Yeni Akit Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu, yenilenmesine karar verilen İstanbul seçimleri sonrası YSK'nın verdiği kararı 367'yle kıyaslayan Abdullah Gül'ü köşesine taşıdı. Karahasanoğlu, "Milli iradeye kumpas kurmak isteyenler aynı.. Hırsızlık yapanlar aynı.. Halkın seçtiklerini, bir alavere-dalavere ile indirip, ardından da alay edenler aynı..Tek bir fark var..12 yıl önce onların arasında olmayan Abdullah Gül. " ifadelerini kullandı.
367’den bugüne bir arpa boyu yol alamamışız!
"Öyle diyor, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül...
Kendisine, eşinin başındaki örtü sebebi ile olmadık hakaretleri eden CHP’lileri yanına almış.
Laikçilerle birlik olmuş..
Kemalistlerle saf tutmuş..
367’yi icat eden Sabih Kanadoğlu ile yan yana durup, aşka gelmiş..
Haykırıyor; “Bir arpa boyu yol alamamışız!”
Doğru söze ne denir ki?
Gerçekten de..
Despotluk aynı..
Despotlar aynı..
Yasakçılar aynı..
Milli iradeye kumpas kurmak isteyenler aynı..
Hırsızlık yapanlar aynı..
Halkın seçtiklerini, bir alavere-dalavere ile indirip, ardından da alay edenler aynı..
Tek bir fark var..
12 yıl önce onların arasında olmayan Abdullah Gül..
Şimdi onlarla birlikte fotoğraf veriyor..
Tek fark bu..
Şunu diyebilirsiniz..
“367 kararının mucitleri, şimdi hukuka dönmüşler.. Yaptıkları yanlışın farkına varmışlar.. Artık hukuka bağlı kalacaklarını, dünkü yanlışları yapmayacaklarını söylüyorlar.. Onlar hukuka döndü iseler, Abdullah Gül, onlarla yan yana durmaktan niye çekinsin ki?”
Acaba öyle mi?
367’nin mucidi Sabih Kanadoğlu'nun, 2007’deki hukuk skandalına imza atmaktan dolayı azıcık bir pişmanlık ifadesini duydunuz mu?
“Abdullah Gül, YSK kararı ile ilgili bir açıklama yapmalı” diyerek talimatı veren Şirin Payzın..
“Talimatını aldım, hemen açıklama yapıyorum” diyen Abdullah Gül’e veya kamuoyuna..
"2007’deki o hokkabazlık sürecinde yaptıkları"nın yanlış olduğunu açıklamış mı?
O süreçte, Sabih Kanadoğlu için “Demokrasi kahramanı” diyen CHP’nin genel başkanlığı koltuğunda oturanlar..
“Demokrasi kahramanı değil, demokrasinin yüzkarası imiş.. Yanlış tanımlama yapmışız itirafı geldi mi?”
Ki.. Abdullah Gül, bu yasakçılarla, hukuk tanımazlarla, demokrasi düşmanları ile saf tutup, “bir arpa boyu yol alamamışız” diyor..
“Bize yapıldı ama, biz kimseye yapmamalıyız” rüzgarını estirerek, suret-i Hak'tan gibi görünüp söylenen sözlerin samimiyetini test için..
Bak yanındakilere.. Söyle..
Sen mi onların yanına gittin.. Onlar mı senin yanına geldiler?
Sabih Kanadoğlu’su da..
“Başörtülü eşi olan birisi cumhurbaşkanı olamaz” diyen CHP’lileri de..
“Okullarda başörtüye izin veremeyiz” diyen Atatürkçü Düşünce Dernekleri de..
“Yargıda türban olamaz” diyen yargıç dernekleri de..
Refah Partisi’nin kapatılması için "tam tam dansı" yapanlar da..
Fazilet Partisi’ni, sırf "bir başörtülüyü milletvekili adayı gösterdi" diye kapattıranlar da..
Hatta.. Tayyip Erdoğan’ın “milletvekili adaylığı”nı iptal ettirmek için devreye giren Yargıtay üyeleri de..
Onlara çanak tutan dönemin sözde tarafsız Adalet Bakanları da..
O yönde karar veren YSK’ya, o tarihte alkış tutan hukuk katilleri de..
Erbakan hocayı, milletvekili adaylığını düşürmeleri yetmiyormuş gibi..
Bir de “kayıp trilyon davası” ile mahkûm ederek, cezaevine koymaya kalkışan ahlaksızlar..
Hepsi..
Ama hepsi..
Dün 367 kararında nasıl birlik içinde hareket etmişlerse..
Bugün de birlik içinde..
Bugünkü YSK kararına karşı çıkıyorlar..
Dünkü tutumları ile ilgili hiçbir "özeleştiri" getirmeden..
Hiçbir "hata kabulü"nde bulunmadan..
Kimseden "özür" dilemeden..
"Helallik" istemeden.
"YSK kararı"na karşı çıkıyorlar..
"Kayıp trilyon davası"nda cezaevine konulmaktan, Tayyip Erdoğan sayesinde kurtulan Abdullah Gül ise..
Düne kadar durduğu cepheyi terk etmiş.
Kendisine "kuyu kazan"ların cephesine geçmiş, ordan bize, “adalet-hukuk dersi” vermeye kalkıyor..
Sen önce..
Kendi cellatlarına hukuk dersi ver, Abdullah bey..
Önce, "kayıp trilyon davası"nda seni deliğe tıkmak isteyen, şimdilerde Mansur Yavaş’ın yanında danışmanlığa başlayanlara adalet çağrısı yap..
Sonra, tartışalım seninle..
"YSK kararı doğru mu, değil mi?"
Laf olsun diye söylemiyorum..
Hem Abdullah beye.. Hem de YSK kararını skandal olarak nitelendiren CHP’lilere, tane tane ve basit olarak son defa olması ümidi ile anlatalım..
“Nasıl oluyor bu iş, bir zarfta iki oy geçerli, bir oy iptal” dedikleri konuyu, iyi anlaşılması için, uçuk bir örnek ile anlatayım.
Bir sınıfta 16 öğrenci var..
Müzik koluna ve Kütüphane koluna başkan seçecekler..
Tercih ettikleri isimleri bir kağıda yazıp, zarfın içine koyuyorlar..
Sandığa atıyorlar.
Bu arada, sadece öğrenciler oy kullanması gerekirken, fazladan öğretmen de oy kullanıyor..
Oylar sayılıyor..
Müzik kolunda Ali’ye 17 oy çıkıyor. Veli’ye sıfır oy.. (Uçuk örnek vereceğimi söylemiştim. Veli kendisine bile oy vermemiş görünüyor..) Ali’nin kazandığı ilan ediliyor.
Kütüphane kolu için oylara bakılıyor..
Hasan’a 9, Hüseyin’e 8 oy çıkmış..
Hasan seçilmiş olarak ilan ediliyor.
Hüseyin itiraz ediyor..
“Burda toplam öğrenci sayısı 16 iken, 17 oy nasıl çıkar? Seçim iptal edilsin” diyor..
Öğretmenin de usulsüz olarak oy kullandığı anlaşılıyor.
Aradaki fark da sadece "bir oy" olunca..
Öğretmenin Hasan’a mı Hüseyin’e mi oy verdiği bilinemeyeceği için..
Aynı anda, tek zarfa konularak yapılan iki seçimden, Kütüphane başkanlığı iptal ediliyor..
Veli (CHP’yi temsil ediyor) itiraz ediyor:
“Müzik kolu başkanlığı seçimleri de iptal olsun. Öğretmen oy kullanmış!”
Müzik kolunda oylar kaça kaç idi?
17-0..
Arada 17 fark var..
Sonuç gösteriyor ki, öğretmen de Ali’ye oy kullanmış..
Ama, öğretmen oy kullanmasa da, yine Ali kazanıyor..
Öğretmenin oy kullanmış olması, sonucu değiştirmiyor..
Silin bir oyu..
Netice yine 16’ya 0 olarak çıkar..
Bu durumda, aynı anda yapılan iki seçimden, aynı zarfa konulan tercihlerden birisi iptal oluyor..
Aradaki fark "bir" olan iptal ediliyor...
Bir oy iptal olunca, oylar eşitlenmiş oluyor..
Diğer seçim iptal edilmiyor.
Aradaki fark 17 olduğu için..
Öğretmenin oyunun, neticeyi değiştirmiş olma ihtimali "sıfır" olduğu için, bu seçimde bir etkisi olmuyor.
Hem seçim hukuku bunu emrediyor.
Hem vicdani olarakbunu söylememiz lazım.
Hem de hakkaniyet açısından bunu haykırmamız gerekiyor..
**
Tekrar “Arpa boyu yol”a gelelim.
"367 kararı" hazırlanırken, AK Parti en büyük ihanetlerden birisini yaşamıştı..
AK Parti’nin, 38 yaşında Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturttuğu Erkan Mumcu..
Darbecilere kanıp, bakanlık yaptığı partisine hainlik etmişti..
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde TBMM’ye girmeyerek, “Eşi başörtülü birisi cumhurbaşkanı seçilmesin” operasyonuna destek vermişti..
Ne oldu o hainliği yapan Erkan Mumcu’ya..
Var mı şimdi, bir hatırlayan?
Abdullah Gül’ün, “367’den bu yana, bir arpa boyu yol almamışız” sözüne bu açıdan yaklaşırsak..
El hak, doğru söylüyor Abdullah Gül..
Dün, içimizden birileri despotlarla iş kotarmaya çalışmışlar, AK Parti’yi arkadan hançerlemeye kalkışmışlardı..
Erkan Mumcu’nun siyaset sahnesinden çekilmesi, tarihin çöplüğüne gitmesinden ders almamış olmalıyız ki..
2007’den bu yana..
Bir arpa boyu yol alamamışız ki..
Şimdi 2019’da.. 69 yaşındaki Abdullah Gül..
Aynı yanlışa imza atıyor.."