İSTANBUL (AA) - Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca, Fetullahçı Terör örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) 25 Aralık soruşturması kapsamında usulsüz dinleme yapmasına ilişkin hazırlanan iddianamede, "İş adamlarından Turgay Ciner'in uzun süre dinlenilmesine hatta Başbakanlık konutundaki görüşmesinin GSM cell haritasından takip edilerek, aynı anda Başbakan'la buluştuğunun tespit edilmesine rağmen hakkında fezleke düzenlenmemesi hukuki terminoloji ile izah edilememiştir." denildi.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcuvekili Ömer Faruk Aydıner tarafından hazırlanan 849 sayfalık iddianamede, araya kesintiler girdikten sonraki dinlemelerin uzatma değil yeniden dinleme kararı olması gerektiği belirtilerek, ancak bu duruma soruşturmayı yapan cumhuriyet savcısı, dinleme kararlarını veren hakimler ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığındaki (TİB) yetkililerin bilerek göz yumduklarının anlaşıldığı kaydedildi.
CMK'da iletişimin tespitine yönelik tedbir kararlarının en çok üç ay için verileceği, bu sürenin bir defa uzatılabileceği, ancak örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde hakimin bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebileceğinin hükme bağlandığını hatırlatılan iddianamede, bu hüküm gereğince dosyada örgüt faaliyetleri çerçevesinde ihaleye fesat karıştırıldığından bahisle müteaddit uzatma kararlarının alındığı anlatıldı.
İletişimin tespitinin yönetmeliğin 12. maddesine göre kesintisiz yapılması gerektiği, ancak uzatma kararlarının 1-2-3'er günlük fasıllarla kesintiye uğratıldığı, TİB'in sistemine göre tespite alınan telefon numarası ile ilgili sonlandırma tarihi sisteme tanıtıldığından kararın son günü tespitin sistem tarafından otomatik olarak sonlandırıldığı, aynı şüpheli ve telefon numarası hakkında artık uzatma kararı alınamadığı kaydedilen iddianamede, "Ancak şartlarının oluşması halinde yeniden iletişimin tespitine dair karar alınması gerekeceği, bu nedenlerle kesinti tarihinden sonraki dinlemelerin usul ve yasaya aykırı olduğu tespit edilmiştir. Bu şekilde elde edilen ses kayıtları ve sinyal bilgileri yasal delil niteliği taşıyamaz." denildi.
Kanun koyucunun, mutlak-nispi delil yasağına yer vermeksizin bu ayrım ve benzeri ayrımlara değinmeksizin, subjektiflik taşıyan ve "hukuk devleti" ilkesinden sapan uygulamaların önüne geçebilmek amacıyla tartışmasız düzenlemeler öngörüldüğü anlatılan iddianamede, şunları kaydedildi:
"Bu kapsamda bahse konu soruşturma dosyasında şüphelilerin bir kısmının örgüt kurduğundan, bir kısmının ise kurulan örgüte üye olduğundan bahsedilmişse de iletişimin tespiti ve telefon dinleme kararlarının istisnasız hepsinin bütün şüpheliler açısından TCK 220/1 maddesinde düzenlenen suç örgütü kurmak iddiasıyla alındığı anlaşılmıştır. Soruşturma kapsamında ismi geçen tüm şüphelilerin suç örgütünün yöneticisi veya lideri olamayacağı için dinleme kararları usulsüzdür. Soruşturmayı yürüten görevlilerin kasten bütün dinledikleri şüphelileri örgüt lideri gibi göstermek suretiyle kanundaki en uzun dinleme süresi olan 6 ay sınırını aştıkları, aksi takdirde örgüt üyesi olarak gösterilen kişilerin atfedilen katalog suçtan en fazla 6 aylık dinleme sonunda takibin sona ermesi gerekmektedir. Zaten sadece örgüt üyeliğinden dolayı dinleme yapılamayacağına dair yasada açık düzenleme bulunmaktadır."
- ''3. şahıslar üzerinden dinleme yapıldı''
İletişimin tespitine ilişkin karar taleplerinde anonim şirketin kurucusu, yöneticisi ve işçilerinin aynı örgütsel yapılanma içerisinde "örgüt lideri" olarak gösterildiği belirtilen iddianamede, bu şekilde hayatın olağan akışına ters bir kurgu oluşturulduğuna işaret edildi.
İddianamede, "CMK 135. maddesine göre, katalog suçlarda dinleme karar süresinin iki kez 3'er aylık süreler zarfında yapılabileceği, örgütlü suçlar yönünden birer aylık periyotlarla müteaddit defalar uzatılabileceği ve örgütlü suçlar ile ilgili dinleme kararının sadece örgüt kurucusu ve yöneticileri bakımından alınabileceği hükmünü dolanabilmek için soruşturma süresince tüm şüphelerin örgüt yöneticisi konumuna getirilmiştir." denilerek, elde edilen iletişimin tespiti kayıtlarının delil kabiliyetinin bulunmadığı vurgulandı.
İddianamede, dosyada şüpheli olarak adı geçmeyen ancak hakkında iletişimin tespiti kararı bulunan şüphelilerle yaptığı konuşmalar esnasında dinlemeye takılan 3. kişiler hakkında da hiçbir gerekçe gösterilmeksizin, yasadaki usule uyulmaksızın ve hakim kararı alınmadan müteaddit defalar dinleme yapıldığı, dinlemeden elde edilen yasal olmayan ses kayıtlarına dayanılarak şahısların şüpheli konumuna getirildiği kaydedildi.
Yasal olmayan şekilde Başbakan, bakanlar, yüksek yargı mensuplarının da dinlenildiği anlatılan iddianamede, bu kişilerin soruşturulmasının özel hüümleri tabi olduğu hatırlatıldı.
Fezleke düzenlenirken 5 ayrı grup olduğundan bahsedilerek, her grubun başına 1 kişinin lider olarak yazıldığı aktarılan iddianamede, bu kapsamda birinci grubun liderinin Yasin El Kadı, ikinci grubun liderinin M. Latif Topbaş, üçüncü grubun liderinin Bilal Erdoğan, dördüncü grubun liderinin Binali Yıldırım, beşinci grubun liderinin ise Cemal Kalyoncu olarak gösterildiği kaydedildi. İddianamede, örgüt lideri olarak gösterilen Binali Yıldırım ve Bilal Erdoğan haklarında hiçbir dinleme kararı olmadığı halde 3. şahıslar üzerinden alınan dinleme kararlarına istinaden uzun süre gayri kanuni yöntemlerle dinlenildikleri ve bu nedenlerle bu dinleme kayıtlarının yasal anlamda delil değeri taşımadığı ifade edildi.
- "Devlet suçluyu takip eder, ortada suç yokken pusuya yatıp suç üretmez"
İddianamede şu değerlendirmelerde bulunuldu:
"İş adamlarından Turgay Ciner'in uzun süre dinlenilmesine hatta Başbakanlık konutundaki görüşmesinin GSM cell haritasından takip edilerek aynı anda Başbakan'la buluştuğunun tespit edilmesine rağmen hakkında fezleke düzenlenmemesi hukuki terminoloji ile izah edilememiştir. CMK'da konutlar hakkında teknik ve fiziki takip yapılamayacağı açıkça düzenlenmesine rağmen Başbakanlık Resmi Konutu'nun teknik takibe maruz bırakıldığı, Başbakan'ın Kısıklı'daki konutu ile ilgili de GSM cell haritası çıkarılarak görüştüğü kişilerle ilgili telefon sinyal eşleştirmesi yapılmıştır. Raporlardan da anlaşılacağı üzere bir kısım tapenin basılmamış olduğu, kimi tapelerin suç teşkil etmemesine rağmen basılmış olduğu, bazı tapelere ait ses kayıtlarının dosyada bulunmadığı anlaşılmıştır. Ceza muhakemesi hukuku ilkeleri herkese bir gün lazım olabilecek temel ilkelerdir. Devlet 'mutlak hakikati bulacağım' diye ceza yargılamasının süjesi olan insanı görmezlikten gelmemelidir.
Soruşturmacı delil toplarken baştan kendisi hukuka bağlı kalmalı, kanunsuz delil toplamamalıdır. Suç varsa suçluyu araştırmaya başlamalıdır. Bir şüphelinin 3 yıl dinlenilmesi, bir suç işlerse diye düzenek kurulması, varsa bir suç üzerine gidilmeyip daha ne suçlar işleyecek mantığıyla kişilerin özel hayatlarının takibe alınması hukuk devletine yakışan bir soruşturma yöntemi değildir. Devlet suçluyu takip eder, ortada suç yokken pusuya yatıp suç üretmez, varsa suçu önleme imkanı, suçu önler. Soruşturma gizli olarak yürütülür, iletişimin tespitinden elde edilen veriler gizlidir, daha yargılama konusu yapılmadan kamuoyuyla paylaşılarak algı yönetimi yapılamaz. Masumiyet karinesine herkesten çok hukukçuların dikkat etmesi gerekir.''
(Sürecek)
AA