Bir yılı daha geride bıraktık. Miladi 2013 yılına veda ederek 2014 yılına adım attık. Ömürlerimizden bir yıl daha gitti. Nefeslerimizin bir yıllığı daha eksildi. Zaman su gibi akıyor. Saatin ibreleri yürümüyor, koşuyor. Adım adım ölüme yaklaşıyoruz. Hesap gününe doğru hızla ilerliyoruz. Yaptıklarımızdan ve yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızdan, söylediklerimizden ve söylememiz gerektiği halde söylemediklerimizden şiddetli bir hesaba çekileceğimiz âhiret gününe doğru yol alıyoruz.
Geçen 2013 yılının muhasebesini yaptık mı? Geride bıraktığımız yılda işlediğimiz iyilikleri ve kötülükleri, attığımız doğru ve yanlış adımları, kazandığımız sevapları ve günahları tarttık mı? Yaptığımız her türlü davranışımızı ibret almak maksadıyla gözümüzün önüne getirip, inanç süzgecinden geçirdik mi? Ölümden sonraki dehşetli hesap gününden önce kendimizi hesaba çektik mi?
Bu hesabı yapmış isek iyiliklerimizden dolayı vicdanımız ve gönlümüz rahat, kötülüklerimizden ve yanlışlarımızdan dolayı rahatsızlık içinde miyiz? Rahatsızlıklarımızı ortadan kaldırmak, vicdanımızı ve gönlümüzü rahatlatmak, bir yıl boyunca yaptığımız davranışlarımızdan ders ve ibret alarak yeni yıla daha olumlu, daha güzel bir hâlde girmek için bir gayret, bir düşünce içine girdik mi? Yaptığımız hata ve yanlışları düzeltmek için uğraş verdik mi? Günahlarımızın affı için gözyaşı döktük mü? Güzelliklerle dolu bir hayat sürmenin kesin kararını verdik mi?
Bütün bu muhasebeleri yapmış isek ne mutlu bize… O zaman kazandık demektir. Aksi halde, geçmiş yıldaki hata ve yanlışlarımızdan ders almaz, doğruya ve güzele yönelmek yerine, yeni yıla İslâm dışı, ahlâk dışı, insanlık dışı davranışlarla girer ve yaşantımızdaki bozuk ayarları düzeltmez isek kaybettik demektir ki o takdirde yazık bize, veyl bize…
2013 yılında Türkiye’de gezi parkı olayları, çözüm süreci, Ergenekon, balyoz ve 28 Şubat davaları, dershane tartışmaları ve 17 Aralık’la başlayan operasyonlar ile Yurt dışında Mısır ve Suriye olayları gündeme en çok damgasını vuran olaylar oldu. Ülkemizde bilhassa son yaşanan olaylar, diğer bütün gelişmeleri gölgede bıraktı. Seçilmiş, meşru hükümete karşı yapılmak istenen bir yargı darbesi süreci yaşadık ve bu süreç devam ediyor.
Ülkemiz ne zaman bir istikrar ve kalkınma hamlesi yapmış olsa, o zaman birileri devreye girerek bu olumlu gelişmeleri ortadan kaldırmak için karanlık planlarını ortaya koymaktadır. 28 Şubat döneminde olduğu gibi şu anda olan yine aynıdır. Bu planları, adı İslâm cemaati olan birileri yapıyor olsa dahi, bunların mutlaka Amerika ve İsrail ile olan ilişkileri araştırılıp ortaya konmalıdır. Zira Türkiye’nin büyüme ve gelişmesinden en çok Amerika’nın derin devleti ile onun yavrusu İsrail’in rahatsız olduğu gün gibi ortaya çıkmıştır artık…
Daha önce yazdım. Ülkemizde bir yolsuzluk yapılmış ve devletin paraları zimmete geçirilmiş ise bunun hesabı mutlaka sorulmalıdır. Böyle bir ihtimal % 1 olsa dahi bunun üzerine gidilmeli ve bu milletin hakkına göz diken eller kırılmalıdır. Ancak bunlar komplo olarak hazırlanıyor ve bu bahane ile hükümeti yıkma teşebbüsü içine giriliyorsa bu işin içinde kim olursa olsun deşifre edilmeli ve temizlenmelidir.
İnsanları takip ederek, görüşme ve konuşmalarını kayda almak, yatak odalarına kadar girip kamera görüntüleri elde etmek hatta düzmece kasetler hazırlamak suretiyle bunları uygun zamanda tehdit ve şantaj malzemesi olarak kullanmak, savcı ve hâkim kiralayın diye bağlılarına talimatlar vermek ve işine gelmediği anlarda devlet kademelerine yerleşmiş olan etkili adamları vasıtası ile hükümete darbe yapmaya kalkışmak bir İslâm cemaatine yakışmayan ve İslâm ile hiçbir şekilde ilgisi olmayan teşebbüslerdir. Bütün bunlar kolay şeyler değildir. Ancak Amerika ve İsrail ile ilişki içinde olanlar tarafından yapılabilecek uygulamalardır.
28 Şubat döneminde darbecilerin yanında yer alarak seçilmiş meşru hükümete cephe alan, her fırsatta İsrail lehine sözler sarf eden bu grubun lideri, şimdi de bu adımları atıyor, içeride ve dışarıda zalimler dururken ülkenin Başbakanına beddualar ediyorsa bundan şüphe duymamak mümkün değildir.
27 Aralık Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ölüm yıldönümü idi. Hayatının bütünü tam bir dürüstlük, sağlam karakter yapısı, cesaret, azim, gayret, güzel ahlâk, inanç ve iman abidesi bir şahsiyet olarak tarihe geçen Mehmet Akif Ersoy sadece İstiklâl Marşı ile değil safahatında topladığı bütün şiirleri, verdiği konferansları ve vatan uğruna yaptığı inanılmaz mücadelesi ile de örnek alınması gereken çok önemli bir kişiliktir. Yeni neslimizin Akif’in hayatını iyi anlaması gerekir.
Miladi 1 Ocak 630 yılında Peygamber Efendimiz öncülüğünde Medine’den harekete geçen İslâm ordusu Mekke’yi kansız bir şekilde fethetmişti. Bu fetih aynı zamanda gönüllerin de fethiydi. Hz. Muhammed (a.s.) böylece 8 yıl önce çıkmak zorunda kaldığı Mekke’ye büyük bir ihtişam içinde tekrar girmiş ve çevresinde büyük acılar yaşadığı, işkenceler gördüğü Kâbe’deki putları yerle bir etmişti. Kâbe’de artık “Allahuekber” sadâsı yankılanıyordu ve Mekke tam bir İslâm şehri olmuştu.
2014’ e girdiğimiz bu günlerde bu olayları ve gelişmeleri hatırlamakta fayda var diye düşünerek böyle bir yazı kaleme almış oldum. Bu arada Memleket gazetemizin yazarı Yücel Kemendi kardeşimin vefat eden babasına Allah’tan rahmet, geride kalanlarına başsağlığı niyaz ederim. Mutlu ve sağlıklı yıllar efendim.