İSTANBUL (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) "Selam Tevhid" soruşturmasında kumpas yaptığına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, o dönemde görev yapan 54 hakim ve savcı hakkında hazırlanan ve Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamede, FETÖ/PDY'nin devletin tüm organlarını ele geçirip devletin silah, cebir, caydırma yetkilerini örgüt lehinde kullanarak devlet olmaya teşebbüs ettiği bildirildi.
İddianamede, şüpheli hakim ve savcıların, yaklaşık 40 yıldır ulusal ve uluslararası arenada yapılanmasını tamamlayan, dünyanın en gizli ve operasyonel manada legal yolları, illegal bir şekilde kullanarak sonuç alan FETÖ kapsamında işlemiş oldukları suçların anlatıldığı kaydedildi.
FETÖ'nün, devletin en ciddi stratejik kurumlarının işleyişini bozduğu, yargı ve polisi ele geçirerek orduya, MİT'e operasyonlar düzenlediği, devletin en üst yöneticilerinin en mahrem toplantılarını dinleyip, stratejik bilgilere, kurumların arşivlerine vakıf olduğu ifade edilen iddianamede, "Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy, casusluk-fuhuş gibi sahte delillerle açılan kumpas davalarda yüzlerce kişi haksız yere tutuklanmış, yıllarca cezaevlerinde kalmalarına sebebiyet verilmiştir. Hatta bu kişilerden bir kısmı intihar etmiş, bir kısmı da tedavisi mümkün olmayan hastalıklara duçar olmuştur" denildi.
Örgütün devlet içinde sahip olduğu istihbarat ağının, ulusal ya da uluslararası ticari, siyasi ilişkileri kendi menfaatleri doğrultusunda kullanım olanağı sağladığı kaydedilen iddianamede, "Kurumlardaki üst düzey devlet görevlileri yerlerinde kalabilmek ve üst bir konuma atanabilmek, ticaret erbabı ise ticari konumlarını koruyabilme ya da daha fazla avantaj elde edebilme adına FETÖ lideri Fetullah Gülen'in yaşadığı Pelsinvanya'yı adeta ikinci bir hac, umre merkezi haline getirmişlerdir" ifadesi kullanıldı.
- Sonuç alma adına 'her yol mübah' anlayışı içinde hareket
İddianamede, yılların deneyimli gazetecileri ve köşe yazarları hiçbir bilgiye sahip olamazken, birkaç yıllık deneyimi olan cemaat mensubu gazeteci ve yazarların devletin en mahrem bilgilerine sahip olduğu aktarılarak, şunlar kaydedildi:
"Yapılacak operasyonlar öncesi operasyona konu eylemler hususunda algı oluşturularak toplum uyuşturulmuştur. Cemaatin kamudaki görevlilerin marifetiyle elde ettikleri bilgi cemaatin mensubu medya aracılığıyla yargının kullanacağı hukuki belge haline dönüştürülmüştür. FETÖ'de yıllar içerisinde cemaat mensupları bulundukları konum ve mevkiye göre hareket etme talimatı almışlardır. Üst düzey bir bürokratın dini motiflere göre davranış sergilemesi yasaklanırken, tabanda bulunan cemaat mensuplarının dini motiflerle yaşaması telkin edilmiştir. Bu hususiyet tedbir adı altında mensuplara enjekte edilmiş, süreç içerisinde mensuplarca yaşam tarzı haline getirilmiştir. Üst düzey kamu bürokratlarının namaz, oruç vb dini gereksinimleri ve vecibeleri yerine getirmeme, hatta gerektiğinde alkol vb. dinen yasaklanan eylemleri yapması cemaate fayda kazandırmıştır. Tabandaki kişilerin de dini vecibeleri yerine getirmesi toplumda himmet adı altında menfaat devşirilmesinde strateji olarak kullanılmıştır. Kısaca cemaat gerektiğinde CIA, MOSSAD, KGB gibi istihbarat örgütlerinin emrine girmiş, topluma iki yüzlü davranmış, sonuç alma adına 'her yol mübah' anlayışı içerisinde hareket etmiştir. Bu anlayış cemaat mensuplarına seçilmişlik egosunu aşıladığı gibi herkesin FETÖ mensuplarına hizmet etme yükümlülüğü olduğuna dair faşist bir anlayış meydana getirmiştir. "
"Cemaat siyasi kişiler üzerinden birçok kanalda girişimlerde bulunarak kendi mensuplarını gerek kamu gerek özel sektörde kritik olabilecek noktalara atanmasını sağlamıştır." denilen iddianamede, şu bilgilere yer verildi:
"Kamu kurumlarında, kurum amirinden özel güvenlik görevlisine, kafeterya işletmecisine kadar, özel sektörde, patronun cemaat lehine devşirilemediği zaman, patronun bir altındaki CEO şeklinde örgütlenmiştir. Kamu kurum ve özel sektördeki mensuplar vasıtasıyla FETÖ inanılmaz bir istihbarat ve koordinasyon yetkisine haiz olmuştur. Süre içerisinde atanacak mensup bulunmaması halinde atayacağı yerlere mensup olmayıp ancak cemaate hizmet edecek taşeron kişiler atamıştır. Taşeronlara bulundukları görevlerde kalabilmek ya da üst görevlere atanabilmeyi vadetmiş ekonomik olarak burs, ucuz konut, giyim vb. menfaatler temin ederek, kendi kontrolleri altında kalmalarını sağlamıştır.
FETÖ, operasyon gücüne haiz emniyet ve yargıyı, dershaneler ve okullar marifetiyle yaklaşık 40 yıllık süreç içerisinde ele geçirmiştir. Farklı okullarda da olsa Türkiye'nin en iyi öğrencilerini kendi eğitim kurumlarına, bir kısım veliyi manevi duygularını istismar ile bir kısım veliyi ise maddi duygularla tatmin etme yöntemlerini kullanarak ele geçirmiş, Türkiye'nin en iyi üniversitelerine yerleştirmiştir. 2000'li yılların sonrasında terör örgütü illegal yollardan elde ettiği sınav soru ve cevaplarını, "sizin yerinize cemaate zarar verecek insanlar mı gelsin?" şeklinde gayri insanı ve hukuk dışı gerekçeyle mensuplarına vererek ulaşılmak istenen hedeflere varılmıştır. Terör örgütü Eylül 2010 referandumu sonrası HSYK'da çoğunluğu ele geçirmesi ile adeta jübilesini tamamlamış, Yargıtay ve Danıştay gibi üst dereceli mahkemelere cemaat üyelerini atamıştır.
Yargı içerisinde oluşturulan bu gayrimeşru güç FETÖ'ye, diğer kamu kurumlarında ya da özel sektörde cemaatin aleyhine çalışan ya da önüne geçen kişileri çeşitli kumpaslarla bertaraf etme olanağı sağlamış, aldıkları bu gücün şehvetiyle hukuku, kanunu her şeyi bir yana bırakarak tüm toplumu susturma, toplum, hükümet hatta devlet üzerinde otorite olma olanağını sağlamıştır.
Gözaltı, tutuklama, telefon dinlemesi vb. birçok güce haiz olan yargı, cemaat mensuplarının yoğun olarak yerleştirildiği emniyetle günümüzün en etkili silahı haline dönüşmüştür. Cemaat yargıyı ve emniyeti sadece rakiplerini bertaraf etmek için değil siyaseti tanzim etmek, siyasi partilerinin yöneticilerini değiştirmek, toplumdaki etkinliği, ticari faaliyetleri, kamu kurumlarını ele geçirmek, hükümeti yıkmak, kendi felsefesine uygun siyasi yapı oluşturmak için araç olarak kullanmıştır."
- "Devlet olmaya teşebbüs"
İddianamede, FETÖ tarafından toplumda statü ve ekonomik olarak güçlü olan kişilerin tutuklanarak topluma korku salındığı, cemaatin karşısında başka bir gücün olmayacağı hissiyatının uyandırıldığı belirtilen iddianamede, 160 ülkede örgütlü ve elde ettiği himmet paralarının bir kısmını ülkelerdeki kurum amirlerine rüşvet verilerek kendi lehlerine davranmalarının sağlandığı belirtilerek, "Ülkelerdeki okullar marifetiyle dünyanın en iyi beyinlerini elde tutup hizmet ettiği batı ülkelerine transferini sağlamıştır. Türkiye'de ise 'Türkçe Olimpiyatları' adı altında gerçekleştirilen toplantılarda zenci bir çocuğa şarkı türkü söylettirerek ülkemiz insanının duygularını sömürmüş, Türkiye halkını maalesef adeta hizmet ettiği ülkelerin beyinlerinin gelişmesi için çalışan köleler haline getirmiştir. Millete başka ırklara ait öğrencilerin Türkçe şarkı söylemesi olağanüstü bir meziyet gibi sunulmuş, okullarda yetişen fen ve sosyal alanlarda ileri düzeyde olan öğrencilerin hangi ülkelere transfer edildiği gerçeği unutulmuştur." ifadesine yer verildi.
İddianamede ismi geçen şüphelilerin, olay tarihlerinde cumhuriyet savcısı ve hakim olarak görev yaptıkları, iddiaya konu eylemleri silahlı kolluk birimleri olmaksızın yapmalarının hayatın olağan akışına aykırı olduğu tespitine yer verilerek, "Şüpheliler eylemlerini Fethullah Gülen'in liderliğini yaptığı FETÖ ve emrindeki kolluk birimleri ile eylem ve fikir birliği içerisinde gerçekleştirmişlerdir." denildi.
İddianamede, şunlar kaydedildi:
"Emniyet görevlileri, Emniyet Teşkilatı’nın hiyerarşik yapısı, görev ve yetki sınırları içerisinde kaldıkları sürece, anayasal ve yasal çerçevede kendilerine tevdi edilen iç güvenlik görevleri doğrultusunda meşru bir cebri kullanabilecek olan kimselerdir. Şüpheliler Emniyet Teşkilatı’nın hiyerarşik yapısı dışında ve mensubu olmakla sahip oldukları silahlı güce ve kaynağını Anayasadan ve yasalardan almayan hukuka aykırı bir yetkiye dayanmak suretiyle meydana getirdikleri oluşumla, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmişlerdir.
Esasen asayiş ile görevli olan, sahip olduğu teşkilat, teçhizat ve personeliyle yeterli gücü bulunan, devlet düzeni dışındaki suç örgütlerinden gelecek saldırılara karşı iç güvenlik kapsamında emniyet ve asayişi teminle görevlendirilen Emniyet Teşkilatı’na mensup şüphelilerin kullanabilecekleri cebre karşı, icra organının mukavemet edebilme imkân ve kabiliyeti bulunmamaktadır. Haklarında soruşturma yapılan şüpheliler, Anayasa ve kanunlar gereği kullanmaları gereken silah, cebir ve baskı unsurunu eylemlerini meşru hale getiren gerekçeler dışında kullandıklarında, adi bir silahlı örgüte nazaran çok daha etkili bir terör örgütüne dönüşebilmektedirler. Adi terör örgütleri, devlet içerisinde birtakım kamusal güçleri, bireysel manada irtibatları ile sağlarken, iddianamemize konu terör örgütü bizatihi devletin tüm organlarını ele geçirmiş, devletin silah, cebir, caydırma yetkilerine örgüt lehinde kullanarak devlet olmaya teşebbüs etmiştir."
(Sürecek)
AA