20 yıl sonra Hocalı Katliamı..

Mustafa Yiğit

20 yıl sonra Hocalı Katliamı ve düşündürdükleri

1992 yılıydı Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenciyiz. O yıllarda Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinden öğrenciler geliyor. Onlarla kucaklaşıyoruz.

Yıllarca Turan aşkıyla yanan gönüller nihayet bir araya geliyor. Kazakistan’dan, Kırgızistan’dan, Özbekistan’dan Azerbeycan’dan Türkmenistan’dan Kırım’dan gelen kardeşlerimizle kucaklaşıyoruz.

Hatırlıyorum, o dönemde en dramatik kucaklaşmayı Azerbaycanlı kardeşlerimizle yapmıştık. Çünkü Ermenistan Karabağ’ı işgal etmiş hepimizin için kan ağlıyordu.

Karabağ işgali hepimizi derinden sarmıştı.

Azerbaycanlı kardeşlerimizle bir başka muhabbet kurmuştuk bu nedenle. Çoğunun ailesi bu işgalin pençesinden kurtulamamış, bazıları kardeşlerini, akrabalarını bu işgalde kaybetmişti. Hüzünlü bir buluşmaydı bizimkisi…

Azerbaycanlı arkadaşların anlattıkları inanılır gibi değildi. Gözyaşlarıyla birlikte gözleri çakmak çakmak olan pek çok Azerbaycanlı genç profili o gün aklımda kalan resimlerden yanlızca birisidir.

Bir Azerbaycanlı dostumuzun (Hakani Mehmedov) - kendisin şair filozof diye çağırırdık, kulakları çınlansın- agresif tutumunu, yaşananları anlatırken nasıl gözünü nefretin bürüdüğünü Ermeni milislerine karşı içinde taşıdığı nefretin boyutunu, Karabağ derken nasıl içinin yandığını o günlerde pek de anlamlandıramamıştık.

İnsan nasıl bu kadar nefretle dolardı, onun içinde taşıdığı bu hınç ve öfke niye bu kadar büyüktü?

Ancak yıllar sonra Hocalı katliamıyla ilgili bilgiler, belgeler ortaya çıkınca filozofun hangi psikolojiyle bunu söylediğini daha iyi anladık.

İşkencenin sistematik bir şekilde nasıl işlendiğini, hem de Hipokrat yemini etmiş Zori Balayan adlı soykırımcı doktorun “ Ruhumuzun Canlanması” adlı kitabından ürperten sahneleri, Azerbaycan Türklerine karşı yapılan çoluk çocuk demeden işlenen cinayetleri okuyunca beynimizden vurulmuşa dönmüştük. O kitapta yazılanları, Azerbaycanlı kardeşlerimize yapılanları burada zikretmeyi ne miğdem kaldırıyor, ne de vicdanım…

Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat'ta bağlayan gecede Sovyetlerin bölgedeki 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı kasabasında, Azeri resmî kaynaklarına göre, 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin öldürmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştı.

"Memorial" İnsan Hakları Savunma Merkez, İnsan Hakları İzleme Örgütü, The New York Times, Time dergisi bile o günün bu acı bilançosunu verirlerken, cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği, hamile kadınlar ve çocukların da çok kötü muamelelere tutulduğunu söylemektedirler.

Evet, geçtiğimiz hafta sonu yurdun pek çok yerinde Azerbaycan’ın Hocalı bölgesinde Ermeniler tarafından yapılan bu katliam ve soykırım telin edildi.

Günlük siyasetin içinde bu olay ne kadar yer aldı bilmiyorum. Ama Sarkozy’nin Fransası’nın soykırım iddiaları kadar yer bulmadığı kesin.

28 Şubat Salı günü Iğdır Milletvekili Sinan Ogan’ın vereceği “25-26 Şubat 1992 tarihileri arasında Ermeniler tarafından Azerebaycan’ın Hocalı kentinde yapılan katliamın soykırım olarak tanınmasına ilişkin Kanun Teklifi”ni yazarların, medya mensuplarının, tek millet iki devlet diyen herkesin gündemde tutmaları, köşelerine taşımaları tarihi kültürel bağlarla bağlı olan bu ülkenin Azerbaycanlı kardeşlerine her şeyden önce gönül borcudur.