğunu kaydederek, "Biz, hizmet aldatmacasının salgın bir hastalık gibi her yere sirayet ettiği yıllar içerisinde, ne kadar ülke insanını bu örgüte kaptırdığımızı bilmiyoruz. Türkiye'nin bugün, yıkıcı ve bölücü terör örgütleriyle savaşımının bir sonucu olarak, 'İkinci kurucu hikayesini' yazmak ve ülke insanının motivasyonunu yüksek tutmak durumunda olduğu günlerden geçiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
AA