Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu tarihten itibaren, Küresel Güçler, içimizdeki taşeron ve işbirlikçileri maharetiyle bu günlere kadar geldik. Ne zaman ki bir siyasi iktidar, muktedir olmaya veya kalkınma hareketine kalkıştı, başlarına olmadık şeyler geldi. Nasıl olabilirdi? 1960 darbesi, 12 Mart muhtırası, 12 Eylül darbesi, 5 Nisan kararları, 28 Şubat Post modern darbesi, 27 Nisan e-muhtırası ve daha sayamadığımız, bu milletin tarihinde ki 40’a yakın darbeler ve muhtıralar! Tüm bu darbeler neden oluyordu? Bu ülke ve millet neler yapıyordu da bu işler başımıza geliyordu? Bu devlet ve milletin, yerli ve milli olma girişimleri hep akamete uğratılmıştır. Acaba neden? Bizler halk olarak hiç bir şey anlayamıyorduk? Siyasiler ve iktidar olup da muktedir olamayanlar da bu milletin gerçekleri öğrenmesi adına bir açıklama dahi yapamıyorlardı? Neden ve nasıl oluyordu? İnanın anlamakta zorlanıyorduk, bölge halkları ve yaşayanları olarak, tüm bu gelişmeleri! Bu millet bir daha ayağa kalkmamalıydı! Bu millet bir daha mazlum Miletlere UMUT olmaması gerekiyordu! Bu milletin ve devletin ayağa kalkması, bölgesinde ve Dünya ölçeğinde Güçlü olması ile hangi sonuç ile karşılaşacaklarını çok iyi biliyorlar; Küresel Güçler ve onların içimizde ki işbirlikçileri ve taşeronları! Devlet ve millet olarak, birlik ve beraberlik halinde birbirimize kenetlenme vaktidir! Ayrılık ve gayrilik zamanı değildir! Farklılıkları ve eksilerimizi konuşmakla zaman ve enerjimizi tüketme döneminde değiliz! Bir olmalı! İri olmalı! Diri olmalı! Güçlü olmalı ve hep birlikte de TÜRKİYE olmalıyız!
17/25 Aralık tarihinde neler yaşanmıştı? Allah’ım neydi o günler! İnsan olarak, inanmakta zorlanacağımız haberler ve bilgi kırıntıları havada uçuşuyordu! Bu nasıl bir şeydi? Neler oluyordu? Birileri yine içeride ki adamları maharetiyle bir kalkışma ve devleti ele geçirmeye mi çalışıyordu? Bir hatırlamaya ve hafızalarımızı da tazelemiş olalım! Bu tarihte yine küresel güçler, kendi menfaatleri açısından, bazı şeylerin ters gitmeye başladığını anladıklarında, içimizde ki tipi bizden olan fakat çipleri ve komuta kademeleri başka güçlerin elinde olanlar vasıtasıyla devleti ele geçirme operasyonlarının, aslında bir nüvesi, bir denemesi, bir kalkışması ve işaret fişeğiydi. Nasıl olabilirdi? Devlet; polisi, savcısı, hâkimi ve tüm yönetim kademesini ele geçirmek ve kullanmak suretiyle nasıl ele geçirilebilirdi? Bu nasıl bir şeydi? Para kasaları, para sayma makineleri, ayakkabı kutularında ki paralar, milyon dolarlık rüşvetler havada uçuşuyordu! Ortalık toz duman bir haldeydi! Hem de Devletin Başbakanı, 17 Aralık tarihinde ki Hoşgörü şehri Mevlana diyarında ve Vuslat gecesi kutlamalarının olduğu bir günde! Bu devlet ve milletin bekasın adına, çok büyük bir plan işlemekteydi! Anlayamıyorduk! Anlamlandıramıyorduk! Zamanı vardı, bazı şeylerin anlayabilmek, yorumlayabilmek ve değerlendirebilmek adına!
Geçtiğimiz günlerde ABD’de bir savcı, Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan hakkında tutuklama kararı vermişti. Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan, Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan ile Genel Müdür Yardımcısı Levent Balkan, ABD’de tutuklu bulunan Zarrab davasına sanık olarak eklendiler. Aynı ABD’li savcı tarafından, her üçü için de tutuklama emri verildi. Zarrab olayı nedir? Hafızalarımızı bir tazeleyelim! ABD’nin İran’a koyduğu ambargo kararına aykırı davranmak ve ABD’nin petrol ve dolar egemenliğini tehlikeye atmak! İran’a ambargo kararı almış olan ülke hangisidir? Neden almıştır, böyle bir kararı? Türkiye’nin de menfaatleri var mıdır, bu kararla ilgili? Yoksa ABD kendisini âli menfaatleri çerçevesinde mi almıştır, bu ve benzeri kararları? Tabii ki kendi yüksek ve milli çıkarları için almıştır, bu kararı ve benzer diğer tüm kararları da!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ABD’nin almış olduğu bu kararın bir tarafı mıdır? Hayır! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ABD’nin bir eyaleti midir? Hayır! Eee o zaman, sana ne kardeşim demezler mi, adama! ABD, İran’a karşı almış olduğu ambargo kararına aykırı davranmış olan sanki kendi siyasetçisi, kendi savcısı, kendi işadamı ve de onları yargılarmış gibi kalkıp başka bir ülkeyi sanık sandalyesine oturtmaya kalkışıyor. ABD tüm bunları neden yapıyor? ABD, Türkiye’nin eski bir bakanı hakkında tutuklama kararı verecek dereceye bu işleri getirmesinin; Dünya ölçeğinde Türkiye’yi küçük düşürmek ve ABD’nin Milli çıkarlarını tehdit eden her kim olursa olsun gerekirse egemenlik hakları olan sınırlarımın dışına da taşarak yargılarım mesajı mı vermeye çalışıyor?
İçimizdeki taşeron ve işbirlikçileri ile 17 / 25 Aralık tarihinde başaramadığını, sonuca ulaşamadığını, bu defa doğrudan kendisi mi yapmaya çalışmaktadır? Tüm bunlar neden oluyor? Dünya ve bölgemiz yeniden dizayn edilirken, paylaşım adına haritalar da yeniden çizilirken, tüm güçler sadece VARLIKLARINI SÜRDÜRÜLEBİLİR kılmak adına girişmedikleri kirli ve de pis işler kalmamaktadır. Bizler de içeride millet olarak sadece ve sadece birbirimizle uğraşmakla enerjimizi tüketiyoruz! Küresel güçler her bir sınırımızda işbirlikçileri maharetiyle yığınak ve sığınak yapmaya devam ettikleri bir dönemde, hem de! 100 yıl öncesinde de aynısını yaşamadık mı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti her bir sınır bölgesinde Küresel güçlerin oyuncağı olan küçük devletler tarafından saldırıya geçilmiş ve savaştırılmıştır? Acaba neden? Bu günün dünden farkı var mıdır? Bu gün de Yunanistan ve Bulgaristan’ a bakar mısınız? Ermenistan ve Gürcistan ne demeli? Suriye sınır bölgemizde 1300 tır silah ve mühimmat ile donatılan, 60 bin kişilik ordu haline, küresel güçler tarafından getirilen YPG’ ye ne demeli? Barzani’ye ne dersiniz? Bağımsızlık bilmem ne için referandum yapacakmış? Daha dün gezmekte olduğun tüm Avrupa ülkeleri ve ABD’ye pasaportunu hangi devlet ve milletten alıyordun ki? Ne çabuk unutuverdin? Oyuna gelme ey Barzani! Dedelerin de bu millet ve devlete ihanet etmekle küresel güçlerin oyununa gelmişti!
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ABD’de bir savcının almış oldukları bu tutuklama kararının akabinde, Kazakistan Astana görüşmelerine gitmeden önce yapmış oldukları açıklamalarda; "Bu işlerin arkasından çok pis kokular geliyor. Rıza Zarraf olayı da Halk bank genel müdür muavini Hakan Bey'de de öyledir. Benim son ziyaretimde Washington'da Büyükelçiliğimizin önünde PKK terör örgütü mensupları bize adeta saldırıyor gibi gelirken ABD'li yetkililerin herhangi bir tedbir almaması bu pis kokunun ifadesidir. Benim korumalarım hakkında soruşturma açtılar. Hatta olay günü orada olmayan korumalarıma, eşimin iki koruması bayan, onlara da aynı şeyi yaptılar. Bu ABD'nin düşmüş olduğu aczi gösteriyor" ifadelerine yapmış oldukları vurguların da çok manidar olduğu kanaatindeyim.