Bugüne kadar pek çok yazı kaleme aldım Mustafa Yiğit olarak. Ulusal ve yerel basında, edebiyat sanat dergilerinde yazılarım yayınlandı, ancak hiçbiri bu satırları yazarken ki kadar heyecan vermemişti…
Aslında bir Whatsup grubuyla başladı her şey…Biz niye yıllar öncesinde beraber olduğumuz dostlarımızla, çocukluk arkadaşlarımızla, okul arkadaşlarımızla yeniden bağ kurmuyor, olan bağlarımızı güçlendirmiyorduk?
Akşehir Atatürk Ortaokulu ve Akşehir Lisesinde beraber okuduğumuz arkadaşım Tarık Bozoğluer’le bir sohbette bu soruları kendi kendimize sorarken aklımıza bir whatsup grubu kurmak ve bu grup üzerinden eski dostlarımızla hasbihal etmek geldi, grubu kurduk ve adını da 1991 Akşehir Jenerasyonu koyduk…
Peki bu grubun adı niye 1991 jenerasyonuydu? Akşehir’de bizlerin liseyi bitirdiği tarih 1991 yılıydı…Çoğumuz o tarihten sonra üniversite, iş hayatı derken Akşehir’den uzaklaşmış zaman zaman küçük çaplı görüşmeler yapsak da birbirimizle bağlarımız neredeyse kopmuştu…
Aradan tam 25 sene geçmişti… Çeyrek asır dile kolay…
İlk iş olarak bu çeyrek asırlık hasreti gidermek için oluşturduğumuz Whatsup grubuna telefon numaralarına ulaşabildiğimiz arkadaşlarımızı ekledik. Gruba eklediğimiz arkadaşların çoğunun aslında ne tepki göstereceğini de bilmiyorduk…
Hayat bizlere hangi sürprizleri hazırlamıştı, nelerle karşılaşmıştık, nasıl bir değişim geçirmiştik bilmiyorduk… Pek çoğumuz ilkokul, ortaokul ve liseden arkadaşlardık ama yeni hayatlarımız da olmuştu, bilyelerin, topaçların, sapanların, bebeklerin, oynadığımız oyunların, dershanelerin buluştuğumuz cafelerin yerini mesleğimiz, ailelerimiz, ideolojilerimiz, tuttuğumuz takımlar, benimsediğimiz partiler almıştı.
Hiçbir şey eskisi gibi olmaz diye düşünüyorduk. Ancak zamanla gördük ki aslında hiçbir şey değişmemiş, herkes aynı kalmıştı…Gülüşler, hüzünler, kaş çatışlar, laf sokmalar, gruplaşmalar, çocukluktaki o tatlı rekabetler yine aynıydı aslında…Hayat bizi olgunlaştırmıştı ancak değiştirmemişti, okul bahçesindeki, sınıf sırasındaki o çocuklardık nihayetinde…
Memleket meselelerinden, tuttuğumuz futbol takımlarının gidişatına dair görüş beyan ederken görüşleri farklı da olsa düşüncelerini dile getirenlerin tamamı o çocukluk arkadaşlığının verdiği içtenlikle mevzuya giriyorlar birbirlerine kızsalar da tıpkı o çocukluktaki gibi öpüşüp barışıyorlardı, bugün en çok ihtiyacımız olan şeyi yapıyorlardı yani, ötekileştirmek, karşındakine kulaklarını tıkamak, hor görmek yerine hoş görmek…
İşte bu grupla birlikte bizler çocuklukta dile getirilemeyen ama hissedilen, sınıfsal farklılıkları, maddi imkanları, imkansızlıkları hataları, kusurları, yapay duvarları yıkarak, törpüleyerek kucaklaşmayı da öğreniyorduk.
Bunu aşamadığımız kimi durumlarda grupta kırılmalar yaşanmadı mı yaşandı, ancak grubun kırılma anlarında yönetim kadrosunu genişlettik ve imdadımıza yine çocukluk arkadaşlarımız İlker Alkan, Ali Burak Önder ve Handan Yavuz Doğancı yetişti. Sürekli grupta paylaşımlar yaparak grubun dinamik kalmasını sağlayan ve adını yazmaya kalksam bu sayfaya sığmayacak arkadaşlarımız ise aslında bu grubun yaşamasının ve sürmesinin gerçek kahramanlarıydı…
Evet hepimiz bir birimizi mahalleden okuldan hatta aynı sıradan tanısak da yıllar sonra yeniden de tanışıyorduk…Ve bu Bayramın en güzel tarafı 1991 Jenerasyonu olarak Akşehir’de Nasrettin Hocamızın deyimiyle Dünyanın ortasında 25 yıl sonra buluşmak oldu. Yer Tekke Kent Ormanıydı… Hepimizin çocukluğunda bir anısının olduğu Dağ Mahallesi denilen, eski Akşehir’de, hemen Gavur Hamamının yukarısında 7 Temmuz’da buluşmuştuk…
Kimi İstanbul’dan, kimi İzmir’den, kimi Kastamonu’dan kimi Ankara, Konya, kimi Eskişehir, kimi Afyon’dan gelmişti hatta sırf bu buluşma için taa Almanya’dan binlerce kilometre yolu aşarak aramıza katılan arkadaşımız vardı… Evet bu mesafelere rağmen, en az 25 yıllık ayrılığa rağmen birbirimize o günlerdeki gibi yine sarıldık…
Bundan 25 30 yıl önce okul dağıldığında ellerini birbirinin omuzuna koyup evlerinin yolunu tutan çocuklar bu sefer daha da büyük bir arkadaşlık coşkusuyla yine omuz omuzaydılar, kol kolaydılar…
Evet, hiç değişmemiştik…Büyümüştük ama her an sek sek oynayabilecek, ipin bir ucundan tutup ip atlayabilecek, her an üç kornerin bir penaltı olduğu maçları yapabilecek, her an okulu kırıp okey oynamaya gidebilecek durumdaydık.
Ve o gün başta ben olmak üzere 91 jenerasyonunun bir kısmının dersine giren Matematik Hocamız Şenel Duran da bu buluşmaya gelerek büyük bir sürpriz yapmıştı.
Evet, o gün çocuklar gibi şendik…
Belki de bu memleketin en çok ihtiyacı olan şey bütün şehirlerde 1991 Akşehir Jenerasyonu gibi arkadaşlık hukukunun ön planda olduğu organizasyonların çoğalmasıdır.
Belki de bu memleketin tek gerçek ihtiyacı günümüzün hastalığı olan kutuplaşmak yerine gönül dilini kullanarak kucaklaşan, beklentisiz, çıkarsız, samimiyet köprüleri kuran, hoşgörü timsali Nasrettin Hoca misali kıyametin kopuşunu sevdiklerinden kopuşta gören böyle bir nesil yakalamaktır.