Zaferlerin kendisine değil, zaferi kazanan milletin ruh iklimi, düşünce dünyası incelenmesi gerektiğinin altını çizen Arabacı, “Zaferler bir sonuçtur, kazanımdır, başarının sonucudur. Asıl zaferi hazırlayan, topluma bakmak lazım. Bizim düşünce dünyamızda asıl olan zafer değil, seferdir. Vatanı, devleti, milleti, vatanı, namusu için; mücadele etmeye fedakârlık yapmaya hazır olmaktır. Bu sefer duygusu millette yok edilirse, zaferlerde yok edilir. Bizler canımızdan, malımızdan fedakârlık yapamayan bir toplum, büyük başarılar ve zaferler elde edemez. Bunun için zaferi kazandıran sefer düşüncesine bakmak lazım. Sefere hazırlayan kaynaklar ise; Türk kültürünün yanında İslam Medeniyet kültürüdür. İslam Medeniyetinde cami, kitap, din kutsaldır ve korunur. Bunları korumak için büyük fedakârlıklar yapılır. İslam medeniyetleri temelinde, savaş zamanlarında düşmanın çocuklarına, yaşlılarına, kadınlarına dokunulmama emri ordu komutanlarına iletilir. Amaç insanı öldürmek değil kazanmaktır. İslam peygamberinin ahlaki ve amaçları da bu yöndedir. İslam Peygamberinin yaptığı savaşlar incelendiğinde sadece karşısındaki askerlerle mücadele edilmiştir ve teslim olanlarda öldürülmemiştir. Buradaki sebep insanlara yanlışlarından dönmek ve insanı kazanmaktır” şeklinde konuştu.
“AĞUSTOS AYI ZAFERLER AYIDIR”
Türk ordusunun büyük zaferleri mart ayından itibaren hazırlanarak Ağustos aylarında kazandığın hatırlatan Arabacı, “Aylarca süren savaşın en hızlı olduğu dönem Ağustos ayına denk gelir. Bunun için tarihimizde birçok zafer, ağustos ayında kazanılır. Bunlardan 26 Ağustos’ta, büyük Taarruz 26 Ağustos’ta, Başkomutanlık Meydan Muhaberesi 30 Ağustos’tadır. Bunlara benzer Kıbrıs’ın fethi de Ağustos ayındadır. Ağustos ayı zaferler ayı olarak değerlendirilir” dedi.
“30 AĞUSTOS’TA ŞUURUMUZU HATIRLIYORUZ”
Türk ordularının savaşmadan önce ordulara teklifler götürdüğünü söyleyen Tarihçi Prof. Arabacı, asıl amacın insanı öldürmek değil; kazanmak olduğunu dile getirdi. Arabacı, “Büyük Selçuklardan sonra Osmanlı Kazalarına baktığımızda, temel hedef yeryüzünde Allahın kurallarını hâkim kılmaktır. Savaşmadan öncede karşıdaki düşmanlara teslim olma teklifi yapılır. 30 Ağustoslar bizim kendi kültürümüzü tanımaya, medeniyet değerlerimizi anlamaya davet ediyor. 30 Ağustosu anarken, zaferlere hazırlayan sefer düşüncesini medeniyet değerlerini yeniden hatırlayıp şuur haline dönüştürmemiz gerekir” ifadelerine yer verdi. 19020 yılında Eskişehir’de yaşanan bir hadiseyi anlatan Arabacı, “Bizim fark etmediğimiz bazı şeyleri ülkemizi gezen yabancılar daha iyi anlayabiliyor. Milli mücadele döneminde Fransız La Moon gazetesinin bir muhabiri Eskişehir çıvarında incelemelerde bulunuyor. Muhabir, Şehri gezerken 3 tane çocuğun çuvaldan yapılmış elbise giydiklerini görür. Bunlara yaklaşarak konuşur, “sizin babalarınız nerde?” der ve çocukların birinin babası orduda diğer ikisinin babası şehit olmuştur. Bu cevabı aldıktan sonra viraneden çıkan bir yaşlı kadın çocukları Muzaffer, Gazanfer, Mücahit diyerek çağırır. O anda muhabir bu milletin asla yıkılamayacağını anlar” şeklinde konuştu.
“15 TEMMUZ’DAKİ RUH AYNIYDI”
Türk milletinde son dönemler olumlu gelişmeler olduğunu söylen Arabacı, 15 Temmuz’daki mücadelenin milli şuurun dirilişi olduğunu vurguladı. “30 Ağustos’u bu açıdan 15 Temmuz’la birleştirmek lazım” ifadelerini kullanan Arabacı, “Devletine, bayrağına, kendi seçtiği yönetime sahip çıkma vardır. Bir dış müdahalenin olduğunu anlayarak özgürlüğüne müdahale ettirmeme davranışı vardır. Bu düşünce çok asıl bir düşüncedir. Savaşı sadece güvenlik görevlilerin görevi olarak göremeyiz. Başka işleri yapanlarda, yaptıkları işleri vatana milleti en hayırlı ve yarar sağlayacak şekilde yapmalıdır. Neticede savaşan ordu desteğini halktan alır. Ordu cephede savaşırken moral olarak, ekonomik ve güç desteği olarak halk arkadan her zaman desteklemesi lazım. Halk bilinçliğini ve şuurunu 30 ağustoslar bizlere hatırlatarak daima bu şuuru diri tutmamız lazım. Devletimize, Milletimize her zaman sahip çıkacak nesiller yetiştirmemiz lazım” dedi. Servet R. Çolak – Memleket