Bu yazımın 17 Aralıkta alınan sonuçla ve bu sonucun muhtemel yansımaları ile ilgili olmasını istiyordum. Fakat 17 Aralık ve Avrupa Birliği meselesi, bence üzerinde konuşulması mümkün gözüken bir alt yapıya henüz sahip değil. Toplum olarak konu ile ilgili bilgilendirilme ve bilgilenme düzeyimiz yeterli olmayınca yanlış kamplaşmaların mümkün gözüktüğü bir alan halini aldı. Meseleye, karşı cenahta sahiplenenler, sanki bu tarafı angajmanları açısından dinsizlik sürecinin temsilcileri gibi saydılar. Avrupa birliğine yapılan müracaatın felsefesini, 17 Aralıkta bunun mücadelesini verenlerin üzerine yıkarak, bir anlamda belden aşağı çalıştılar. 17 Aralıktan bugüne, henüz üç-dört gün geçmesine rağmen tablo Retçiler ve Evetçiler açısından kırmızı çizgili bir din ve dinsizlik görüntüsüne sokuldu. 17 Aralıkın, ülke iç dinamikleri açısından esprisini kavramak istemeyen bir anlayış geliştirilerek, Vebal üst başlıklı yoğun bir saldırı oluşturuldu. Meseleye iç dinamiklerin- ki bu iç dinamikler ülkenin canına okuyor- latif bir tasfiyesi açısından bakmak mümkün gözükse, belki de tablo şu anki hükümet ve aynı çizginin insanları açısından bu kadar karanlık olmayacak.17 Aralıkta alınan sonuca ve sürecin sonundaki bütünleşmeye evet yada hayır diyenler açısından durum, homojen bir yapıda değil. Çünkü Hayırcılar bakımından kendi içinde farklı referanslara sahip olanlar mevcut olduğu gibi, Evet çiler açısından da kendi içinde farklı referanslara sahip olanlar mevcut. Emin Çölaşanın Hayır demesi ile, İslami kaygılarını öne sürerek Hayır diyenleri nasıl aynı kefede değerlendiremezsek, Batılılaşma anlayışına itaat etmişlerin Evet demesi ile, ülkenin iç dinamikleri açısından Eveti zorunlu görenleri de aynı kefede tutamayız.Bu ayrışmanın yansımalarına ileriki dönemlerde daha fazla şahit olacağız. Ama ortaya çıkan tablonun, sağından ve solundan tutanları daha mantıklı bir bakış açısı ile değerlendirmenin faydasına inanıyorum.Eğer, kendi adıma bir kanaat belirtmem gerekirse ben, inanç temeline oturtulmuş birey yaşamının, hiçbir yan desteğe ihtiyaç hissetmeden mutlu olacağına inanıyorum. Bu anlamda ABye girilse de, girilmese de herkesin kendi evini ve mümkünse etrafını dini esas alan bir anlayışla koruması gereğine inanıyorum. Zira itiraz edenlerin öne sürdüğü batılılaşma süreci 17 Aralıkta değil çok daha önce başladı. Evet diyenlerin muzdarip olduğu bahse konu iç dinamikler ise bu toplumun batılılaşma sürecinden daha eski bir sorunu.