Dördüncü ve son oturumun konusu YÖNETİM VE SOSYAL SORUMLULUK idi. Oturum Başkanı Prof. Dr. Adem Esen açılış konuşması olarak özetle şunları söyledi:
“Vatandaş açısından kamu yönetimi devletin bir amacı değil, hizmet aracıdır. Kamu yönetimi kararları ve faaliyetlerinde yasalara uygun, adil, tarafsız ve eşit işlem görmek, haksız ve kanunlara aykırı işlem karşısında hakkını aramak, yönetime katılmak, sosyal adalete uygun olarak yararlanmak vatandaşların devlet yönetimi karşısında haklarıdır.
Herkesin başına bir polis dikmek yerine, insanın kendi sorumluluğunun farkında olması, kamu vicdanı, ahiret sorumluluğu, zulme engel olma metotları, tarihten ve sahabilerin hayatından örnekler denetimde manevi faktörlerdir.”
Yöneticilerin Sosyal Sorumlulukları konulu sunum yapacak olan Kamu Baş Denetçisi Şeref Malkoç yerine Kamu Denetçisi Sadettin Kalkan aynı konu ile ilgili özetle şu görüşlere yer verdi:
“Yöneticilerin; Bilgili olma, hukuka bağlılık, ayrım yapmama, makul olma, insanları dinleme, taleplere makul süre, vicdanlı olma, nezaket kurallarına riayet etme gibi özellikleri olmalıdır. Roller ve sorumluluklarla beraber hesap verebilirlik de olmalıdır.
Şeyh Edebali’de “insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışı hâkimdir. İnsanı yaşatmanın yolu da bu özellikleri uygulamaktan geçer.
Yönetimde katılımcılık, şeffaflık, tutarlılık, uyumluluk ve etkinlik esastır. Kamu denetçisi; idarenin eylem ve faaliyetleri esnasında haksızlığa uğrayan bireylerin şikâyetlerini inceleyen ve idareyi uyaran kişidir. Kamu denetçisi, iyi yönetim ilkeleri çerçevesinde idareye uyarıda bulunurken vatandaşlara da hakkını arama cesareti verir, yardımcı olur, yol gösterir.”
Hukukçu ve siyasetçi Mehmet Elkatmış, Siyasilerin Sosyal Sorumlulukları konulu sunumunda özet olarak şunları söyledi:
“Siyasiler ülke yönetiminde söz sahibidirler. Bizim inancımızda bir kötülük görüldüğü zaman eliyle, diliyle düzeltme prensibimiz vardır. Bunlar mümkün değilse kalben buğzetmek gerekir.
Batı ülkelerinde kurallar vardır. O kurallara herkes uyar. Bizde ise kuralsızlık vardır. Her şey siyasilerden beklenir. Hiç kimse üzerine düşen sorumluluğun farkında olmaz. Siyasilerin gücü de sınırlıdır. Ülkemizde en fazla güç sahibi olan askerler, basın ve sermayedir. Siyasilerin gücü bunlardan daha azdır.
Almanya’da 500 bin STK’nın 40 milyon üyesi var. Bizde ise 70 bin STK’nın çoğu da Cami Yaptırma Derneği, Okul Aile Birlikleri ve yardım dernekleridir. Onun için bizde STK’larında fazla bir gücü yoktur.
Bazı milletvekilleri olmayacak şeyleri talep edip gerçekleşmesi için idarecilere baskı yapıyor. Böylece milletvekilliği gözden düşüyor. Bunun için vatandaşlarımızın duyarlı olması gerekir. Olmayacak şeyleri milletvekillerinden talep etmemeleri gerekir. Yöneticiler de hakkıyla gelmediği, hatır-gönül ilişkisi içinde göreve geldiği için milletvekillerinin bu olmayacak isteklerini yerine getirmeye çalışırlar.
Siyasiler; halkın dilini bilen, tatlı dilli, kibirden uzak, mütevazı, halka yakın, kibar ve nezaketli olmalıdır. Vatandaşlarla iç içe olmalı, sadece sosyal medya yolu ile değil bizzat vatandaşın ayağına giderek onlarla hemhal olmalıdır.”
Bürokratların Sosyal Sorumlulukları konulu sunum yapan Prof. Dr. Önder Kutlu özetle şu görüşlere yer verdi:
“Bürokrat, bürolardan güç alan kişi demektir. Büro; devletin görev, yetki ve sorumluluklarını içermektedir. Bürokratlar; siyasal sistemde, devlet organlarından olan yürütme fonksiyonu içinde yer alan idari mekanizmanın görevlileridir. Kamu yönetiminin sürekli unsurunu oluşturur. Profesyonel bir mekanizmanın asli üyeleridir. Devletin muteber kabul ettiği insanlardan müteşekkildir. Bazen bütün kötülüklerin kaynağı, bazen de bulunmaz bir yardımcı olarak değerlendirilir.
Kamu bürokrasisi; uzmanlaşmış bir idari iş bölümü, liyakat ilkesine dayanan, öğrenilebilir görev ve sorumluluklardan oluşan, hiyerarşik biçimde örgütlenmiş, kuralların ifası halinde görevini layıkıyla yerine getirmiş sayılan, profesyonel davranan, işine duygu – düşünce ve menfaatlerini karıştırmayan bir mekanizmadır.
Türkiye’de bürokratların; devlete sadakat, tarafsızlık ve devlete bağlılık, davranış ve işbirliği, devlet itibarını ve hassasiyetini zedeleyici fiil ve davranışlarda bulunmamak, mal bildiriminde bulunma, basına bilgi ve demeç verme, resmi belge, araç ve gereçlerin yetki verilen mahaller dışına çıkarılmaması gibi ödev ve sorumlulukları vardır.
Anayasanın ve yarım asır önce kabul edilen Devlet Memurları Kanununun ailen değişmesi, daimi memuriyet statüsünün kaldırılması, kamu denetçiliği kurumunda olduğu gibi bürokrasinin denetlenmesi adına güçlü kurumlar tesis edilmesi, sivil toplumun bürokrasiye karşı sesini yükseltmesi, hadim devlet fikrinin gelişmesi ile birlikte hadim bürokrasi fikriyatının gelişmesi, sadece bürokrasiyi değil bileşik kaplar şeklinde düşünülerek tüm toplum anlayışını değiştirme faaliyetleri bürokrasiyi hesap veren bir mekanizma haline getirmenin yollarıdır.
Son olarak Toplumun ve Bireylerin Sosyal Sorumlulukları konulu sunum yapan Prof. Dr. Sami Güçlü özetle şunları söyledi:
“İman, irade, şuur, vicdan unsurları içinde hareket eden bir insan sonsuzluk ve iyilik amacına ulaşmış olur. Allah’a giden yolda bu amaca engel olan her şeyle mücadele etmek esastır. Bu safha isyan safhasıdır. Kötülüklere isyan safhası… Kötülüklere isyan insanı iyiliklere götürür. Sonsuzluk ve iyilik amacına ulaşınca itaat safhası başlar. İyilikte karar kılma ve burada sonsuzluğa ulaşma, iyilik kurallarına itaatle mümkündür.
İnsan; realist ve idealist insan diye ikiye ayrılır. Realist ortamda yaşayamayan insanın sahip olduğu ahlak idealist ahlaktır. Dışardan gelen bir çağrıya dönüp bakmayan ahlak, problemli ahlaktır. Sorumluluklarımız gereği bizden imdat isteyen bir çağrıya kulak vermemiz ve yardımcı olmamız gerekmektedir.
Şu anda siyasi kültür çok baskın durumda… Ülkenin bir alanı neyse bütün alanları aynıdır. Necip Fazıl; “Haliç’in neresinden bir bardak su alır tahlil ederseniz aynı sonuç elde edersiniz” demiştir. Toplum da böyledir. Toplumun bir kesimi neyse bütün kesimleri aynı durumdadır. Üniversiteler de bu ülkenin bir kurumu olduğuna göre, diğer kurumlar neyse üniversiteler de aynıdır. Gençler, bu toplumun çocuklarıdır. Toplum neyse o toplumun çocukları, gençleri de aynıdır.”
Prof. Dr. Sami Güçlü bu açıklamalarından sonra Anadolu Mektebi’nin faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Bu sunumlardan sonra dördüncü oturum da sona erdi. (Devam edecek)